Demek geldin… Bugün geleceğin belliydi, kuşlar küskün duruyordu, yağmur düşmeden kuruyordu. Gittim, gezdim biraz, orman içinde elimde meşe agacından çatallı bir değnek, kalbimde gelişine kurulmuş bir saat vardı… Hava sıcaktı, gölgeler ırak. Ürkek adımlı bir tavşanın gözlerinden evren bana bakıyordu, evrenin çarkları düzenli akıyordu…
Seni en çok sonbaharda aramıştım. Bazen bir yaprağın son nefesinde, kırlangıç sürülerinin uzak ülke seferlerinde, bulutların dağların bağrından kopup gelen sel halinde, bağbozumlarında, köy evlerinin terkedilmiş sessizliğinde seni bekledim. Insan bu, bekleyişe doymaz ki vuslat olmayagörsün, turabım.
Vaktin gölgesinde doğrulunca şehir, uzağa giden her otobüste ben yolcu olurdum ve her durakta bir parçamın kalmışlığıdır sehirlerin benim olması; sen, her yerde beklediğim, herşeyimle beklediğim. Bir adanmışlığın adıydı bekleyişim, nice yollara niyetlenmişken dönüşüm, en körpe güzellerin çağrısından kaçışım, durmuşlugum, bir ayin havasında bekleyişim, senin gelme ihtimalindi.
Akciğerlerine havanın dolup, yaşam belirtisi sayılan o ilk ağlamanın oluşundan itibaren her Adem'in payına bir bekleyiş düşerdi. Gün’ün içine gizlenmiş bir an’dir gelişin, sade ve sessiz.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta