Beyaz bir kadın çıkarmış sol göğsünü
Blu çağında bir çocuğunu emziriyor
Çan kuleleri vurmaya başlıyor Sao Tomé’de
Açılıyor toz içinde sığınak kapıları
Beyaz bir adam dans ediyor yağmur gibi kan yağıyor sokaklarına
Beyaz bir bulut gibi geçiyor ölüm damların üzerine gölgeli yalnızlığını düşürerek
Ve
..
seni arıyorum kalabalık caddelerde,
tanımadığım insanlar geçiyor, sen yoksun..
perişan hayallerimin başladığı yerde,
sana sesleniyorum, duyuyor musun?
..
Acı bir kova su. Başım dalıp çıkmakta içine. Nefesim gırtlağımdan çıkamamakta. Bir ölüm kalım savaşı başımın yazgısıdır. Başım bedenimin volkan ağzı. Beynim gri bir lav, gözlerim kor ve alev. Şimdi bu kafayla sana nasıl şarkı söyleyeyim? Sözlerim kasabalarını yakar, yaşadığına pişman olursun. Eğer benim sevgim sende olsa, dilini çiğnersin. Susmak adına, dudaklarını dikersin. Kırık kalbinin cam parçaları her gün göğsünü kanatsa da, yine de acını içinde saklar mısın? Gönlün bedeninde cehennem olsa, yüreğin sevginle o ateşi körüklese ne yaparsın? İşte acıyı anlatması kolay, yaşaması zordur. Sen hep parmağımdaki kuşsun. Ha uçtun ha uçacaksın. Seni sıksam ölürsün, seni avucuma alsam kanatların incinir. Sana sevgi adına bir gökyüzü sunarım. Sen ise ayak izlerini öptürürsün bana. Sen hep gökyüzüne bakarsın. Bu yüzden gözyaşlarımın döküldüğü yerleri görmezsin. Acı insanın yüreğinde kalır da sevgili çekip gider. Peki acı çeken yüreği sevgili tamir edemezse kim tamir eder? Acı bir deniz. Ben de acılar denizine uzanan bir liman. Dalgaların gelip beni yıkmaya çalışır. Her yıkıcı dalgan beni daha çok sırılsıklam aşık eder. Benim yüreğim ve varlığım sana doğru uzayıp giderken, sen daha bir hırçınlaşırsın. Ne gemilerin sığınır bana ne de suların yüreğimin yangınını söndürür.
Sen bir nisan yağmurusun. Hayatımın pencerelerini şöyle bir tıklatıp gidersin. Sen yüzümde korkuyla karışık bir gülücüksün. Yanımda oluşun beni mutlu ederken, ne zaman gideceksin korkusu dudaklarımda acı bir tebessüme dönüşür. Bu aşk sana yeni kapılar açarken, benim yüreğimi sürgüler. Sana yeni yollar açan bu aşk, bana tabuttan daha dar bir dünya bırakır. Yaşamaya doymadan, ölmeye giden genç bir idam mahkumu gibi aklıma taze otlar gelir. Ve seni düşündüğümde o çimenler ezilip gider. Her aşk geride bir şey bırakır. Bu aşk bana acı bırakır. Senin geride bıraktığın aşk, yüreğime can gibi yapışır. Aşkını yüreğimden çıkarsam ölürüm, içimde kalsa ey sevgili söyle buna can mı dayanır?
Sen hiç ölmeye yatmadığın için, bütün güllerin parklarda ve bahçelerde olduğunu sanırsın. Bilmezsin ki ey sevgili gülüşün hatıramda bir beyaz güldür. Sen giderken o beyaz güller, beyaz kefenim olmuştur.
Bilmezsin arka bahçelerde açan çiçekleri. Sen hep önüne bakıp gidersin. Ardında açan çiçekler, sen kokarken, yolundaki güller başkaları kokar. Senin tenin benim için çiçek tarhı iken, başkalarının teninde dudakların kendi bedeninin cenazesini taşır.
Acı senden bana kalan hatırandır. Seni düşünmek beynimde bataklıktır. Saplanırım senli düşüncelere. Kurtulamam seni düşünmekten. Ey sevgili senin vardığın nokta aşk cümlesinin sonu değildir. Sana seni bırakamam diyemem kendimi düşünmüş olurum. Ey sevgili senden vazgeçemezken, başkaları seni bırakır. Unutma gittiğin her yer sana tertemiz görünse de, o yerler başka bedenlerle süpürülmüştür. Ben toz toprak içindeysem hala, aşk bahçeme başka gül dikmediğim içindir.
..
Sevgilim,bu mevsim yine sensizim
Ağlıyor takvimden kopan yapraklar
Açmadı,açmıyor,seni bekliyor
Saçına taktığım beyaz zambaklar...
Gönlümün kapısı hep açık sana
Düşürüp aklına,bir sor,bir ara
..
Gece ve kar ne kadar tezat,
Biri kara diğeri beyaz
Ölümün ayak ucunda siyah beyaz.
Taneler uçuşurken beyaz beyaz,
Bayramları hatırlatır; şekerler pamuk helvalar,
Çocukların elinde
Uçarız zaman içinde
..
Kar yalnızlığı insana pek dokunmaz. Benzemez öteki yalnızlıklara. Kar yalnızlığı iyidir hatta. Gecenin karanlığında bile birer umut zerrecikleridir, belli belirsiz düşen kar tanecikleri.
Hele gündüzse, kar yalnızlığı, tadına varılmaz! Sıcak olmalı oda. Her taraf beyaz İstanbul’da; Boğaz da beyaz. Boğaz’da beyaz.
Yoksullar gelince akla, öyle kar-kış işin tadı kaçar ama; insan bencildir, sanatçı egolu, yine dönersin kar yalnızlığına.
Gece çalışıyordum; penceremin önünden kar tanecikleri düşüp düşüp duruyordu. Ben kar yalnızlığımda sana yazıyordum. Sana! Senin kim olduğunu bilmiyorum ama, sana yazıyordum;
..
Bir sağına, bir soluna baktım
Birde kaputunu açtım,
Geceleri içinde yattım,
Beyaz kartalım.
Hep sevdalı türküler dinledim,
Uzun ince yollardan geldim,
..
Boşluklarımdan doldurun beni
Taşırmadan ve kurşun kalemle
Lütfen okunaklı ve büyük yazın
İşaretli yerlerden kesin. Kanatmadan.
Ardına kadar kapanıyor ellerin
..
KÂBE’NİZ BEYAZ SARAY
Allah’ la kandırdınız, temiz, saf insanları,
Yüklediniz sırtlara, onlarca günahları.
Dini bütün dindarlar, sizi Müslüman sandı,
Kıbleniz Amerika, Kâbe’niz beyaz saray,
Türk ulusu unutmaz, inkârdan hesap sorar.
..
Beyaz gelinliği giymiş gibisin
Ne kadar güzelsin kiraz çiçeği.
Sanki sevdamızı duymuş gibisin
Sen bana özelsin kiraz çiçeği.
Bahar gelir bahçemize dolarsın
Hüzünlü gönlümü mutlu kılarsın
..
Kar iyice kenti sardı. Yalnız damlar değil beyazlaşan; sokaklar, kaldırımlar, parklar, merdivenler (ah, İstanbul’un merdivenleri!) , bazı caddeler, bile.
Bir cumartesi sabahı, yine yalnız ama bu kez, ne hikmetse bir sevinç çığlığı uyanışta ya da kendine güven duygusu.
Kar lapa lapa yağıyor, İstanbul beyaz.
Yürümeliyim diye düşünüyor insan…
..
Bir beyaz kuş olup, uçmak istiyorum
Bir beyaz düş olup, semalara uzanmak
Güneşte donup, karlarda yanmak
Ak yeleli bir at olup,
Kaçmak istiyorum,
Kaf Dağı’na
..
Bir beyaz ışık ardından sesleniyorum sana (sessizce)
Ve şimdi oskarlık oyunculara taş çıkartır,tenine duyduğum hasret..
Dip Not: Beyaz şimşekler korkar oldu teninden..Tenin bir deniz kıyısında veda etmeden gidiyor Çocuk..! Düştü elimde ki Tanrı..Düştü elimde ki tüm şehvet tohumları karanlığın kimsesiz Annesine...
..
İnsanda çok sonra başladı kinler
Katil modern ırkçıdır pis hainler
İlkeldir diye öldüler güzel aborjin'ler
Irkçılık beyaz adam'ın marifeti.
Şerefsiz, ırk için yerliyi öldürdü
İnsandı yerliler canavarlar saldırdı
..
Dalın Ucunda
İnce bir iplik orta yerde,
koptu,kopacak..
Ökseye yakalanmış kanat
beyaz bir kelebek uçtu,uçacak.
..
Boyu çapı renkleri belli ay yıldız vardır
Türk halkının koynunda devamlı yatan yardır
Türküm diyen bireye bayrak namustur ardır
Kırmızı zemin beyaz ay beş köşeli yıldız
Dalga dalga göklerde burdayım der salınır
Yükseklerde gördükçe ayrı zevk tat alınır
..
Kontrol edemediğim düşüncelerimin istilasından beynimi kurtaramıyorum. Bilincimi ele geçirdiler. O kadar çok düşünüyorum ki, bazen düşünmekten düşündüklerimin birazını bile yapmaya vakit bulamıyorum. Öyle çok şey var ki düşünecek.. Mesela şu kazak çıkarma sorunu. Kış günlerinin lanet uğraşı.. Birileri bir canlı yayında filan gösterseler şunun nasıl olacağını da kurtulsam. Önce kollarımı -kazağın sağ kolunu sol elimle, sol kolunu sağ elimle çekip diğer elimi kurtardıktan sonra- boşa çıkarıp kazağın henüz çıkmamış dış ön yüzünden hamle yaparak kafamın üzerinden çıkarıp mı kurtulmalıyım, yoksa her iki elimle kazağın boyun kısmına uzanıp önce kafamı mı kurtarmalıyım? Hadi bunu zor da olsa hallediyorum bir şekilde de asıl kargaşa sabahları giyinirken ortaya çıkıyor. Önce neyi giyerek başlamalıyım? Allahım nasıl da zor iş.. Çoraplarla başladım diyelim. Sonra aşağıdan mı devam etmeliyim, yukarı mı geçmeliyim? Aşağıdan başladığımda önce pantolonumu giyiyorum, sonra kazak, üzerine mont v.s.. Ama gömlek giymem gerektiğinde olmuyor işte. Pantolonu önce giydiğim zaman, gömleğin etek kısımlarını pantolunun içine sokmak için iliklediğim düğmeleri tekrar çözüp, pantolunu yarı indirmem gerekiyor ki gömleğin etek kısmının iç çamaşırımı saracak hale gelmesini sağlayıp, daha sonra gömleği bel hizasında sarmalayacak şekilde çekebileyim. Swet giyeceksem ne olacak peki. Pantolonumun içine mi sokmalıyım alt kısımlarını,dışarda mı kalmalı? İnsan bunu ne kadar düşünür? Ben o kadar çok düşünüyorum ki bazen işin içinden çıkamıyorum, beceremeyeceğim korkusuyla kıyafetlerime dokunamayıp evden hiç çıkmadığım zamanlar oluyor. Başkalarının farkında olmadan kolayca yapabildiği şeyler benim için mesele oluyor hep. Ayrıntı diyorlar sonra benim takılıp kaldıklarıma, sinirlerim iyice bozuluyor. Düşünmeden yaşamayı marifet zannediyorlar. Canım diyorlar mesela, onda ne var giyin çık işte. Kolayca giyinip işin içinden çıkıveriyorlar. Her işleri kolayca oluyor, bunu yaşam felsefesi yapmışlar. Kolayca aşık oluyorlar, kolayca seni seviyorum diyorlar, kolayca vazgeçiyorlar sonra da. Çektikleri acı da çok kolay oluyor haliyle, unutmaları da. Kendileri gibilerden oluşan kalabalığın içinde takılıp kalmadan tüm sahtekarlıklarıyla yaşarlarken ara sıra benim gibilerle karşılaşıyorlar ve çok sürmeden bünyeleri hata veriyor. Başta tuhaf biriyle karşılaştıkları ve bu durum ilginç geldiği için egzotik bir hayvana yaklaşır gibi temkinli tavırlarla sokuluyorlar. Ama sonra tehlikenin farkına varıp usulca sıvışıveriyorlar. Benimse kulaklarımda söyledikleri sözler çınlamaya devam ediyor. Olası hatalar için hep yedek bir hayat tutuyorlar bir taraflarında kimselere farkettirmeden ve canları sıkıldığında diğer yaşantılarından devam ediyorlar. Kendine ait bir hayata bile sahip olamayanlar ise ancak ayrıntılara boğarak yaşamlarını bu aldatılışı düşünüp çıldırmadan yaşayabiliyorlar. Yazın çorap giyilir mi? Hergün değiştirmesem olur mu peki? Önce sağ tekini mi giymeliyim solu mu? En son beyaz çorap giydiğimde mesele yapmıştı, ama o yok artık, beyaz çorap giysem hala mesele çıkar mı...?
..
Aşkımdaki hevesim kavuşmak yolun seçti
Bir beyaz ata binip tüm engelleri geçti
Evvel vefayı ekip sonda mutluluk biçti
Bir beyaz ata binip tüm engelleri geçti
..
Siyah beyaz rüyalarım
Türk sineması gibi nostalcik.
Hepsini hatırlarım.
Kendimce yorumlarım.
Kapıları sana açılır
Rüyalar aleminin.
Siyah saçlarıni
..
Siyah beyaz resimlerin saflığında
Rengarenk bir aşk yaşadık seninle
Pembe hayallerimiz vardı
Mavi umutlarımız
Gökkuşağının her rengini işlemiştik sevgimize
Hayatlarımızı
Beyaz bir sayfa yazmıştık
..