Bibereyn Şiiri - Sezayi Tuğla

Sezayi Tuğla
1645

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Bibereyn

BİBEREYN

Her yiğit, hedefe uçan bir oktur,
Karnı zil çalsa da, yüreği toktur,
Havada bulut çok, gök gürler amma…
Yağmayınca rahmet, netice yoktur.
***(AĞUSTOS 2004)

Özgür su misali akanlar gelsin,
Boynuna ilmiği takanlar gelsin,
Çizgiden ötesi, babı mavera,
Çıkar gemisini yakanlar gelsin.
*** (EYLÜL 2004)

Derdik ki; sağımız-solumuz birdir,
Gövdemiz ayrıysa, kolumuz birdir,
Öyle özdeşleştik, dava uğrunda,
Adımlar ayrıysa, yolumuz birdir.
*** (EKİM 2004)

Nefret çiçekleri, solsun bu ayda,
Merhamet kâsesi dolsun bu ayda,
Herkes, aynasına bir daha baksın,
Yeni doğmuş gibi olsun bu ayda.
*** (EKİM 2004)

Bazen nisan yağmuru, bazen çılgın borayım,
Her şey güllük gülistan, neden kafa yorayım?
Eyvah! İşler karıştı, arapsaçına döndü,
Akıl hocam nerede? Bir de ona sorayım.
*** (TEMMUZ 2005)

Herhangi bir davam yok, ne okuyup-yazanla,
Atışacak değilim, ne âşık, ne ozanla,
Bildiğimi söylerim, kimseler incinmesin,
Çekişecek değilim, her sözüme kızanla.

Sakın ha, dostluk kurma yoldan çıkıp azanla,
Namazla arası yok, işi yoktur ezanla,
Sözüm, kimseye değil, yarası olanlara,
Kızım sana söylerim, ey gelinim! Sen anla.
*** (AĞUSTOS 2005)

Faydalı bir baraj ol, boşa akma arkadaş,
Doğru görmek istersen şaşı bakma arkadaş,
Suya yazı yazılmaz, rüzgâra tükürülmez,
Kâğıttan evler yapıp çivi çakma arkadaş.

Bir iyilik yaptınsa, başa kakma arkadaş,
Ben bazen konuşurum, boş ver, takma arkadaş,
Gün gelir, lazım olur, bırak kalsın limanda,
Dostluk gemilerini, sakın yakma arkadaş.
*** (AĞUSTOS 2005)

Hiçbir değer vermezdi, bu dünyanın malına,
Basmazdı, hiç kimsenin asabiyet dalına,
Sakin yaşar, sade yer, kısmetine şükreder,
Karışmazdı kimsenin sütlüsüne, balına.

Hak bildiğini söyler, herkes girer koluna,
Ayrımcılık bilmezdi, eşit sağı-soluna,
“Herkes kardeştir” derdi, “Âdem’in çocuğuyuz”
Böyle ulu bir çınar, gitti Allah yoluna.
*** (EYLÜL 2005)

İmtihan dünyası bu, çuvaldızı atalım,
Önce, bir iğne olup, kendimize batalım,
Kış gelir karlar yağar, çaresizler donmasın,
Merhamet çatısını üstlerine çatalım.
*** (EKİM 2005)

Kimseler karışmasın peynirime, loruma,
Leblebi almak için gidilmez ta Çorum’a,
Bektaşi imam olmuş musallada mevtaya,
Her şey alenen belli, gerek var mı yoruma?

Deliler cevap versin, saçma sapan soruma,
Hırsıza, kapkaççıya, isteniyor koruma,
Irza geçer, öldürür, birkaç ay hapis yatar,
Çıkınca ünlü olur, bu gidiyor zoruma.
*** (EKİM 2005)

Maziden güç alarak, atiye doğru akan,
Milli Görüş korunu alevlendirip yakan,
Yeni bir ekol olup, mücahit yetiştiren,
Ustanın refikası, Sayın Nermin Erbakan.

Hataları affedip, hep ileriye bakan,
Daima örnek olup iyi bir iz bırakan,
Hakkımız helal olsun, Allah rahmet eylesin,
Osmanlı bir hanımdı, Sayın Nermin Erbakan.
*** (KASIM 2005)

Bağda gül olmak varken, tarlada geven olma,
Güzellikler dururken, çirkini seven olma,
Zaman değişti artık, teknoloji gelişti,
Bir öküzün ardında sürünen düven olma.

Bir mum yakmak var iken geceye söven olma,
Eşeğine kızıp da, semeri döven olma,
Hakkı teslim etmeyip mazluma zulm ederek
Bir menfaat uğruna, zalimi öven olma.
*** (ARALIK 2005)

-1-
“Uyarmak amacıyla, kulağını bur” derler,
“Aymazsa, ceza için sonra tokat vur” derler,
“Baktın ki devam eder, mazluma olan zulmü”,
“Tüm bedeni sarmadan, kesilmeli ur” derler.

“Şu surata baksana, yüzünde yok nur” derler,
“Kalbine giremeyiz, arada var sur” derler,
“Göründüğün gibi ol, olduğun gibi görün”,
“Öl söz verme ey dostum, öl sözünde dur” derler.
*** (OCAK 2006)

Yolda akıl yitirmiş, gelmiş, evde arıyor,
Elemek gerekirken, tam aksine, karıyor,
Sıyrılmak istiyorken bu çamur batağından,
Kendiside pisliyor, işler sarpa sarıyor.

Altı saç teli kalmış, sola doğru tarıyor,
Aklınca, terse gidip, hedefine varıyor,
Mal varlığı diyerek medet umar çamurdan,
Ne kadar çamur atsa, rakibine yarıyor.
*** (ŞUBAT 2006)

İyi seramik için, temiz “arı kil” gerek
Kurumuş toprakları sulamaya Nil gerek,
Birileri uykudan ne zaman uyanacak?
Gafletten uyarmaya, herhalde bir zil gerek.

Işıtmayan fenere, şarj edilmiş pil gerek,
Her kesime konuşan, doğru sözlü dil gerek,
“Yönergelerimiz var, mutlaka uyulacak”,
Diyenlere, bir demet siyah karanfil gerek.
*** (MART 2006)

Hoşgörülü olalım, asla kaş çatmayalım,
Bir menfaat uğruna dostları satmayalım,
Lüzumlu dolduralım, bu dünya gemisini,
Aşırı yük alıp da, birlikte batmayalım.

Doğruyu söyleyelim, hiç yalan katmayalım,
Cevabı zor veririz, asla aldatmayalım,
Hesabı tam yapalım, görüp ilerisini,
Hep mantıklı olalım, desteksiz atmayalım.
*** (MART 2006)

Bakarsın bela olur, bir devletin başına,
Zaman olur, göz diker, bir fakirin aşına,
Mücadele sürecek, kıyamet kopana dek,
İnsan devam edecek, hak-batıl savaşına.

Batılı, hayran değil, onun karakaşına,
Roketler boyun eğer, “İntifada Taşı”na,
Yaşantı sürer gider, bu dünya kaosunda,
Melekler eşlik eder, mazlumun gözyaşına.
*** (NİSAN 2006)
Herkes şöyle inanır; dürüst, emin ve çalmaz,
Ters anlaşılır diye, hediye dahi almaz.
Düzeni sağlasa da, yönetmelik ve yasa,
Vicdanla da tartmalı, dünya kimseye kalmaz.

Gözyaşıyla sulanan çiçekler asla solmaz,
Dibi delik kovalar, denizde dahi dolmaz,
Birileri bağırır, “padişahım çok yaşa”,
Alttaki iş becerir, üstün haberi olmaz.
*** (MAYIS 2006)

Kıymetini bilmedim, bağışla, şeker ANNEM,
Biraz kalbi kırılsa, boynunu büker ANNEM,
Ölümden kurtulmama, bir yürek icap etse,
Hiç tereddüt etmeden kalbini söker ANNEM.

Benim rahatım için, çok çile çeker ANNEM,
Ben istesem, çöllere çiçekler eker ANNEM,
O da bilir elbette, susuz bitki yetişmez,
Ama sulamak için, gözyaşı döker ANNEM.
*** (MAYIS 2006)

Bazıları vardır ki, ağzından çamur akar,
İftirada eşsizdir, herkese bir kulp takar,
“Sizle beraberim” der, bol bol ümit dağıtır,
Kendi yandığı gibi, başkasını da yakar.

Kırar-döker-devirir, sakar mı, tam bir sakar,
Doğruyu anlatırsın, yüzüne bön bön bakar,
Geçmişte birisine bir iyilik yapmışsa,
Elalemin içinde onu da başa kakar.
*** (MAYIS 2006)

Hakkınız neyse alın, değilse hiç almayın.
Daima dürüst olun, tartılardan çalmayın,
“Varlığa layık benim, her şey benim olmalı”
Diyerek gururlanıp, ahrette daralmayın.

Bin bir gece masalı sırça köşkte kalmayın,
Masallar âleminde hayallere dalmayın,
Gün gelir, tokmak iner başınızın üstüne,
Her an uyanık olun, kendinizi salmayın.
*** (HAZİRAN 2006)

Nasihat isteyene, biz akıl vermedik mi?
Birbirmize buğz edip ipleri germedik mi?
Bilgiçlik edasıyla, burnumuz havalarda
Kaf dağının üstünde zirveye ermedik mi?

Şeddad’ın İrem’inde sahte gül dermedik mi?
Bize ters gelen fikri zemmedip, yermedik mi?
“Bir parça yardım edin, Allah rızası için”
Diyenlere sırt dönüp, ipe un sermedik mi?
*** (TEMMUZ 2006) -2-
Üç aylara kavuştuk, bundan feyiz alalım,
Maneviyat gölüne tereddütsüz dalalım,
İşte bak, önümüzde hazinenin kapısı,
İçeri girmek için o kapıyı çalalım.

Rabbimizin önünde ezilip ufalalım,
Seccade üzerinde boynu bükük kalalım,
Teslim olup Allah’a, yelkenleri indirip
Merhamet denizine kendimizi salalım.
*** (TEMMUZ 2006)

Gözyaşları sel olmuş, çağlayıp akar gider,
Feryadı-figan ile kavurup yakar gider,
Yeryüzü kan ağlıyor, gökten ateş yağacak,
Yıldırımlar taşıyan şimşekler çakar gider.

Namertler pusu kurmuş, masumda vakar gider,
Peşine mazlumları bağlamış, takar gider,
Bigâne kalmış dünya, öyle vurdumduymaz ki,
Bir millet katledilir, onlarsa bakar gider.
*** (AĞUSTOS 2006)

Dünya kulak tıkamış, Ortadoğu yanıyor,
Dedemin, mezarında yaraları kanıyor,
Avuç açmış semaya camilerde müminler,
Yaradan’a yalvarıp, şehitleri anıyor.

Siyonizm’in yüzünü artık herkes tanıyor,
Kan akan pençeleri, ülkeme uzanıyor,
Belli, eceli gelmiş, duvara çok yaklaştı,
Bir avuç lanetlenmiş kendini ne sanıyor.
*** (AĞUSTOS 2006)

Mübarek Ramazan’dır, oruçları tutalım,
Kırgınlığı terk edip öfkemizi yutalım,
“Falanca şöyle demiş, filanca şunu yapmış”
Görmeyip duymayarak, bunları unutalım.

Ortadoğu yanıyor, ateşi soğutalım,
Mazlumun gözyaşını birlikte kurutalım,
Küçük masum bebeler acından uyuyamaz,
Anne şefkati ile sarılıp uyutalım.
*** (EYLÜL 2006)

Tatil zamanı gezip, iş zamanı yatanı,
Araya fitne sokup, birbirine katanı,
Konuşunca mangalda hiç kül bırakmaz olur,
Kimse hoşlanıp sevmez, çok yüksekten atanı.

Çevrende vardır mutlak, bunları sen de tanı,
Boz eşeği boyayıp, sahibine satanı,
Askerlikten değil de, siyasetten dem vurur,
Nöbette uyuyanlar, nasıl korur vatanı?
*** (EKİM 2006)
Bu mübarek günlerde şahikaya erilsin,
İhtiyaç sahibine yardımlar gönderilsin,
“Veren el, alan elden üstündür” hadisine
Uymayan kör nefsimiz, şahsımızca yerilsin.

Kollarımız açılıp, sarmak için gerilsin,
Muhtaçların önüne bereketler serilsin,
Adil paylaşım için, kol kola girilmeli,
Tren kaçıyor işte, hemen karar verilsin.
*** (EKİM 2006)

Teslis inancı ile üç tanrıya taparlar,
İslâm’ı tenkit eder hak yolundan saparlar,
Ermeni katliamı yalanını uydurup
Cezayir’de, Libya’da âlâsını yaparlar.

Dünyanın yarısına kapıları kaparlar,
İnsan olmaktan çıkıp, bu âlemden koparlar
İyice dağıtırken insanlıktan dem vurur,
Bu kafayla Fransa kendini zor toparlar.
*** (EKİM 2006)

Musibetler yoksula geliyor sine sine,
Kış kendini gösterdi, sırtını döndü yine,
Varlık içinde yüzen beylerin tuzu kuru,
Bir gariban soğuktan ölmüş, onun neyine.

Zenginler dönüşmüşler birer derebeyine,
Hâlâ yatırım yapar, meçhul geleceğine,
Kayağı İsviçre’de yapmayı düşünüyor,
Fakire bir ton kömür alıp vereceğine.
*** (KASIM 2006)

Evinde huzurlu ol, mekânın bar olmasın,
Vatanın hanen olsun, başka diyar olmasın,
Mutlu olsun ailen, yollarını gözlesin,
Hiç biri kör şeytana asla uyar olmasın.

Düşman niyetli kişi sakın ha, yar olmasın,
Yüreğinde kin, nefret, husumet var olmasın,
Öbür yanda hesap var, hazırlığı iyi yap,
Sınavı kazanan ol, mezarın nar olmasın.
***(KASIM 2006)

Gelin, birlik olalım, ne çöküp ne batalım,
Ne dosta yan bakalım, ne kaşımız çatalım,
Birlikte saf olalım, hizalı asker gibi,
Mina’da kör şeytana beraber taş atalım.

Ne araya fit sokup, dostu dosta katalım,
Ne hileli ölçelim, ne eksik mal satalım,
“Allah için ne yaptın? ” hesabı gereğince
Mutmain bir şekilde, huzur ile yatalım.
*** (KASIM 2006) -3-
Açlığı yenmek için, mideye taş bağlarlar,
Bir ekmeği bölüşüp, gözyaşıyla yağlarlar,
Sen, on çeşit yiyip de mışıl mışıl uyurken
Onlar, sabaha kadar için için ağlarlar.

Merhameti olanlar, yüreğini dağlarlar,
Düşündün mü, rızkını onlar nasıl sağlarlar?
Yardımsever insanlar dertlere ortak olur,
Gözyaşları sel olup, çağıl çağıl çağlarlar.
*** (ARALIK 2006)

Katlediyor bir halkı, Irak’ın iç savaşı,
Anaların dinmiyor Filistin’de gözyaşı,
Zilzurna sarhoş girer bazısı yeni yıla,
Şampanya kadehinden, dünyaya bakar şaşı.

Kiminin cepleri boş, ocakta pişmez aşı,
Zaruri giderlere asla yetmez maaşı,
Tezatlar dünyasında birlikte yaşıyoruz,
Kesilirken kurbanlar, kutlanıyor yılbaşı.
*** (OCAK 2007)

Palavracı birinin kanar parlak sözüne,
Yaltaklanıp da durur girmek için gözüne,
Kapıyı açmak için yanlış anahtar seçmiş,
Açamadığı için, giremiyor özüne.

Ararda rastlayamaz, hakikatin izine,
Sır kapısı kapalı, erişemez gizine,
Yanlışlıklar içinde bir ömrü yer, bitirir,
En sonunda sarılır beyaz kefen bezine.
*** (OCAK 2007)

Karanlık beyinliler düşünür kara kara,
“Ülkenin yüreğine nasıl açarız yara? ”
Etnik gruplarıyla Türkiye bir bütündür,
Ayak oyunlarına prim vermez Ankara.

Meydanlarda böğürüp her gün atsalar nara,
Beyhude yorulurlar, burada etmez para,
Maymun seyreder gibi izler onları millet,
Bu âlemin gözünde olurlar tam maskara.
*** (OCAK 2007)

Tekerlek kırılınca, akıl veren çok olur,
Her kafadan ayrı ses, bizimkisi şok olur,
Biraz destek istesen, kaşlarını çatarlar,
İş yardıma gelince, birçokları yok olur.

Kimi ilaç olurken, kimisi de ok olur,
Bazısı arka döner, adeta blok olur,
Tehditler savurarak, kuru sıkı atarlar,
Öyle palavralara, karnımız hep tok olur.
*** (ŞUBAT 2007)
Abartmada mahirler, köyü şehir ederler.
İncecik akan çayı, büyük nehir ederler.
“Biz medeni insanız, köle satmayız” derler,
Başlık parası deyip, onu “mehir” ederler.

İşçinin maaşını vermez, tehir ederler.
Bir parça ekmek verip, sonra zehir ederler.
Çalar, çırpar, sömürür, yetim hakkını yerler,
Yoksul bir lokma alsa, hemen teşhir ederler.
*** (ŞUBAT 2007)

Sığırın istediği, birkaç tutam samandır,
Zayıfın, kuvvetliden beklediği amandır,
Ezen, haksız olsa da, haklı çıkar daima,
Sorarlar; zaman nedir? Zaman, ahir zamandır.

Kimseyi küçümseme, el, beyden de yamandır,
Çekiştiğimiz dünya iki kapılı handır,
Gonga vurulduğunda biter mal, mülk kavgası,
Nefsine hâkim olan, gerçek bir kahramandır.
*** (MART 2007)

Büyük sözü dinlenmez, çünkü onda yalan yok,
Nasihat meyvesinden bedavaya alan yok,
Fani olan dünyada, oysa her şey geçici,
İnadına, ölmeyip bir tek bile kalan yok.

Dibi görünmez kuyu, ödül versen dalan yok,
Allah için yalvarsan gelmez, çünkü talan yok,
Çok âşık’lar tanıyıp, saz çalanları gördüm,
Hepsi bir başka değer, Veysel gibi çalan yok.
*** (MART 2007)

Zenginin tuzu kuru, fakire aş gerekir,
Gediği kapatmaya uygun bir taş gerekir,
Ser verip sır vermeyen, “öl” dendiğinde ölen,
Vatan için çalışan, cumhura baş gerekir.

Elâ gözün üstüne yay gibi kaş gerekir,
Merhameti olanın gözünde yaş gerekir,
Milleti kucaklayıp, ayırım yapmayacak,
Kısacası, bizlere candan gardaş gerekir.
*** (NİSAN 2007)

Kutlu doğum aşkıyla hoşgörüye erelim,
Gönlümüzden koparıp, dosta gül gönderelim,
Gül kokusu içinde anıp güller şahını,
Her şeyi güzel yapan Mevla neyler? Görelim.

Ülkemiz bir bütündür, hep el ele verelim,
Ne tetikçi olalım, ne ortamı gerelim,
Örf ve adetleriyle bu ülke gül bahçesi,
Dikenleri süpürüp, yollara gül serelim.
*** (NİSAN 2007) -4-
Hakka karşı birleşip, haksız baraj olurlar,
Gerçekleri gizleyen gizli garaj olurlar,
Bindirilmiş kıtalar toplanır meydanlarda,
Gelen yüz bin kişiyse, milyon tiraj olurlar.

Bitmiş bedenleriyle yeniden şarj olurlar,
Bağırıp çağırırlar, güya deşarj olurlar,
Memleketi kurtarmak ağızlarında sakız,
Tam tersine, düz yolda keskin viraj olurlar.
*** (MAYIS 2007)

Dört yanımızı sarmış, akrepler ve yılanlar,
Pek tedirgin oluyor bundan korkup yılanlar,
Anlamasalar dahi, “an” denen şey nicedir?
Hafta anlar, ay anlar, mevsim anlar, yıl anlar.

Miraca yükselirler saf saf namaz kılanlar,
Hak bildiği uğurda, canı feda kılanlar,
Anlamasalar dahi, sırat kıldan incedir,
Kırk dilime bölünen hak mizanı kıl anlar.
*** (MAYIS 2007)

Bir araya toplanmış geveze halayıklar,
Barajı geçemeyip boğulmaya layıklar,
Deniz yine dalgalı, belli, istikrarı yok,
Bilmem nasıl yüzecek, altı delik kayıklar.

Dilleri anlaşılmaz, ne sarhoş, ne ayıklar,
Çoğu su, biraz yoğurt, çalkalanır yayıklar,
Gece gündüz aydınlık Türkiye’mde, bazısı
“Mum satarım” diyerek, at üstünde sayıklar.
*** (HAZİRAN 2007)

Bir zamanlar ne idim? Petek petek baldım ben,
Erişilmez ünümü tüm ülkeye saldım ben,
Yeni bir rüzgâr esti, beni yere savurdu,
Vatandaşın elinden iyi bir ders aldım ben.

Bir iktidar uğruna birçok kapı çaldım ben,
Dibi görünmez suya pervasızca daldım ben,
Tökezledi kır atım, beni yerlere vurdu,
Kadim dostum terk etti, şimdi yalnız kaldım ben.
*** (HAZİRAN 2007)

Birileri çıkıp da meydanlarda ip atlar,
Biri şaha kalkınca altında atı çatlar,
Birisi şişirilir, lastik balon misali,
Biri kurbağa gibi, öküze bakıp patlar.

Biri adeta kayıp, kesilmiş bütün hatlar,
Birinin borcu için satılır köşk ve yatlar,
Birisi hedeftedir, güven verir her hali,
Mazlum duruma düşer, oyu ikiye katlar.
*** (TEMMUZ 2007)
Bir dönem daha geçti, geldik seçim ayına,
Her şey güzel giderken basmayalım mayına,
Tekerleğe taş koyup işe çomak sokan var,
Uyanık ol vatandaş, sakın gelme oyuna.

Gidişte istikrar var, tren girmiş rayına,
Kulak verme fitneci ve düzenbaz yayına,
Aklını, mantığını kullanman işe yarar,
Sonra git oyunu ver, sandıkta adayına.
*** (TEMMUZ 2007)

Vaatlerde bulunup suya çivi çaktılar,
İyilik yapmış gibi birde başa kaktılar,
Sandıklar açılınca, şok oldu bazıları,
Bu seçimde de yine umutları yaktılar.

Seçmenler oy vermeye sandıklara aktılar,
Gelecek günler için istikrara baktılar,
İstikbali gördüler, hür irade içinde,
Yükseliş rozetini tüm ülkeye taktılar.
*** (TEMMUZ 2007)

Değişik türde olur, her insanın mizacı,
Hak edenler giymeli, pembe incili tacı,
Herkes kendi yükünün hamalıdır burada,
Kimsenin keyfi için, kimse olmaz aracı.

İnsanlık karanlıkta, yaşam zehirden acı,
Kimse bulamıyordu, yeryüzünde ilacı,
Resulullah çıkınca gökyüzüne Burak’la,
Beş vakit namaz oldu müminlerin miracı.
*** (AĞUSTOS 2007)

Zarar verme arıya, yerken tatlı balını,
Asla rahatsız etme köpek, yerken yalını,
Bu dünya hepimizin, Allah bize bahşetmiş,
Ağaçtan meyve yerken sakın kırma dalını.

Daima gerçekçi ol, bakma kahve falını,
Ayağını incitme, çakarken at nalını,
Mevla’mız güzelliği Cennet’ine nakşetmiş,
O makama hazırlan, alma dünya şalını.
*** (AĞUSTOS 2007)

Bir mazlumun ahını sakın alma kardeşim,
Namerdin kapısını sakın çalma kardeşim,
Dibi görünmez kuyu, bela olur başına,
Tedbirini almadan, sakın dalma kardeşim.

Çevrene duyarsız ve nankör olma kardeşim,
Onun bunun sözüyle asla dolma kardeşim,
Kimse hayran değildir senin karakaşına,
Güller açsın yüzünde, sakın solma kardeşim.
*** (EYLÜL 2007) -5-
Gene bir gurup olmuş, beceriksiz sakarlar,
“Ne yapacağız? ” deyip, birbirine bakarlar,
Düşünüp taşınırlar ve de karar verirler,
Kimine çamur atıp, kimine kulp takarlar.

Çirkefleşir, karışır, dere gibi akarlar,
Millet burnunu tutar, lâşe gibi kokarlar,
Bindiği dalı kesip, yere düşer şerirler,
Pire öldürmek için bir yorganı yakarlar.
*** (EYLÜL 2007)

Dostunuzu seçerken ince elekten süzün,
Ne çuvalı tam açın, nede ağzını büzün,
O sizin her şeyiniz, can yoldaşınız olur,
Ne kendini incitin, ne darıltın, ne üzün.

Takın pembe gözlüğü, yüzünden gitsin hüzün,
Her an hoşgörülü ol, bahara dönsün güzün,
Rüzgâr ekerse insan, elbet fırtına bulur,
Sen iyi şeyler ek ki, görmeye olsun yüzün.
*** (EKİM 2007)

Avını gözetleyen, sarman olmak gerekir,
Cömertlik meydanında harman olmak gerekir,
Dünyanın akciğeri, yaşamın özü denen,
Bol oksijen kaynağı orman olmak gerekir.

Muhtaçların derdine derman olmak gerekir,
Makama gönderilen ferman olmak gerekir,
Bir ninenin elinde, semazen gibi dönen,
Yünü ipe çeviren kirman olmak gerekir.
*** (EKİM 2007)

Ölüm uykusundaki şu dünya uyarılsın,
Netice getirecek bir karara varılsın,
Kan ağlıyor milletim, kin kusuyor teröre,
Vakit geçirilmeden yaraları sarılsın.

Irk ayrımı olmasın, tek harmanda karılsın,
Bölmek isteyenlerin yürekleri yarılsın,
Sahte dostlar şerbeti verirler nabza göre,
İkiyüzlü alçaklar, varsın bize darılsın.
*** (EKİM 2007)

Karnı zil çalanlara birkaç lokma aş gerek,
Biçare toplumlara kurtarıcı baş gerek,
Kaç kişinin yüreği vicdanını dinliyor?
Merhamet duyguları coşan vatandaş gerek.

Çatırdıyor duvarlar, onarmaya taş gerek,
Körelmiş duygularla, nefisle savaş gerek,
Avuç açmış mazlumlar, inim inim inliyor
Vicdan sahiplerinin gözlerinde yaş gerek.
*** (KASIM 2007)
Birlikte geçiyordu gecemiz, gündüzümüz,
Daha sık görüşmeli, hep gülmeli yüzümüz,
Asmalarda, yüz yüze baka baka kararan
Bir salkımda toplanmış tane tane üzümüz.

Düzeni denetleyen birer radar, gözümüz,
Askıda kalmamalı, dinlenmeli sözümüz,
Bu dünyadan uzayıp mahşere kadar varan
Hesap gününe, hazır olmalı hep özümüz.
*** (KASIM 2007)

Uygun rüzgâr bekleyip, uçurtma uçurmalı,
Zemini sağlam yeri bulup da oturmalı,
Çiçek gibi yapmalı, paklamalı her yanı,
Zamanlamayı yapıp, zembereği kurmalı.

Yere sağlam basmalı, doğru yerde durmalı,
Biri yanlış yolda mı, kulağını burmalı,
Gerçek neyse söyleyip eğitmeli insanı,
Yine ıslah olmazsa, yerden yere vurmalı.
*** (ARALIK 2007)

Bayram geldi, fakirin tutuver bir elinden,
Kurtarıver, hayatın acımasız selinden,
Kiremitleri dökük, şakır şakır akıyor,
Camı kırık, muzdarip karakışın yelinden.

Acı sesler çıkıyor sazın her bir telinden,
Suratı buruşuyor, hep ağrıyan belinden,
Merhamet dilenerek melül melül bakıyor,
Göç etmiş Türkiye’nin bilmem hangi ilinden.
*** (ARALIK 2007)

Herkes mesut ve mutlu olsun yeni senede,
Yoksulların kesesi, dolsun yeni senede,
Ülkemde zehir saçan cehennem çiçekleri,
Dilerim, kuruyup da solsun yeni senede.

Herkes geçen yıldan ders alsın yeni senede,
Geçmişten geleceğe, dalsın yeni senede,
Huzur içinde yatıp, rahat uyumak için,
Yoksulun kapısını, çalsın yeni senede.
*** (ARALIK 2007)

Biri eşeği boyar, ilk sahibine satar,
Biri de yata biner, denizlerde tur atar,
Biri evinden kaçıp çete eline düşmüş,
Kapı kapı dilenip, viranelerde yatar.

Biri tefecilikle, mal üstüne mal katar,
Biri çürük binada kat üstüne kat çatar,
Ufacık tencereye on beş kişi üşüşmüş,
Kodamanın yanında bu bile göze batar.
*** (OCAK 2008) -6-
Milleti hiçe sayar, haddi aşar beyfendi,
Bazen de gaza gelip, dolup taşar beyfendi,
Dini hepten unutmuş, örf ve adeti yıkmış,
Bu ülkede değilse, nerde yaşar beyfendi?

Yüzü olmuş kösele, zahir kaşar beyfendi,
Biraz mantık yürütse, ibre şaşar beyfendi,
Tüm oyunlar bozulmuş, iplik pazara çıkmış,
Gel, tövbe eyle, bari bunu başar beyfendi.
*** (OCAK 2008)

Sevgi radarlarını, gel kuralım dağlara,
Sevgi çiçeklerini, gel dikelim bağlara,
Tarihe, lekesiz bir yeni sayfa açalım,
Sevgi tohumlarını, gel ekelim çağlara.

Ölüye rahmet oku, selam gönder sağlara,
Aldanma parlak söze, çekilen bol yağlara,
Her türlü tefrikadan, tuzaklardan kaçalım,
Düşmanların sözüyle, düşmeyelim ağlara.
*** (OCAK 2008)

Evrensel boyutlarda birçok hak istediler,
Cadde ve sokaklarda ilgi gördü kediler,
Eşitlik ve adalet, çiğneniyor yollarda,
Eğrelti otu gibi, her yerde türediler.

Gerçek hak sahibinin hakkını vermediler,
“Meslek okullu” diye, puanını yediler,
Akıl almaz zulümle tüm yüksek okullarda,
“Senin başın kapalı, giremezsin” dediler.
*** (ŞUBAT 2008)

Kalbi karla yıkandı, her şeyden temiz özü,
Kimsenin görmediği şeyleri görür gözü,
Güzel ahlak sahibi, duvar olur şerlere,
Nurunun aydınlığı kıskandırır gündüzü.

Kendine güvenilir, hikmet dolu her sözü,
Bulut, üstünde gezer, emrindedir gökyüzü,
Avuç açıp istese, rahmet yağar yerlere,
Abdullah’ın yetimi, Âmine’nin öksüzü.
*** (MART 2008)

Kolektif çetelerin tepesine binmeli,
Gerçekler örtülmeyip herkesçe bilinmeli,
Susurluk, Ergenekon, devlet içinde yara,
Çözmek için düğümü, derinlere inmeli.

Ne bigâne kalmalı, nede korkup sinmeli,
Ne deliller saklanıp, ne kökten silinmeli,
Milletin kaderiyle oynamasın maskara,
Yetti artık, akan şu gözyaşları dinmeli.
*** (MART 2008)
Etekleri zil çalar, sallanır püskülleri,
Çoktan yanıp tükenmiş uçuşuyor külleri,
Ağzı kulaklarında, sevinçten takla atar,
Şakşakçı bir kesimin, acemi bülbülleri.

Kucak dolusu yalan, millete ödülleri,
Onlara küheylandır, aksayan düldülleri,
Şaşı bakar olaya, çünkü hep körle yatar,
Zakkum çiçeği sanır, bahçedeki gülleri.
*** (MART 2008)

Menfaati yok ise, oraya adım atmaz,
Bir çıkarı var ise, surat asıp kaş çatmaz,
Sahte bir tevazuyla, kıskandırır rahibi,
Dünya karanlık olsa, bunun güneşi batmaz.

Elinde imkân olsa dertliye derman katmaz,
Pirinç dolsa ambarı, muhtaç olana satmaz,
Özel bir ilgi bekler, protokol sahibi,
Gece, uykusu kaçar, sabaha kadar yatmaz.
*** (NİSAN 2008)

Bir kenara bırakın husumet ve kinleri,
Herkesin kendisine, inancı ve dinleri,
Huzur ve geçim olsun cennet mekânımızda,
Uçuşsun gökyüzünde barış güvercinleri.

Yardıma çağırmayın, şeytanları, cinleri,
Kılavuz dost edinin, yurtsever bilginleri,
Bize güven verirler, olsunlar yanımızda,
Hiçbir düşman kıramaz vurulan perçinleri.
*** (MAYIS 2008)

Petekler bile sahte, halis bir bal bulunmaz,
Dostluklar güvenilmez, tutacak dal bulunmaz,
Kapı kapı dolaşıp, tam bir adam bulursun,
O da dünyaya küsmüş, duyacak hal bulunmaz.

Bulursun bir küheylan, çakacak nal bulunmaz,
Görünür karşı sahil, geçecek sal bulunmaz,
Her şeyiyle mükemmel güzeli tam bulursun,
Ne yazık ki, hediye verecek şal bulunmaz.
*** (MAYIS 2008)

Halkın ağzında sakız, kapansın-kapanmasın,
Baykuş kılıklı şahıs, şom ağzıyla anmasın,
Millî irade halktır, o açar veya kapar,
Milyonlar var arkada, kimse garip sanmasın.

Dolduruşa gelip de, yalanlara kanmasın,
Bedava pekmez diye ekmeğini banmasın,
Kim ki şeytana uyup, adil olmaktan sapar,
Tövbe istiğfar etsin, pis pisine yanmasın,
*** (MAYIS 2008) -7-
İlgili mercilerde cevapsız sorum kalır,
Yargı-devlet arası, büyük uçurum kalır,
Milletin iradesi zincirlere vurulur,
Ortada cirit atan, Ermeni ve Rum kalır.

Millet seçmiş kime ne? Bir garip durum kalır,
Bu tavır karşısında, şaşkın okurum kalır,
Umutla bekliyoruz, ortam belki durulur,
Yüreklere su serpen, beklenen yorum kalır.
*** (HAZİRAN 2008)

Kulakları tırmalar, çatlak düdüğün sesi.
Şaplak yemeye uygun yayla gibi ensesi,
Uyuz atın üstünde, birde sükse satarak
Sözde almaya gelmiş uyuyan prensesi.

Gövde, uyuz bir eşek, yele, aslan yelesi,
Seyise meydan okur, haranın hergelesi,
Peşrev çeker meydanda, havasını atarak,
Bağ dolu üzüm olsa, kuruş etmez selesi.
*** (HAZİRAN 2008)

Her canlının rızkını veren Allah’tır Allah,
Merhamet kanadını geren Allah’tır Allah,
Bazıları nefsine uyup kibirlenmesin,
Yeryüzüne nimeti seren Allah’tır Allah.

Her gizlenen bilgiyi gören Allah’tır Allah,
Gökyüzünü ağ gibi ören Allah’tır Allah,
Kimse “yaptım” diyerek sakın böbürlenmesin,
Müşrikin hesabını düren Allah’tır Allah.
*** (TEMMUZ 2008)

Agatha’lar yok artık, agarta’lar ip atlar,
Ergenekon ortada, her an bombalar patlar,
Devlet içinde devlet ekonomist yazarlar,
Paşa paşa tur atar, deniz üstünde yatlar,

Yaşasın birileri, varsın sönsün hayatlar,
Bazıları, serveti dörde, sekize katlar,
Hainin hamileri günden güne azarlar,
Söz düellosu eder savcılar, avukatlar.
*** (TEMMUZ 2008)

Anutu ikna için, sağlam bir dil gerekir,
Çölleri ölçmek için, karasal mil gerekir,
Bencillik ağır basar, dostları yok ederler,
Mütevekkil kişiye, sabrı cemil gerekir.

Asıl bulunamazsa, yedek vekil gerekir,
İthal bir elemana, bir de nakil gerekir,
Seza’yı görmeyenler, cezayı hak ederler,
Başlarına bir huni, ellere zil gerekir.
*** (AĞUSTOS 2008)
Kışta geçtikten sonra bahar ve yaz gelecek,
Tavuğu esirgemez, zira bir kaz gelecek,
Dansözler ayarlanmış, hazır işret sofrası,
Biraz beklesin haspam, darbuka, saz gelecek.

Ne kadar yerse yesin, ona çok az gelecek,
Bazen çamura yatar, peşinden naz gelecek,
Yüz üstü terk edilir, düzenbazlar softası,
Hala uyur garibim, bekler ki gaz gelecek.
*** (AĞUSTOS 2008)

Cennete uçmak için her doğan Türk neferdir,
Yaşamı onun için, ölene dek seferdir,
Gülerek şehit olur, değerleri uğruna,
Her Türk’ün adı Mehmet, göbek adı zaferdir,

Zafer ayı ağustos, bizler için değerdir,
Malazgirt’ten Mohaç’a atalardan eserdir,
Şerefle bayrak diktik, Anadolu bağrına,
Vatan, uyunan değil, sahip çıkılan yerdir.
*** (EYLÜL 2008)

Ela gözün üstünde yay gibi kaş olmalı,
Bir iftar çadırında, bir kâse aş olmalı,
Yarı viran evinde yaşayan yoksulların,
Duvarında bir tuğla veya bir taş olmalı.

Hilekâr düzenbazın, tuzağı faş olmalı,
Biçare kalmışlara el, ayak, baş olmalı,
Çeşitli sebeplerle yalnız kalmış dulların
Gönüllerinde umut, gözünde yaş olmalı.
*** (EYLÜL 2008)

Çıkarı engellendi, baş kaldırdı bir basın,
Feryadı figan eder “doğrayın, kesin, asın,”
Diz çöküp yalvarsan da, yolun buraya kadar,
Sonun Uzan’a benzer, atsa da kafatasın.

Medyanın patronusun, her şeyde en âlâsın,
Devlet içinde devlet, bir püsküllü belasın,
Herkes, kısmeti neyse, sadece onu tadar,
Gel, halktan özür dile, kalpten silinsin pasın.
*** (EKİM 2008)

Sonuna kadar dosttu, öyle söylerdi hani,
Fikrinde samimiyse kim olur ona mani?
Bir çıkar karşısında virgül gibi eğilir,
Elif gibi dik dursa, yanlış mı olur yani?

Birileri kan koklar, malzeme bekler cani,
Evcilleşmek bir yana, ruhen bile yabani,
Kalemşor geçinenler sonucu nerden bilir?
İddialar çok gülünç, çıkışları pek ani.
*** (EKİM 2008) -8-
Parasını yatırır, ya şehvete, ya yata,
Binaları yükseltir, tırmanır en üst kata,
Dünya yuvarlak derler, biraz ters gitse işi,
Sömürücü garibim, hemen küser hayata.

Herkes ihtiyaç duyar, o gün için berata,
Nasıl hazırlanmalı insanoğlu, “sırat”a,
Mizanlar kurulunca dövünür ağlar kişi,
Düşünür, durur insan, nerede yaptık hata?
*** (EKİM 2008)

Burma hiçbir yüreği, dostluğa gel, dostluğa,
Durma öyle yabani, dostluğa gel, dostluğa,
Bir dost Hicaz’dan gelmiş, ziyaret eyleyelim,
Hurma yiyelim yani, dostluğa gel, dostluğa.

Kurma kin saatini, dostluğa gel, dostluğa,
Vurma garip birini, dostluğa gel, dostluğa,
Bir yanlış varsa dostta, uyarıp söyleyelim,
Kırma billur kalbini, dostluğa gel, dostluğa.
*** (KASIM 2008)

Gün geçtikçe organlar birer birer tekliyor,
Bazıları, çareyi protez’den bekliyor,
Akşam oldu gün bitti, güneş batmak üzere,
Bakıyorum kimisi, bıkmadan emekliyor.

Bazısı teknesinde, ununu elekliyor,
Bazısı hastanede, doktoru etekliyor,
Kimisi vurdumduymaz, gece yatmak üzere,
Rüyasında, malına yeni mallar ekliyor.
*** (KASIM 2008)

Ortalıkta dolaşır, akrep, çıyan, yılanlar,
Bir tarafta pes edip, zorluklardan yılanlar,
Dönemin yanlışları, güneşi etkilemez,
Ancak çileyi çeken sabır taşı yıl anlar.

Bir yanda bilinçsizce sözde namaz kılanlar,
Bir tarafta, cihadı kendine farz kılanlar,
Kırk âlim, bir araya gelse dahi bilemez,
Kırk dilime yarılmış, ağarmış bir kıl anlar.
*** (ARALIK 2008)

Her türlü menfaate pervasızca dalanlar,
Eşe-dosta güvenip naylon haber salanlar
Çoğalsa da etrafta, bu oyuna gelemez
Davasında dik durup, makamında kalanlar.

Ortam cadı kazanı, göğe çıkar yalanlar,
Kuzu postuna girmiş düne kadar çalanlar,
Yoksulu doyurup ta, gözyaşını silemez,
Sandıkta tokat yiyip, halkından “ah” alanlar.
*** (ARALIK 2008)
Aramızdaki kini, sıfıra indirelim,
Barış için savaşıp, zalimi sindirelim,
Nice canlar yanıyor Gazze’de, Filistin’de,
Yeni yılla birlikte, acıyı dindirelim.

Battaniye, eldiven, bir şeyler gönderelim,
Ortadoğu tutuşmuş, yangını söndürelim,
Yardımlar ve dualar, her bir şeyin üstünde,
Nemrut’un ateşini, gülşene döndürelim.
*** (OCAK 2009)

Gündem yine değişti, işte bir yeni konu,
Yazılı görsel basın gündemde tutar onu,
Pabuçla uğurlandı, beyazın yüzkarası,
Siyahî lider oldu, seçimin şampiyonu.

Eski tas-eski hamam, zulüm’ün gelmez sonu,
Sahnede jönler ayni, değişti sade fonu,
Çay içme vakti şimdi, iki perde arası,
Bir daha izleyelim, budur dünya raconu.
*** (OCAK 2009)

Dünya bir futbol topu, kimi bir tekme atar,
Kimisi, onun için dostunu bile satar,
El pençe divan durur kimisi eşiklerde,
Kimisi paspas olur, ayakaltına yatar.

Kimisi velveleyle, ortamı karıp katar,
Kimi asık suratlı, kindar, kaşları çatar,
Asparagas haberler yayar biri her yerde,
Çırpındıkça çamurda, gırtlağa kadar batar.
*** (OCAK 2009)

Demek ki yetersizim, öttürecek borum yok,
Leblebi dünyasında ikinci bir çorum yok,
Birileri çok mutlu, hit olmuş listelerde,
Bize kapı kapalı, sorsan; derler “forum yok,”

Demek ki kül olmuşum, ufacık bir korum yok,
Çoğu her renge girer, şükür, yüzde morum yok,
Dil bu, her yöne döner, her ağız bir şey der de,
Gerçeği Allah bilir, bu hususta yorum yok.
*** (ŞUBAT 2009)

Çökelek pazarında para eden lorum yok,
Balık avlamak için oltam, ağım, torum yok,
Son bölümde oynanmış, sahnede inmiş perde,
Ortalık karışsa da, hiç kimseyle zorum yok.

Meydanlar bana yeter, kale, hisar, surum yok,
Şükürler olsun Ya Rab, gocunacak durum yok,
Yerim olsun isterim, günahsız gönüllerde,
İlâhî mahkemeden daha üstün kurum yok.
*** (MART 2009) -9-
Doğru bildiğim yolda özüm açık giderim, Hiç kimseden gocunmam, sözüm açık giderim,
Kötü iz bırakmışsam halkımın arasında,
Korkarım, Hak katına gözüm açık giderim.

Bahar, yaz sizin olsun, güzüm açık giderim,
Yokuşları bitirdim, düzüm açık, giderim,
Dost hançeri olsa da kalbimin yarasında,
İlâhî dost katına, yüzüm açık giderim.
*** (MART 2009)

Köroğlu’nun kalesi meşhur Çamlıbel olur,
Keloğlan’ın kafası, elbette ki kel olur,
Bunları anlatmaya ne gerek var ki dersen,
İbret almaya uygun, güzel bir mesel olur.

Kuytu yerlerde olmaz, tepelerde yel olur,
Suyu kontrol etmezsen, yıkıcı bir sel olur,
Dostları ziyareti eğer ihmal edersen,
Zamanın can dostları, gönlü kırık el olur.
*** (MART 2009)

Zamanları aşmaya çağlar geçit vermiyor,
Ölüler ses çıkarmaz, sağlar geçit vermiyor,
“İrademe sahibim, etkilenmem” desende,
Nefis’e alkış tutan, yağlar geçit vermiyor.

Hedefe ulaşmaya, ağlar geçit vermiyor,
Ağları parçalasan, bağlar geçit vermiyor,
Menzile ulaşmayı, uçarak denesen de,
Kader tecelli etti, dağlar geçit vermiyor,
*** (NİSAN 2009)

Bilin ki oynanılmaz, hayatla asla kumar,
Hangi duyarlı şahıs yanlışlara göz yumar?
Nikotini işleyip, cazip halde sararlar,
Zavallı müptelalar, tütünden medet umar.

Herkes âlim kesilir, herkes bir şeyler yamar,
İçerde isyan eder, kalp, ciğer, böbrek, damar,
Şaşkınlar, kurtuluşu nikotinde ararlar,
Gafili ayıltmaya, gerekir, birkaç şamar.
***(NİSAN 2009)

Saadet denen değer ne gurur, ne kindedir,
Ne zenginin kasası, ne cimri cebindedir,
Başka yerde arama, sana oldukça yakın,
Nefsini çıkarıp at, kalbinin içindedir,

Mutluluk ne göklerde, ne yerin dibindedir,
Ne falanca memleket, ne başka birimdedir,
İraden kuvvetliyse, kendi nefsinden sakın,
Kurtuluş gemin olan, inandığın dindedir.
***(MAYIS 2009)
Her bir hareketimiz alınır bir bir kayda,
Yaşasak sultan gibi billur köşk ve sarayda,
Kuş tüyü yataklarda sere serpe yatsak da,
Amelsiz hiçbir ilim bizlere vermez fayda.

Mutluluk reçetesi, ne güneşte, ne ayda,
Ne içilen kahvede, nede bir bardak çayda,
Feryadı figan ile ortalığı katsak ta,
Çalışırsak bulunur umarım, ortak payda.
***(HAZİRAN 2009)

Sence herkes kusurlu, iyiyi sen yaparsın,
Herkes bir yöne gitse, başka yöne saparsın,
Öyle bir megaloman insansın halk gözünde,
Egoların kutsaldır, sen kendine taparsın.

Gerçekleri görmeyip, yanlışa göz kaparsın,
Korumasız kuzuyu varsın kurtlar aparsın,
Hataların diz boyu, hiç durmazsın sözünde,
Vatandaşlar, isterse kıyameti koparsın.
***(HAZİRAN 2009)

Sanatçı edasıyla gurur duyar taklitçi,
Kılı kırka bölerek ince kıyar taklitçi,
Benliği öne çıkar, hakikate göz yumar,
Ustalık makamına gönül koyar taklitçi.

Aklı gider ve gelir, tutmaz ayar taklitçi,
Yaptığı sahte resmi, sahte boyar taklitçi,
Sahnede bir figüran, rolünde oynar kumar,
Verilen süre doldu, geri sayar taklitçi.
***(TEMMUZ 2009)

Görürsünüz meydanda adayların toyunu,
Katıversen güdemez, üç-beş tane koyunu,
Tilkiler cirit atar, boş kafalar içinde,
“Oy anam oy” dememek için, boz şu oyunu.

Seçeceğin kişinin ölçme, eni-boyunu,
Araştır; bilgisini, ahlakını, soyunu,
Teşkilat, belediye, el ele tutuşsunlar,
Kâğıthane kazansın, kullanırken oyunu.
***(TEMMUZ 2009)

Pot kırılır, gün gelir, nice gaflar değişir,
Küfürler unutulur, sinler-kaflar değişir,
Hesap-kitap yapılır, defterler kapatılır,
Dükkânda tadilat var, bugün raflar değişir.

Söylenenler yutulur galiz laflar değişir,
Hatalar suç sayılmaz, yer yer aflar değişir,
Beyaz sayfa açılır, eski defter atılır,
Alış-veriş sonucu bir gün saflar değişir.
***(AĞUSTOS 2009) -10-

Ne azlığa razı ol nede medet um boldan,
Sahte dostlar çoğalır, saldırır her bir koldan,
Doğruları hedef al, yürü, kendinden emin,
Herkes tenkit etse de sapma bildiğin yoldan.

Akıl veren çok olur, aldırma, sağdan-soldan,
Hesabını iyi yap, gol yeme karamboldan,
Güreş sahasındasın, her an kaygandır zemin,
Aniden tuş olursun, ufak bir kafa-koldan.
***(AĞUSTOS 2009)

Tüm nimetler önüne kusursuzca serilmiş,
Faydalanasın diye, guruplanıp derilmiş,
Haramlar ve helaller belirtilmiş kitapta,
İkisi arasına ince perde gerilmiş.

Akıl denen nimetle, muratlara erilmiş,
Kurala uymayanlar zemmedilip yerilmiş,
Hak-batıl düsturuna uyana her etapta,
İstediği mükâfat ahirette verilmiş.
***(EYLÜL 2009)

-11-

Sezayi Tuğla
Kayıt Tarihi : 30.10.2012 13:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Kağıthane'de yayınlanan Sadabad Gazetesinde önce "Biber" başlığı altında yayınladığım dörtlükleri iki kıta halinde artırarak, daha geniş bir perspektif edindim. Başlığı da çift biber manasına getirmek için Bibereyn" olarak kararlaştırdım.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sezayi Tuğla