siyah,beyazdı bir zamanlar..
kardeşce paylaşmışlardı tüm renkleri aralarında..
paylaşmak vardı o günlerde..
kardeşlik vardı..
siyah beyazdı bir zamanlar..
şikayetçi olmadı beyaz hiç bundan..
..
yeleleri elle örülmüş
lüle lüle
beyaz kıratla
beyaz güvercinler rehberliğinde
bulutları yararak
sarı benekli beyaz zambaklar ülkesinin
kokusuna,
..
(Yeteneklerin en fazla geliştiği zaman, insanın bütün bir dünyayı { fikirleri } karşısına aldığı zamandır... ''Marry Wollstonecraft'')
“Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler”
Herkesin kendince farklı bir anlam yükleyebileceği Özdemir Asaf’ın bu unutulmaz söylemi ne zaman karşıma çıksa
..
Beyazdan bir ince defter,
İçinde anılar...
Sayfaları karalanmış,
Bu işte bir gariplik var.
Tenin beyaz,beyaz kadın,
Göz akımda senin adın.
..
Bir beyaz gül görse düşünde, hep seni anar
Her gördüğü bir beyaz gülü hep seni sanar
Gül’ün Hasretinin ateş içinde kıvranıp durur
Beyaz gülün hasretiyle, umutla bekler durur
Bitmez kıyamete kadar bu beyaz gül hasreti
İçinden sökerek atmak ister bu biçare derdi
..
Mevsimler mi karıştı aşk mı çıldırdı
Gönlüm kışı yaşarken beyaz gül açtı
Bedenim sakin fakat ruhum yıldırdı
Sağa sola koşarken beyaz gül açtı
İçimde fırtınalar kesmişti hızı
Ne kadını görürdüm nede genç kızı
..
Bin dokuz yüz altmış dokuz ya da yetmiş yıllarının başı. Mahallede ilk televizyonu biz almıştık. Alman malı Telefunken marka hem de siyah beyaz. O zamanlar renkli televizyonun esamisi bile okunmuyor. Babam kutusundan çıkarıp da sehpanın üstüne koyduğu zaman, annemin, kardeşimin ve benim yüreğim pır pır etmişti, tepeden tırnağa heyecan kaplamıştı her tarafımızı...
Hayatımızda buna benzer bir şey gördük dersek, o da sinemadır ama ona da kırk yılda ya bir kere ya da iki kere gidilir. Meraklıları bilirler, aslında televizyonun dünya piyasalarında at koşturması bin dokuz yüz otuzlu yılların başına denk gelir, her ne hikmet ise bize yaklaşık kırk yıl sonra gelmiştir. Yani Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bile görmemiştir televizyonu...
Neyse lafı uzatmayalım sadede gelelim. Biz bu Telefunken adlı arkadaşı alıp da evin başköşesine koyunca, en başta biz de, sonrada mahallede ki komşularda bir heyecan bir heyecan sormayın gitsin; ya da sorun sorun ben anlatayım o tarihteki televizyon ile olan teşrik-i mesaimizi. Sokakta herkes bizi işaret ediyor parmakları ile ''Vay be bayağı zenginmiş bunlar baksana televizyonda almışlar.'' Sanki uzayın derinliklerinden dünyaya uzay gemisi ile yabancı bir cisim gelmiş o da bizim evin salonuna düşmüş. Komşular bir seviniyor bir seviniyor, zannedersiniz Ankara düşman işgalinden kurtulmuş, o derece. ''Size ne oluyor kardeşim televizyon geldiyse bize geldi.''
En başta karşı komşular, sonra sol yanda ki komşular, daha sonra sağ yanda ki komşular, sağ yanda ki komşuların bir yanında ki, iki yanında ki komşular, liste uzayıp gidiyor. Hep beraber önce bir kahve içmeye geldiler. ''Hay Allah bak nereden de çıktı bu kahve içmeler, bu bize gösterilen ilgi, daha önceleri selam bile vermezdiniz sokakta.'' Eee o kadar gelmişler, evde de televizyon var en alman markalısından, şimdi davet etmesek ayıp olur adamları, kadınları, çocukları, şanımıza yakışmaz bir kere... ''Eee hadi buyurun kardeş hep beraber bakarız azıcık bu şeytan işi merete, salon geniş nasılsa.'' Ellerimizde çekirdekler, yanında soyulmuş elmalar, portakallar, bir ara evin hanımından gelen çay ikramları, değmeyin gitsin keyfimize...
..
Eserken badı saba bülbül kondu dalına,
Yandı minik yüreği beyaz bir aşk uğruna.
Sarılayım dedi de diken battı bağrına,
Yandı tüttü yüreği beyaz bir aşk uğruna.
Güldüler bülbülün aşk dolu feryadına,
Gülü sevmek neyiye bakmadın mı halına,
..
Ağlıyordum bugün
Annem karşımda namaz kılıyordu.
Benim yüzüme bakıp,bir nur yolladı bana
Aydınlandı yüzüm
Gülmeye başladım.
O kutsal ışık içime huzur,gözyaşlarımı beyaz inciye çevirdi.
..
bir beyaz kalem
bir beyaz kağıda
bir beyaz gökyüzüne
uçup gitmiş
bir beyaz kuş için yazdı
'sevgi' 'yi
(1993 ankara)
..
Yağmurların derelerle birlik olduğu zamanlarda, toprak yüreğinden kopan her parçasını sulara kaptırır. Toprak sele dayanamaz, çünkü su sinsice yüreğine işler. Bilmez ki, suyun kirlendiği vakitlerde, saflığını da yitirir. Eğer yitirilen saflıksa, berraklıksa su bulanır. Suyun bulandığı her yerde doğa doğallığından çok şey kaybeder. Saflığın ve berraklığın olmadığı insan ilişkilerinde, insanlık erozyana uğrar. Giden geriye bir daha geri gelmeyecek üzere yer değiştirir. Suyun yerini çamur, çamurun yerini taş, taşın yerini kütük alır. Bozulan düzen asla bir daha düzelmez. Düzeltme adına yapılan her şey yapay olur. Yapaylık çimenin üzerine kapatılan naylondur. İnsanlık naylonlaştıkça, hiçbir umut yeşermez. Kaskatı bir dünya insanın yaşam alanı olur. İnsanlar kazandıkları her haksız zaferin sonunda bronz bir heykele dönüşür. İnsan sıcaklığını yitirdikçe kalıplaşır. Bu yüzden hemen hemen tüm insanlar aynı kalıptan çıkmışçasına birbirine benzer. Buzdan beyinler, soğuk bakışlar insanları kutuplaştırır. Kimsenin kimseye sıcak bir gülümseme göstermediği yerde, insanların yüreklerinde kutup ayları dolaşır. Görünüşte bembeyaz görünse de insanlar aslında beyaz gül değildir. Her beyazlık aynı değildir. Bir beyaz gül açsa her yerde, hayat daha güzel kokacaktır. Oysa tüm kokular, beyaz kar rengiyle örtülmüştür. Soğukluk ceset kokularını sindirir. Bakın soğuk ortamlarda ayıya benzer insanların öldürdüklerinin kokusu çıkmaz. Bu yüzden kabalığın olduğu her yerde, kimse kimseye gülmez. Kimse cinayetlerin kokusunu duymak istemez. Beni de bugün buzların arasında saklamak istediler. Baktılar ki, bu ışık ve sıcaklık dolu, bunun üzerine beni karanlığa gömmek istediler. Bugün beni öldürmek istediler. Baktılar ki bu, kokacak ve nerede bit it varsa onu bulacak, beni o zaman kendi itlerine yedirmek istediler. Yaşamak bu kadar güzelken ve ben hayata onların katmadığı bir şeyi, güzelliği katmak istediğimden çirkinliklerini sevmedikleri için, beni köpeklerine parçalatıp çöplerine atmak istediler. Çünkü onların çöpleri insan artıklarıyla doludur.
..
Yüreğimi beyaz bir kağıt yaptım,
Siyah beyaz resim çizdim ben size.
Sevgi adlı kuru kalemi kaptım,
Siyah beyaz resim çizdim ben size.
Sevdiğime kalemi feda ettim,
Gönülden öteye tuvalle gittim.
..
Şu An; “BEYAZ DİŞ” Romanından Derlemede Bulunacağım! .
“BEYAZ DİŞ” Adlı Romandan Cümleler Derleme Çabam=001=
=AV PEŞİNDE=
/ Nehrin He İki Yanını, / Ladin Ormanları Kaplamıştı! . Ağaçlar İse, Az Önce Esen Bir Rüzgar Nedeniyle, / Birbirlerine Yaslanmış Duruyorlardı! . / Sessizlik Hakimdi! . / Bir Yaşam Vardı! . / {Kitap Adı: BEYAZ DİŞ – Kitap Yazarı: Jack LONDON – ANTİK DÜNYA KLASİKLERİ/İSTANBUL/2006 – Tercüme: Sümeyya SARICA – Sayfa:009, Paragraf:01-03, - Cümle Derleme: Kemal KABCIK/ANTALYA/20 Eylül 2013 Cuma 01:56:43}
..
El beyaz gül beyaz
Süt beyazım
Hangi beyaz desem
Sana yakışır
Sen beyazında beyazısın
Süt gibi ak
Su gibi berraksın
..
Beyaz,
Yeşilin içine akıyor,
Gökten arınmış su beyaz.
Ellerinde mor bir gül,
Ellerin beyaz.
..
İhanet, ikiyüzlülük, vefasızlık yoğun bir kar yağışı... Bir ölümcül acının tam altındayım. Parmaklarım donmakta, ayaklarım kaymakta, ellerim beni kurtaramamakta. Kocaman bir çığlığım. Bağırsam çığ altında kalırım, sussam donarım. Bir beyaz masumiyetin içinde bir ben miyim suçlu? Gözlerimdeki karı atmaktan yorulur bakışlarım. Ağlasam gözyaşlarım buz, nefesim ayaz olur. Üşürüm ölümcül yalnızlığın içinde. Kimse duymaz sesimi. Her yer kardan dağ, buzdan nehir... Bütün yollar bana kapalı. Yüreğimin, beynimin buz kestiği ayazda ve kışta, bir acının keskinliğinde soluğum kesilmekte. Ufkumda hiç güneş görünmemekte. Tüm insanlar ya dalları kar dolu ağaç, ya da sesimi duyunca üstüme çöken bir çığ. Beyaz esaret altında, zenci bir köleyim. Ne olur buzdan sarkıtlar içine beni mahkum etmeyin? Kaçışlarım, ayak parmaklarımı dondurmakta. Her adım atışım bana dayanılmaz acılar yaşatmakta. Kurtuluşum artık kendi elimde değil. Yalnızlıktan ve çaresizlikten parmaklarım donmakta. Neden kimse bana ağlamamakta? Neden bu kar yağışı yerine dünyama yağmur yağmamakta? Belki o zaman sele veririm, bir şişenin içine koyduğum yalvarışlarımı? Belki biri bulur gözyaşı şişemi ve unutturur bana çektiğim bunca çileyi. Yoğun kar yağışı altında önüm, arkam, sağım ve solum ihanet ve vefasızlık dolar. Ah bunca mahsur kalmışlığın ortasında, dünyam donar. Bir hayalin bile olmadığı bu buzdan ve kardan dünyada, acılar sopsoğuk bir gerçek halinde gökyüzümü kaplar. Herkes ak herkes pak... Bir temizliğin ortasında buz kesmiş bir kan lekesiyim. Adım ölüm, soyadım yaşam... Neden her zaman elimde bir mezar taşıyla gezmekteyim? Bir beyaz duman kaplar her yanımı, yandığımı kimse görmez ve herkes beni mutlu zanneder. Bir kar kaplar tüm dünyamı. Herkes beni kardelen sanır. Sanılar ve zanlar içinde gerçekten ben neyim? Bir ecel teri dökerken bile ya buzdan ya da kıştan bir esaretin içindeyim. Ne olur, üzerime çöreklenmeyin. Bir güneş olamazsanız da, bari gölge etmeyin. Sadece insanlığınızı benden esirgemeyin. Bırak güneş, güneş olsun; kış, kış olsun. Ey insanlar, sadece insana benzeyin. Yoğun bir kar yağışı altında, yüreğimi ve beynimi mezraya çevirmeyin.
..
Resmini çizdim beyaz kalemle
Aşkımızı duyurdum bu yaz aleme
Hal,hatır sordum yolladığım selamla
Beyaz yelken açtım dalgala karşı.
Diline bal mı çaldın sözlerin tatlı
Sen istedin ben geldim beyaz atlı
Sevdamız aşikar değildi,gizliydi,saklı
..
Dün sabah gökyüzünde bir çift beyaz güvercin gördüm,
Kanat çırpıp,özgürce dalıyordu bulutların arasında
Dans ediyorlardı,sanki raks eder gibi çırpınışlarında
Sanki aşklarını haykırıyorlardı,gökyüzüne şarkılarında.
Birisi ürkek bakışlar sergiliyordu,bir şeylerden kaçar gibi
Birisi cesur,atılgan,sevdiğini koruyor bir kalkan gibi
..
Ürkek, ürkek baktın gözüm içine
Korkmuş titriyordun beyaz güvercin
Yaralı düşmüştün bahçe içine
Kırıktı kanadın beyaz güvercin.
Çekmişti dünyadan o çok belliydi
Yaşıyordu fakat o çok dertliydi
..
Uçun beyaz güvercinlerim, Temiz bir yürekte yuvalanmış aşklara, Tutun ellerinden sonsuzluğu hissettirin onlara, Denizin yosun tutmuş kıyılarında değil, Gökkuşağının içinde yaşatın, sevgiyi rengârenk...
Sebepsiz ayrılıklar değmesin mutluluk gözyaşlarına, Hüzün değmesin, sevinç olsun her an gökyüzüne ulaşırken,
Uçun beyaz güvercinlerim, Aşkla yaşadığını hisseden kalplerin içine, Ayrılığı oyuncak edinen kalpleri toz duman edin, Yeller essin yerinde, yüz düşsün, sürülsün yerlere,
Sebepsiz ayrılıklar değmesin mutluluk gözyaşlarına, Hüzün değmesin, sevinç olsun her an gökyüzüne ulaşırken,
..