ve kız 'seni seviyorum hala bunu unutma asla' dedi giderken.
ve oğlan' bunu bir an olsun unutabilmek için ruhumdaki uçurumlardan ölüme atlayacağım sensiz geçen her günün akşamında.ve kendimi kabusların koynuna atacağım hiç sabah olmayacakmışçasına.Sözcüklerin yankılanırken dört duvar karanlığımdaben bir köşesinde oturacağım ellerimi bıraktığıno loş sokakta.Ve bir yanımda sen olacaksın öteki yanımda pişmanlılarım,bir yanında sen oturacaksın kalbimin öteki yanımda boşluğumu dolduracaksın yokluğunla,ve ben anlam arayacağım yanyana nasıl bu kadar uzak kaldığımıza...Ve ben seni anlatacağım kimsesiz satırlarımda görmemiş olanlara gözlerini duymamış olanlara sesini.ve onlarki bendeki seni duyunca kıskanacaklar olabildiğince lakin ne işe yarayacak bilmiyorum sen bendeki yansımanı hiç görmedikçe.'diye karşılık verdi arkasından bakarken öylece.
ve ayrıldılar sanki hiç bütün olmamış gibi.
ayrıldılar sanki keskin bir bıçağın elmayı ikiye bölüşü misali.
Oysaki aynı toprağın meyvalarıydılar.
ve aynı suya dokundular.
aynı güneşten saklanmak için bir gölge aradılar.
aynı gölgeye saklandılar
ve ayrıldılar hiç aynı olmamış gibi
ayrıldılar bir hiçi yaşamanın verdiği bezginlikten kurtulmaya çalışmak misali...
renksiz ve tadsız bir hayata büründü oğlan o bıçak darbesiyle
ve tüm ışıklar söndü yedi tepeli şehirde
oysaki ruhundaki karanlıklar çöktü üzerinize
ve ne varki o güzel uykularınız bile sadece bir sabahıydı kıza çıkan o yollarda geçen...
sadece sabahların aydınlığıydı yüzünden yansıyan rüyalarınıza.
ve kız masaldaki satırlarını sildi yavaş yavaş hiç yazılmamış gibiydi.üzerine gözyaşlarını giydi oğlanın.Rüzgarlıydı mevsim saçlarını topladı o küçük elleriyle ve o an kırıkları kalbime battı.Bir telaş içinde toplandı yetişmeliydi sanki gecikmiş bir trene.Siyah bir tokası kaldı geride.Ve kalbim geceye kanadı.Ve geldiği yoldan uçup gitti,bir melek misali.Yalnız kanatları ruhundaydı kokusuysa cennet bahçeleri gibi.Ve yağmurluydu hava gözyaşlarıyla beraber karıştı gökyüzü toprağa.Ve ardından bu kara kışın ilk bahar geldi.Açan ilk çiçeğe adını verdim papatya.Yaprakları çok güzeldi.Gözlerimin akından aldı beyazını,yüreğimdeki rüzgarlarla titrerdi parçalı bulutlu bakışları.sarısıysa güneşinin ruhumu aydınlatan bir sabahı.bu alacakaranlık kuşağında beklerim gülümsemesini aydınlığının.yaprakları çok güzeldi ilkbaharda açan bir papatya gibi kokusuysa cennet bahçeleri ve yahutta bir gülün yaprakları e oda cennetin çiçeği değilmi?
ve oğlan oturdu bir köşesine hayatın çöktü hüzünler üzerine küçüldü omuzları dağıldı etrafa gözyaşları.Paramparça oldu,parçaları rüzgarına savruldu saçlarının.umutlarından bozma bir sandalye çekti altına çırılçıplak bir odada gözleri onu aradı.Ve günleri saydı birer birer belki gelir diye.Kovaladı günler ayları aylarsa yılları...Ve sonunda buldu bir cam kenarında,sokaktaki gülümsemede.Kime yada neye? Sıkıca sarıldı ağacın toprağa toprağın ölüye sarıldığı gibi...kalktı son gücüyle pencereyi açtı.rüzgara dokunmaktı amacı.O gülümsemeye karşılık ceplerinde bir kaç damla gözyaşı.Pencereyi açtı kolu elinde kaldı,eli bıraktığın yerde.O bile dayanamadı,bekleyenin ağırlığı çöktü üzerine.Yağmurlu bir gündü gökyüzü onlar için ağladı. Ve yahutta gökyüzü hep ağlardı görmek isteyene sadece.Ve kızın saçlarına değmiş rüzgar ciğerlerine doldu bir anda.Niyeti bu değildi aslında.Yaktı yeni doğan bir çocuk misali.Yandı kavruldu külü geceye savruldu.Ve yeniden doğdu kız sanki hiç yokmuş gibi.ve yine sevdalara gebe kaldı çocuk kızın kokusuyla.
Ve kızsa sonbahar yağmurları gibiydi bilmem hangi şehrin hangi köşesinde esen rüzgarlarda şimdi.
hangi saçlara dokundu...
hangi yanaklara...
hangi masalda kahraman oldu...
hangisinde son buldu.
ve oğlan onun için ağladı terkedilmiş sabahında
ve hala başkaları için ağlayabilenlerden
ve gayrısı devrik bir hikayeydi bu
oğlan tüm kurallarına uydu hayatın
lakin noktasını unuttu
aslında hiç sevmezdi şeklini
şekli bozuk fikrini
kızsa noktalara hayrandı
ve noktayı alıp başucuna koydu oğlanın son bir buse gibi...
giderken yani dönmeyecekmişçesine.
o bozuk şekle uydu
bir boşluğu doldurdu
tek bir noktamıydı koca hikayeleri bitiren?
ve bir nokta bitirebilirmiydi herşeyi?
sevemedim hiç şeklini şekli bozuk fikrini.
ve keşke noktalar kadar şekli bozuk olsa unutmak
her şekle uydurabilmek
şekilden şekile sokmasa akşamlarında sensizliğin
kolay olmuyor bendeki seni senle avutmak
senle dolamk senle taşmak
sana doğmak sana batmak
senle varolmak yokluğunla yok olmak
ve keşke tam olarak anlatabilsem bendeki seni...
gökyüzü mürekkebbi olsa hayatımın
parmaklarına dokunsa
süzülse toprağa dağılsa
ve basıp geçsen ayaklarınla
sözlerim çırılçıplak ayaklarına dokunsa
ve bir geceye bürünse sana dağılsa
yıldızlar gibi...
güneşide gözlerin olsa
yaksa kavursa ateşiyle
gecesi karanlığım olsa
aydınlığına olan hasretimi anlatsam
yazsam seni sayfalarca usanmam...
ve gayrısı ne güneşi yeter ne gecesi hayatın
bendeki seni anlatmaya.
nede ömrüm yazmaya yeter sana dair...
ve oğlan sönmüş bir güneş oldu
ve kız şimdi güneş olsa neye yarar?
1
ve kız oğlana döndü ellerini yavaşça aldı götürdü
sıcaklığı bir ölünün bedenine döndü
yağmurluydu gün gökkuşağı siyahlara büründü
bir telaş içinde arkasını döndü bir kabustan kaçıyordu sanki
adımları yavaçtı hızlandıkça hızlandı
ve o köşeyi döndü
istinyede vapur iskelesi sessizliğe büründü
gemiler usulca geçti yanından
ağlamaklıydı yosunlar
ve çığlıkları martıların oğlanı derin bir karanlığa gömdü
ve oğlan yanaklarını ıslatmadan ağladı
bir anda sesler kulağına çalındı
'bekleme beni gidişim olmadığın yere' dedi kız ses tonunda bir aceleyle.
kızın sesi hırçın dalgalar oldu oğlan kıyıda ufaldıkça ufaldı
ve oğlan fısıldadı kendi kendine
'bir martının telaşı içimde bekleyeceğim belki dönersin diye kimsesiz bir vapur iskelesinde.terkedilmiş bir sabah gibiyim yorgun ve öfkeli ve tüm öfkem geceye...sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşadık her saniyeyi.karşımda duruyor deniz sonsuzmuşçasına.martılarda eşlik ediyor sonsuzluğuna fakat sözlerin delip geçiyor boşluğumu.Dolduramıyor yokluğunu sonsuz denen bu olgu.Suretin yansıyor bir anda kıyıya.Aydınlığın bulutların arasında sızıp çarpıyor yüzüme tıpkı gerçekler gibi.ellerimi uzatsamda ne çare? kokun çarpıyor dalga dalga kıyıya ve her dokunuşundan ruhumdan bir parça daha sürükluyor isimsiz bir varoluşa.saçların sarıyor bedenimi savuruyor karanlığa.gözbebeklerim küçülüyor ve bir fener görüyorum 71 fersah uzakta.İsimsiz bir bankın en köşesine bir gece gibi çöküyorum.uzanıyor diğer ucu gittiğin yere.yıpranmış zamanla çehresi adını kazıyanlarmı dersin var elbet.acısını yazanlarmı mevcut... zaman eskitmiş bedenini...ruhunu eskittiği gibi.lakin biliyorumki zaman eskitemez bendeki seni.yani varoluşumun sebebini.uzanıyor ellerim boşluğuna o anda uzuyor gece hiç sabah olmayacakmışçasına.ve bir tuhaf oluyor insan yalnız kalınca.kandıramıyor kendini yalanlarıyla.ve sözcükler anlamını yitiriyor birer birer.o sözcüklerki seni bana getirdiler.o an anlam arıyor insan hayatına.yelkeni kırık bir sandal beliriyor gözyaşlarımda.rüzgarda tersine esiyor hayatımda umutlarda.ışığını kaybetmiş bir yıldıza benziyor gözlerim.gölgene sığınıyorum anlamsız bir karanlığın olmaktansa.ve gemiler yanaşıyor birer birer kıyıya.oysaki sen giderken tam ortasında duruyorlardı hayatımın.farklı yüzler beliriyor ve yabancı gülüşler.fakat hepsinde biraz sen ve yahut hepsi sen.ve bense adeta şımarık bir çocuğun yoktan anlamadığı gibi anlamıyorum sensizliği.oysaki gideli daha beş dakika olmadı.lakin ne farkeder senle geçen her dakika bir hayattı.yosunlara soruyorum seni başlarını öne eğiyorlar neden? bu sahilden gitmişsin sen çoktan... yosunlarabakıyorum öylece bir bankın en köşesinde gözlerinin yeşili.gökyüzüne bakıyorum yüzündeki cennetti.ve o bankın en köşesinden yere düşüyorum ve kaldırımlar anlatıyor sensizliği... soğuk ve çıplak.
ve 71 fersah ötede bekleyecek seni bir ahmak.'
ve kızsa duyuyormu bu sesi.
sessizliği yaran bu çığlık elbet huzurlu uykusunu bölmeli
yahut hiç bilmemeli...
ve kız duraklıyordu bir kaç adım ötede döndüğü o köşeyi.
belkide sesini duydu oğlanın kimbilir
yanındayken hiç duymadığı sesi
belkide yoruldu yokuş yukarı sokaklarında küçük bir kız hayata nazaran istinye'de vapur iskelesinde durmuştu o an hayat.
2
ve kız oturdu bir taş üzerinde soğuk ve çıplak
biraz dinlenmekti amacı yordu yüreğini bu sokak
ellerini şakaklarında gezdiriyordu,o küçük narin ellerini
buğulanıyor gözleri dokunsan ağlayacak.
yanından geçiyor öylece şehrin ahalisi
her biri kendi derdinde
bekliyor belki biri sorar diye
derdin ne
derdin ne
ağlamıyordu
ağlayamıyordu gururundan
lakin belki dört duvar odasında olsa saatlerce ağlayacak
soğuk rüzgarları çarpıyor yanaklarına sonbaharın
o an al al oluyor dokunmaya kıyamazsın
ve o kadar narin ki dokunsan kırılacak
parçaları etrafa dağılacak
ve toplamak için kimbilir hangi el uzanacak ellerine
sonra sanki mıhlanmışçasına o taşa
evinin yolunu unutmak istiyoru bir an...
fakat evinin yolu onu unutmuyor
ve yavaşça yola koyuluyor
sonra ardından ayak sesleri
duruyor bir anda belki oğlandır umuduyla
loş bir sokakta sessizlik kulaklarını tırmalıyor
ve kızsa hızla uzaklaşıyor gölgesi bile sokağı terk ediyor
ve hala o sokakta bir kız ağlıyor
duymak isteyene dinlemeyi öğrenmek düşüyor
ve kızsa ağlıyor yanaklarını ıslatmadan
ve oğlansa hala onu beklıyor
oysaki kokusu bile terk ediyor yavaş yavaş...
3
ve oğlan yürümeye başladı kızın yürüdüğü yolları
saçlarına değmişti belliki yedi tepeli şehrin loş sokakları
ve oğlan bir taşın üzerine oturdu
bu uzun yol onuda çok yormuştu
o kadar ki kalbi durdu
son nefesi bir martının ki kadar sessiz ve derindi
ve ne varki kızda o taşa oturmuştu
oğlan bir sıcaklık hissetti oysaki hava soğuk mevsim sonbahar
ve belliki o sıcaklık kızın hiç akıtılmamış olan gözyaşlarıydı
hava parçalı bulutlu
yağmur dokunuyordu saçlarına oğlanın
yavaşça kalktı yürümeye başladı
yolun yokuş yukarı kısmını
ayakkabılarına su doldu
içi titredi
bedeni sıcaktı fakat bir anda soğudu
sanki ölüm ruhuna dokunmuşçasına
yoksa bu kızmıydı?
'evet belli ki o ' dedi
su gibiydi içini titreten
ve bahaneside hazırdı
yokuş yukarı akamazdı ya
doldu taştı bedenine oğlanın
ve o gece ateşi oldu 42 derece
ve hiç sabah olmadı o karanlıkta
ve kızsa sanki aynı bedendeymişçesine
dört duvar odasında
üzerinde incecik bir örtü ağlamaklı...
fakat korkarak her an kapı açılacak diye
dişini sıkarak
nedenleri ararken
ve sözcüklerse yanaklarını ıslatan sadece
gayrısı kızın bir tek damla gözyaşından ibaret dünya
ve oğlansa o gözyaşında boğulmakta...
Kayıt Tarihi : 24.3.2008 11:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)