1 Haziran 1950
Ana rahminde dinlediğim fısıltılardan...
Demişlerdi ki:
-Seni şimdi 37 yaşında bir kadın doğuracak ama sonra 49 yaşındaki bir başka kadın büyütecek. Sevgiyi, dostluğu, arkadaşlığı, yaşamı ve insan olabilmenin özellik ve güzelliklerini sana o öğretecek.
Ve demişlerdi ki:
-İsmail Hakkı adında, 55 yaşında ve geleceğin genelkurmay başkanı bir asker, önünde uygun adım yürüyerek sana selam verecek. Daha sonra Doğramacı soyadlı 35 yaşında genç bir doktor evine ateşini ölçmeye geldiğinde senin bakışlarından korkup, geldiğine-geleceğine bin pişman olacak ve hatta korkusundan “bu çocuğun ilerde cumhurbaşkanı olmayacağını kim temin eder” diyecek.
Ve sen, önce şöyle bir havalanacak ama küçük şeylerden de mutlu olmayı ve içinde daima bir umut taşımayı öğreneceksin.
Demişlerdi ki:
-Jean- Paul adında 45 yaşında bir Fransız sana satır-satır “varoluşçuluk” dersini ezberletirken, öte yanda 55 yaşında, Louis adında bir başka Fransız sana şiir-şiir Elsa’yı okuyacak.
Varoluşun temel içgüdüsünün “aşk” olduğunu öğreneceksin.
Demişlerdi ki:
-Sokakları şarap kokan bir şehirde, Edith isimli 35 yaşında serçe kadar bir kadınla, 29 yaşında Yves isimli İtalyan göçmeni genç bir komünist kol kola girerek birlikte en güzel aşk şarkılarını söyleyecek.
Romantizmi kulaklarından yüreğine taşıyacak ve yaşama biraz da bu gözlükten bakmayı öğreneceksin..
Demişlerdi ki:
-Adı Albert. Yaramaz çocuklar gibi bütün dünyaya dilini çıkaran, kıvırcık ak saçlı, cin bakışlı, 71 yaşındaki bu çocuk; üstüne markası kendi ismi olan tuzunu dökerek bilim dünyasını çorba gibi karıştırmaya devam edecek.
Hiçbir karanlık; ışıktan daha hızlı ve aydınlıktan daha güçlü değildir, bunu öğreneceksin.
Demişlerdi ki:
-Ernesto., 22 yaşındaki bu genç adam Arjantin’den Bolivya dağlarına doğru motosiklet üstünde yolculuk yapmaya hazırlanırken, sana yakın bir yerlerde 3 yaşındaki Deniz, emeklemeden, yürümeden, elinde bayrakla adeta “en hızlı yüz metre koşucusu” gibi koşarak büyüyecek.
Mücadele; inanç ve halklar adına yapılırsa kutsaldır, bunu öğreneceksin.
Demişlerdi ki:
-48 yaşındaki şair Nazım; şu anda Bursa cezaevinde ve açlık grevinde ama yarınlarda sırtındaki şile bezi gömleği eskidikten sonra karşı kıyıdan haykıracak “karşı yaka memleket/deli hasret, deli hasret” diye. Ve prangalar eskimeye 23 yaşındaki Ahmed’in yüreğinde başlayacak.
Hasret sevdaya çekilir, bunu öğreneceksin.
Ve demişlerdi ki:
-Yaşamının ana hikâyesi olan “anne” sini merakta bırakmamak için 44 yaşındaki Sait, sandalının küreklerini Heybeli’den Burgaz’a doğru hızla çekerken öte yanda 20 yaşındaki Zeki isimli bir genç ilk kez karşısına geçtiği mikrofonu elinden bırakmadan ömrünün en son demine taşımaya hazırlanacak.
Ve demişlerdi ki:
- İkisi de ressam, ikisi de İspanyol. Birinin adı Pablo, yaşı 69. Diğeri Salvador. O da 46 yaşında. Geçecekler tuvallerinin karşısına, ellerinde fırça. Biri; “her şekil, her göz karşısında bir başka şeyi temsil eder” derken, diğeri; “ben o şekli alır, temsilcisi olduğu gerçek şeklin üstünde öyle bir şekillendiririm ki” diyecek.
Ve demişlerdi ki:
-Arturo sağ elindeki batonuyla, müziğin görkemli salonlarında dünyanın bütün orkestralarını 83 yaşında hala yönetirken, dışarda da Ruhi, çorak Anadolu’nun en büyük bereketi, türküleri bütün dünyaya su gibi akıtıyor olacak ki yaşı 38.
Ve demişlerdi ki:
-30 yaşındaki genç İtalyan Federico, kamerasının hayal dünyası yolculuğuna “motor” komutu verdi bile. Yılmaz ise umudu, duvar ardına taşımak için kendini hazırlıyor. Yaşı henüz 13.
Evrensellik, evrenin bütün renk, ses ve çizgilerine gülümseyip, benimsemek ve anlamaya çalışmaktır. Ve sanat evrenselliğin buluşma noktasıdır, bunu öğreneceksin.
Ve demişlerdi ki:
Ülkende 21 milyon, dünyada 2,5 milyar insan içinde her ırktan, her dilden, her dinden, her renkten daha ne güzel insanlar var, daha kimler var kimler…
“insanları seveceksin”
Ve demişlerdi ki:
Tabi bu öğreneceksin dediklerimizin ne kadarını öğrenebileceksin? Onu bilemeyiz..,
ama şimdi.., haydi bakalım…
“hoş geldin bebek, yaşamak sırası sende”
.........,
1 Haziran 2014
Şöyle bir etrafıma bakınıyorum. Hani nerede adı geçen-geçmeyen o güzel insanlar. Hiç kimseyi göremiyorum. Ortalık toz-duman. Bir kulağıma giderek uzaklaşan, diğerine giderek yaklaşan nal sesleri doluyor...
Ve birden 91 yaşında bir koca çınar geliyor yanıma. Omuzumu tutup, başını iki yana sallıyor. Ve kulağıma diyor ki:
-“O güzel insanlar, o güzel atlara bindiler, gittiler”.
-İyi ama, bana ölümlerden, ayrılıklardan, gitmelerden hiç söz etmemişlerdi ki.
Bilseydim gelmezdim...
Susuyorum. İçime ağır bir hüzün mevsimi çöküyor…
Cevat ÇeştepeKayıt Tarihi : 1.6.2014 06:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir doğum günü yazısı...

Selam ve saygılarımla.
-İyi ama, bana ölümlerden, ayrılıklardan, gitmelerden hiç söz etmemişlerdi ki.
Bilseydim gelmezdim...
Susuyorum. İçime ağır bir hüzün mevsimi çöküyor…
Çok doğru... Artık, çareyi susmakta arar olduk... Şimdi rahmetli olan akrabam anlatmıştı; (80-90 yıl önceki gençlik!) Şöyle anlattı:
Yavrum, benim evlenip de çorçocuk, torun sahibi olacağım hiç aklımın ucundan geçmezdi. Ana yok, baba yok, üstümde bir ipliğini çeksen dökülecek bir pırtı... Çaresiz sürünüyorum! Her yerde savaş, korku, her an ölüm var... Öyle ki ölmeyi o kadar çok istedim ki olmadı... Bugünlere geldik... Yavrum, biz doğuştan ihtiyardık!!! O günler ve şimdi?!
Her sabahın yeniden doğuş, başlangıç olması gerekirken; ümitsizlik ve ölüm neden? Yaşam, birlikte yaşamak, bir olmak hepsinden güzel değil mi? Aslında dünyamız o kadar geniş ki herkese yeter... Bu zulümler neden, neden? Ne mutlu kalem tutanlara ki yaşamı yeniden filizlendirip, mutluluk çiçeğini sunuyorlar... Onlar, her gönülde her gün doğuyorlar... Nice yıllara yürüyüşler el ele... O, kan ve ateş sunanlara da bir gün gücümüz yetecektir... Her sabah,(torunum; Kerem Aras'ın) gözleriyle dünyaya bakıyorum... Oysa ağlamakla bir yüzle aynaya bakıyorum... Yarının güzel yaşamlarına... Nice güzel yılların ümidiyle... ilkbahardaki taze filize...
koş çocuk koş
geliyorum arkandan
çocukça gözlerinden
ümit yağan ufkuna
son defa bakmak için
kirlere bulanmış yerleri
ellerinle yakmak için
küheylan haydi yarışına
hızlan
koş çocuk koş
unutma bu yerleri
tutulma deli rüzgârına
yalnız kalma çocuk
yarınına
kim yanar ahına
uzanıp biniver tayına
senin bu mavi boncuk _________ Arif Tatar
Ülkemizde ve dünyada iz bırakanların doğum tarihlerini ve en önemli izlerini öğrenmek isteyenler için de bir fırsat sağlayan 'bir doğum günü yazısı'... Yaşar Kemal'le sona yaklaşan satırlar acı ve gerçek ilişkisini ne güzel anlatıyor.
Sizlere sağlık ve mutlulukla geçecek daha nice yıllar diliyor, saygılarımı sunuyorum.
TÜM YORUMLAR (70)