Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinden mezunum. Yerel yönetimlerde ve serbest olarak çalıştım. Evli üç çocuğum var.
Farkındamıyız, hergün biraz öldüğümüzün.
Kocaman mavi göller, ince uzun kıvrılan ırmaklar.
Ve insanlar.
Bahar tazeliğinde, yanıbaşımızda.
Sessiz.
Hepsi birbirinden güzel.
Beyaz saçlı, karakaşlı.
Göğ gözlü, çil yüzlü.
Buğday benizli, esmer
Resimler.
Güzel kadınım benim.
İnşallah cennet arkadaşım.
Çiçek açmış mezarında.
Çok sevdiğin bir uğraşındı çiçek ve toprak.
Ben anlamam o işten.
Benim çiçeğim sendin.
Sabah, yavaş yavaş ışımaya başlamıştı. Her gün olduğu gibi erken kalkmış, hazırlığını yapmış ve evden ayrılmıştı. Sırtında bir habe ile bir de avcar çentesi vardı. Habenin içinde hala sıcaklığını hissettiği, yağlı çökelik sokumu ile çörekleri vardı. Ekmekler azzık mendili ile iyice bağlanmıştı. Ve bunların yanında ayrıca bir tuz torbası vardı.
Hanımı Sultan, gün ışımadan uyanıp, sırtına carayı, bir eline ırbığı diğer eline de helgini alarak, suyun yolunu tutmuştu. Su evden biraz uzakta idi. Toprak nemlenmiş, kaygan hale gelmişti. Çok dikkatli yürüyordu. Ayağına, altı lastik, üstü gönden yapılmış bir yemeni giymişti. Hızla suyu doldurup gelmiş ve ocağı yakmıştı. Hala kendisinden başka ortalarda kimsecikler yoktu. Erken kalkmaya alışıktı. Çünkü bu saatte yapılması gereken işleri vardı. Sonra çocukları uyandırdı. Üç azzık mendili hazırlamalıydı. Birini davarın arkasına gidenler için, birini oğlakların arkasına gidenler için, birini de akşamdan “Sabah erken ava gideceğim, ona göre hazırlık yap.” diyen kocası Yörük Mustuk için yapmalıydı. Ve tüm bunlar yapması gereken işlerdi.
Sırtına astığı avcar çentesine ise av malzemelerini koymuştu. Bunları özenle kendisi hazırlamıştı. Bir miktar kavı vardı. Kavları dağlardan toplar, nerede iyisinin olduğunu bilirdi. Küçük bir çapıta çakmak taşı koymuştu. Ayrıca barut, saçma ve kurşunları da vardı. Avcarlarını sürekli kontrol eder hiçbir zaman eksik bırakmazdı. Av yapmayı çok severdi. Birkaç gün, ava gidip, dağlarda kaldığı olurdu. Issız dağlarda, tek başına kalmaya alışkındı. Ava gitmeden edemezdi.
Onlar da uzaklardan bir hayale yürüdüler.
Eyüp Sultan dendi mekânlarına.
Kucaklamak istediler uçtan uca dünyayı.
Ulaşamadılar menzillerine.
Hayalleri ile birlikte burada kaldılar.
Elleri kolları bağlanmış Müslümanlık, hatta insanlık.
Rum'un galebe gelmesini bekliyor bugün.
Rüzgârın fırtınaya döneceğini bilmeden.
Cumartesi günü çalışması öğle vaktine kadardı. İşten çıkmış eve gidecekti. Zaten bu işe de yeni girmişti. Öğrenci idi, okullar olaylar nedeni ile bir açılıyor bir kapanıyordu. Yalnız sınavlara gidiyordu. Babası ölmüş, evde annesi, bir de kız kardeşi vardı. Diğer kardeşler evli idiler. Kendisi de okulu bitirmeden amcakızı Zeynep ile evlenmişti.
Pac meydanından İnönü İlkokuluna doğru yürüdü. Hemen karşıdaki Dörtyol Payas dolmuşlarına binecekti. Aklına “ilk defa maaş alıyorum eve bomboş gitmeyeyim” fikri geldi. Babaannesinin babasına nasihati de öyleydi. Oğlum paran yoksa katırı sat, eve yiyeceksiz gelme demişti.
Etrafına bakındı. Tam karşıda kasabı gördü. Kocaman dana etleri vitrindeydi. Ama evdekiler dana eti yemezlerdi. Olsun dedi. Nerden bilecekler. Bir kilo köftelik kıyma aldı. Parayı verdi paketi alıp dolmuşa doğru yürümeye başladı.
Neonların ışıttığı gece,
Zifiri karanlık,
Gizemli ve derin.
Korkuyorum.
Kim çaldı uykuyu benden.
Yoksun.
Dilimde içli bir türkü.
Elvan elvan güller biter bağında.
Arife gününde bayram ayında.
Mırıldanmaktayım.
Kara kara gözlerin vardı hâlâ taa içimde.
Ufkum karardı.
Kızıllığını sevdiğim Körfez'de.
Gittin.
Yapayalnız bıraktın beni.
Lodoslu masmavi bir Akdeniz gününde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!