Ben aslında o kadını hiç unutmamak üzere sevmek istemiştim. Bir gün hiçbir acıya benzemeyen o şeyin, adına dünyanın bütün dillerinde ‘aşk dedikleri o şeyin beni buluna dek, sadece sevmek istemiştim. Ve öylece bir an da hiçbir sebep göstermeden, iz bırakmadan gidecektim. Düşünecek onca şey varken aklımı bir kadınla meşgul edemezdim. Aşksız bir sevgi, ne kadar gerçek olabilir ki. Ben gerçeği başarmak için o otobüsün en arka koltuğundaydım. Hiç tanımadığım bir şehirde gün doğumunu izlemek güzel gelmişti bana. Biraz sonra insanlar sokaklara hücum etmeye başlamıştı. Asık yüzlerinden çok şey okuyabilirdiniz görseydiniz. Yüzünde gülümseme beliren kişilerin, bir buluşma randevusuna gittiğini düşünüyordum. Yoksa kim o saatte yüzüne ağzına kadar varan bir gülümsemeyi eklerdi ki. Hangi şehir de olursa olsun, sinema salonları artık o kadını hatırlatıyor bana hep. Birazdan hiç tanımadığı adama aşık olacak kadını. Şimdi biliyorum ki ne zaman o şehrin sokaklarından geçecek olsam, önce bütün kavuşmaları, bütün el tutuşmalarını, öpüşme seansları ve daha nice hatıraları yeniden yaşayıp, üzerine beni olduğum yere çökeltip, nefes almama engel olan, göz kapaklarıma ağlamayı yeniden öğretecek acıların karşılayacağını.
Sırf o şehirden geçiyor diye bütün şehirlerarası otobüsler, bütün yolculuklarımı bu yüzden erteledim. Çünkü bir insanı en çok yaşanılan şeyler kadar, yaşanılanları hatırlatan yerler de üzer, acıtır ama öldürmez.
Sade bir merhaba beklerken, uzun yıllardır birbirini görmeyen iki insanın çizdiği bir portreydi o an şehrin tam göbeğinde. Bize bakan insanlar var mıydı, şaşkınlıktan bakmıyordum bile. Kollarımın arasındaki kadının bana sarılmasıyla içime dolan mutlulukta, bir kez olsun beni kucaklamayan babama olan bütün nefretim dinmişti. İki yıl öncesi kadar kapısında beklediğimiz kafenin karşısında oturuyordum. Yalnız değildim. Yanımda bir kadın vardı, hayatımı paylaştığımı düşündüğüm ya da öyle hissettiğim ama hep bir başka kadının hatırasında. Sokağın kalabalığı gözlerimde yavaşça kaybolmaya başladı o an. Sesler kesilmişti. Ve henüz yeni tanışan iki gencin birbirlerine bakışını izliyordum oturduğum yerden. Şehirler, hatıralar acıtır ama öldürmez.
Hiç sevmediğim sinema salonuna bu sefer bir kadını öpmek için giriyordum. Dışarıda sağanak halde yağan bir yağmur. Suçlayacak bir şey ya da birini ararsam, bu o sinema salonu olurdu. Ve filmin bitişine kadar süren delice öpüşmeler. Hayatınızda sadece bir insanla bütün ilklerinizi yaşarsınız. Tıpkı nüfus cüzdanını evde unuttuğu için bir şehrin otogarında, küçük bir otobüsün içinde arka koltuğa zar zor sığan bir kadınla paylaştığım bir gece gibi.
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız