İlk karşılaşmanızda göz göze gelmiştiniz. O an, zaman durmuş gibiydi. Ne sen konuşabildin ne o... Sadece bir "alo" ile başladı her şey ama içinde yüzlerce duyguyu barındıran bir başlangıçtı bu. Kalbinin kıyısında bir şey kıpırdadı o gün, tarif edemediğin bir şey. Tanımadığın birini, çoktan bekliyormuşsun gibi hissettin.
Günler geçti, kelimeler çoğaldı. Gülüşleriniz birbirine karıştı. Her mesajında bir heyecan, her buluşmanızda bir sonsuzluk saklıydı. Onunla yürüdüğün yollar sana sanki cennet sokakları gibi geldi. Yanında susmak bile güzeldi. Çünkü sessizliğin içinde bile anlaşabiliyordunuz.
Sonra bir gün...
Gözlerinin içine bakarak “seni seviyorum” dedi. Kalbinin içi ısındı, ellerin titredi.
Ama ne bilirdin… Aynı kalpten iki kişiye yol verilemeyeceğini…
Meğer sen o kalpte konukmuşsun, oysa sen onu yüreğinin sahibi sanmıştın.
O bildik sokaklarda yürürken elini tuttuğunda içinden geçen o dua vardı ya…
"Allah'ım ne olur bu adamı bana yaz..."
İşte o duanın cevabı çok sonra geldi.
Ve cevap **'hayır'**dı.
Çünkü sen bütün saflığınla, bütün sadakatinle severken…
O bir başka hayata geri dönmeyi tercih etti.
Sen bir ömrü isterken, o bir anı yaşayıp gitmişti.
Sen bağlanmıştın…
O sadece durmuştu.
Sen dua etmiştin…
O sadece haz almıştı.
Zamanla anladın…
Onun "yanındayım" deyişi, senin yalnızlığına çarpıp geri dönen bir yankıymış.
O kalbini sana hiç vermemiş, sadece bir süreliğine ödünç bırakmış.
Sen yüreğini açtığında, o çoktan kapısını başkasına kapatmış.
Ve şimdi...
Sen hâlâ geceye ağlıyorsun.
O ise muhtemelen bir başka omuzda huzur bulduğunu sanıyor.
Ama sen biliyorsun:
Kendini en çok mutlu hissedenler, en büyük pişmanlıkları bir gün en sessiz anlarında yaşarlar.
Çünkü sen gerçekten sevdin.
Ve Allah, gerçekten sevenin gözyaşını yerdə bırakmaz.
Bir insan…
Nasıl olur da aynı anda iki kalbi idare eder?
Nasıl olur da birini sever gibi yapıp, diğerinin gözlerinin içine bakabilir?
Nasıl olur da “sana aitim” derken, aslında sadece o anın keyfini sürüyordur?
Ben gerçekten sevdim.
Saf, temiz, hesapsız.
Ama onun kalbinde ben değil, sadece boşluk vardı.
Ve o boşluğu kim gelirse gelsin bir süreliğine doldurmasına izin veriyordu.
Ben de doldurdum... ama sadece gönlünü eğlendirdiği bir durak oldum.
Sonra ne mi oldu?
Ben hayatını güzelleştirmeye çalışırken,
O başkasına döndü.
Ve ben, kendi iç sesimde yankılanan tek cümleyi susturamadım:
"Beni hiç sevmemiş..."
Çünkü seven insan, kalbinde bir başkasına yer açmaz.
Çünkü seven insan, birini mutlu etmenin bedelini
başkasının kollarında aramaz.
Çünkü seven insan,
bir kalbi ikiye bölmez.
Ama o böldü.
Ve beni acımasızca o payın en küçük yerine attı.
Şimdi susuyorum.
Çünkü sustukça daha çok bağırıyor içimdeki ben:
“Sadece kandırıldın...”
Ben seni bir kere değil, bin kere sevdim.
Hem de herkesin sustuğu yerden, herkesin terk ettiği yerden tuttum ellerini.
Seninle hayal kurarken başkasının gerçeği oldun…
Ve ben susmayı öğrendim, ağlamayı, geceyi ve yokluğu.
Ama sen ne öğrendin?
Ben, seni severken kendimi unutacak kadar adadım kalbimi.
Sen ise beni severken yalnızca kendini düşündün.
Benim sevgim sana ağır mı geldi?
Yoksa ben fazla mı gerçektim senin yalanlarına?
Her “yanındayım” sözünü ne zaman hatırlasam,
Senin aslında en uzakta olduğunu anladım.
Senin “ben seni seviyorum” dediğin günün gecesinde
başka birine sarıldığını fark ettim.
Seninle birlikte gülmek istedim.
Birlikte ağlamak.
Ama ben tek başıma güldüm seni düşünerek,
tek başıma ağladım seni unutmamak için.
Söyle şimdi, kalbinde bana gerçekten bir yer ayırmış mıydın,
yoksa ben sadece boşluklarını dolduran bir susturucu muydum?
Ben sana sevgi verdim, sen ihtiyacın kadar aldın.
Ben sana emek verdim, sen işine gelince kıymet bildin.
Ve sonunda yine sen gittin.
Çünkü her şeyi yaşadın, doyduğunda vazgeçtin.
Şimdi ben, hâlâ seni Allah’a emanet ediyorum.
Ama biliyorum ki, Allah kalp kıranları da görür.
Ve bir kalbi gerçekten seveni,
sadece haz için kullananı da bilir…
Ben dua etmeye devam ediyorum.
Ama artık mutlu olman için değil.
Vicdanınla baş başa kalman için.
Çünkü en büyük sessizlik,
vicdanın konuşmaya başladığı andır.
O, senin için saatlerce düşündü…
Sayfalarca seni anlattı.
Gecelerini harcadı, dualarında seni sakladı.
Seni mutlu edecek ne varsa yaptı.
Sevdi. Sahip çıktı. Yazdı.
Sen naptın?
Kandırdın.
Güvendikçe kırdın, yaklaştıkça geri ittin.
Bir kadının kalemini susturdun, gözyaşlarını çoğalttın.
Ve şimdi hangi vicdanla rahat uyuyorsun?
Keşke kötü olsaydı…
Keşke içten içe canını yaksaydı, seni pişman etseydi…
Keşke gözlerinin içine bakıp nefret kussaydı…
Belki de o zaman en kıymetli o olurdu,
Tıpkı yanında olan ama seni umursamayan,
Sana sevgisini göstermeyen birinin en değerli olması gibi…
Çünkü sen hep soğuk davranana koşuyorsun,
Senin ardından gözyaşı dökeni değil,
Sana sırtını dönüp gidenin peşinden gidiyorsun…
Oysa bir kadın vardı…
Kalbini avuçlarına bırakmıştı…
Ama sen onun ellerini değil,
Yabancı bir teni tuttun…
Ve şimdi diyorsun ki “neden böyle oldu?”
Cevabı aynaya bakınca görünüyor…
“Dokunduğun Kadının Şerefi Vardı…”
Bir kadına dokundun…
Ama o kadın sana sadece bedenini değil, kalbini de açtı.
Sana güvenip, sana inanıp… kendini sana bıraktı.
Hayatında ilk kez bir erkeğe ait olmayı dilediğinde,
senin gözlerinin içi gülsün diye kendinden ödün verdi.
Onun onuru vardı… gururu vardı…
Ve kimse ona böylesine dokunmamıştı.
Sen dokundun… ama usulca değil.
Kalbine değil, bedenine sığındın.
Sevdim dedin…
Ama sevgi bu muydu?
Bir kadına umut verip, sonra sırtını dönmek mi?
Kendini teslim etmiş bir kadını,
zevkin bittikten sonra sessizliğe mahkûm etmek mi?
Nereden bilsin…
Senin için bir kadına dokunmanın bu kadar sıradan olabileceğini?
O, değerli olduğunu sandı.
Senin için özel biri olduğunu düşündü.
Sen ise ona sadece bir ihtiyaç, bir boşluk, bir kaçış gözüyle baktın.
Ve şimdi, onun gözyaşlarıyla ıslanan gecelerde,
vicdanın hiç sesini yükseltmiyor mu?
O kadın hâlâ dua ediyor; seni Allah’a havale ederek,
çünkü insan kalbini paramparça edenin adaletine güvenemez.
Unutma…
Bir kadının onurunu inciten, Allah’ın adaletinden kaçamaz.
Belki bir daha dokunmaz sana…
Ama o yürekten çıkan dualar
bir gün senin de en sessiz gecene çığlık gibi düşer.
Sen sadece,
Sana olan ilgimi sevdin.
Sevgimi sevdin.
Sana bakan gözlerimi,
Sana ait olan dualarımı…
Ama beni sevmedin.
Sen sadece,
Yakınındayken kabaran hisleri sevdin.
Tenini saran sıcaklığı,
Ama ruhunu hiç aramadın…
Ben geceleri gözyaşlarıyla uyanırken,
Sen başkasının koynunda huzur buldun.
Ben "yanımda kal" diye susarken,
Sen yok saymayı seçtin.
Sen sadece,
İlgiyle beslenen gururunu sevdin…
Yanımda değilken, hep benden gittin.
Ama bir kere olsun yanımda durmadın.
Ben, kendimi sana adarken
Sen sadece kendini sevdin.
Ve belki bir gün,
O sevmediğin kadının gözlerinde
Kendini kaybettiğini fark edeceksin…
Ama çok geç olacak.
Oysaki ben,
Senin en savunmasız hallerini sevdim.
Ne zaman başın yere eğilse,
Ben omzumu sundum sana.
Ne iyi geldiyse,
Ne seni gülümsettiyse,
Elimden gelenin fazlasını yaptım.
Ben, yanında olmak için sebepler aramadım.
Zaten bendeydin.
Gecenin karanlığında da gündüzün kalabalığında da
Senin yanındaydım.
Ama sen…
Benim boşluğumu görünce,
Ben sensizlikle kırılırken,
Bir korkak gibi kaçtın.
Sadece iyi gelen zamanları sevdin.
Sadece güçlü yanımı takdir ettin.
Ama en çok ihtiyacım olan anda,
Sen yoktun.
Ben sana tutunmuşken,
Sen beni bıraktın.
Oysaki ben,
Sevgiyi sadece tenle değil,
Ruhla ve sadakatle yaşayan bir kadındım.
Sen kaçtın.
Ama ben kaldım…
Hem de içimde senin yokluğunla.
Kayıt Tarihi : 4.7.2025 13:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.