Bir Daha Seçilemeyeceğim Diye Mi? !
1-Nükleer santral gibi sağlığımızı ilgilendiren çok önemli bir konuda halk oyuna baş vurmadan, demokratik halk örgütlerinin, üniversite ve bilim adamlarının görüşü alınmadan, yangından mal kaçırır gibi artık bir daha seçilemeyeceğim, son fırsatımı değerlendireyim de şu Bizim Putin’ e bir iş yaptırayım da hem O kazansın, hem ben kazanayım dercesine, seçime sayılı günler kala nükleer santral temeli attırmak niye? !
Yurdumuz güneş cenneti, üç tarafımız denizlerle çevrili su cenneti, rüzgar cenneti iken, onları değerlendirmeden, birden bire bu santral inadı neden? Şu anda demokratik halk kuruluşları protesto gösterileri yaparken, Japonya’ da insanlar ölüme terk edilirken bu inat niye? Hiç mi insan sevgisi yok?
2-Hükümet akarsu, göl düşmanı sanki. Göller bölgesindeki çoğu göl / gölet birkaç arazi sahibi için kurutuldu. Yurdumuzun can damarları olan çok sayıda akarsu üzerine HES’ ler yapılarak akarsu havzaları çölleştirildi. Halkın suyunu içtiği, tarlasını, bağını, bahçesini suladığı akarsular kendisine çıkar sağlayan, partiye bağışta bulunan, gözünü para hırsı bürümüş birkaç sermayedara peşkeş çekilerek 49 yıllığına, halkın elinden adeta koparılarak kiraya verildi/satıldı! Köylü daha önce en doğal hakkı olarak ücretsiz kullandığı suyu, artık parasını o kapitaliste vererek kullanabilecek. Üstelik o kapitalistin canının istediği ölçüde ve sınırlı kullanabilecek! O kapitalist suyu daha kaynağında depolayıp şişeleyerek satacak. Eski su yatağında artık su akmayacağı için tarlalar sulanamayacak; ağaçlar, bitkiler kuruyacak, kurtlar, kuşlar, böcekler ölecek, o bölge çölleşecektir… Neden?
3-Suriye ile aramızdaki sınırdaki mayınlı araziyi ne yaptın? Kim temizliyor? Ordu temizleyecekti, neden temizletmedin? Nato ile ne ilişkisi vardı oranın da Nato Ajansı ilgileniyor ora ile şimdi? O mu temizleyecek? Temizlendikten sonra o bölge ne olacak? Topraksız köylüye mi dağıtacaksın yoksa birilerine peşkeş mi çekeceksin?
4-Kendine yeten dünyada 7 ülkeden biriydik! Şimdi buğdayı, pamuğu, pirinci, mısırı, eti dışarıdan alır olduk. Kurbanlık hayvanımızı bile dışarıdan alarak kurban ettik. Kalkınmışlık bu mudur? Dışarıya bağımlılık mıdır? Ne ettin köylüme?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...