Beyaz Uçlu Minareler Şiiri - Özdener Gül ...

Özdener Güleryüz
341

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Beyaz Uçlu Minareler

‘’Smyrna’da tek bir ırk değil, bir ırklar karışımı vardır. Üç yüz yıldan bu yana Fransız, Hollandalı, İngiliz, İtalyan, Helen, Alman, İsviçreli vs. bekarlar ülkelerin çeşitli bölgelerinden Smyrnaya gelip ya yerli kızlarla evleniyorlar ya da bu Avrupalıların yerli kızlarla evliliklerinin meyvesi olan kızlarla evleniyorlar. Bütün bu çeşitliliklerin evlatları arasındaki evlilikleri de ekleyin… Bu çok sayıdaki karışımın sonucu özel bir tür olamaz, bu tanımlanamayacak ve egemen, kavranabilir bir çoğunluk oluşturamayacak kadar değişik bir şeydir.’’

LAVANTEN KİMDİR?

Lavantenler kimlerdir? Sorusuna küçümseyici ve yalanlamalarla dolu muğlak bir tanımlama yapmadan önce Norveç kökenli bir Smyrnalı olan Bonaventure Slaars’ın 1893 yılında yazdığı, yukarıdaki açıklamasını iyi anlamak gerekli bence.

Bunları diyen Slaars Smyrna Lavantenlerini, zevksizlikleriyle, karaktersizlikleriyle alay eden Fransız bir yolcunun sövgülerine karşı böyle savunmaktadır.

Onun cevabı, Müslüman, Yunan, Ermeni, Yahudi komşularından net bir şekilde ayırt edilen bir topluluğun tüm karmaşıklığını ve muğlaklığını birkaç satırda ortaya koymaktadır.

Gerçekte Lavantenler ortak bir etnik kökene sahip olmakla övünemezler. Tam tersine her aile özel bir soyağacının, İtalyan, Fransız, İngiliz kökenli ataların, Katolik Yunan, Ermeni, Katolik Arap ana babanın hatırasını korumaktadır. Karışım, bu ‘’etnik düğüm’ü çözmeyi ve basit bir tanımını vermeyi imkansızlaştıracak şekildedir.

Tarih yazımının gerçekten kavrayamadığı bir cemaat mi vardır Smyrna’ da?
Lavanten olgusunun modern bir açıklamasının çok sayıda engelle karşılaşacağı açıktır.
Lavantenler yazı yazmaktan hoşlanmadıklarından edebiyat ve gazetecilik dünyasında pek az iz bırakmışlardır.
İçinde yaşadıkları toplum üzerine düşüncelerini asla ifade etmezler.
Diğer yandan, Ege metropolünü giderek artan sayıda ziyaret eden ve
1830’lu yıllardan itibaren yazılarıyla olumsuz bir Lavanten imajı çizen, Avrupalı’nın kültürel üstünlüğünün, hatta kimi zaman Avrupa kökenli Smyrnalılara karşı ırkçılığın damgasını taşıyan bir klişe yaratan Avrupalı seyyah ve gazeteciler tarafından kötü gözle görüldüler.

Bu tuzaklara düşmemek için araştırmacılar arşiv kaynaklarına başvurmalılar.
Avrupa konsoloslarının arşivleri ya da Smyrna’daki farklı Katolik kilise çevrelerinin kayıtları kısmi bir yaklaşıma imkan tanımaktadır.

ŞARK’IN KÜÇÜK PARİS’İ

‘’Günün erken vaktinde Smyrna körfezine girdik. Bu nefis kıvrımın dibinde şehir uzanıyor. Bu mesafeden öncelikle benim gözüme çarpan şey, evlerin üzerinde yükselen ve siyah uçları minarelerin beyaz uçlarıyla karışan servilerden oluşan büyük bir örtü; hala gölgeler içinde yüzen ve üzerinde harabe halinde eski bir kalenin bulunduğu bir tepe oldu. Kalenin yıkık duvarlarından aydınlık gökyüzü görülüyordu. Bir amfiteatr gibi binaların arkasında yusyuvarlak bir haldeydi.’’

Theophile Gautier’nin 1852 yılında Smyrna hakkında yaptığı bu tarif bir Osmanlı limanının göz alıcı, resimsi manzarasını hayal meyal göstermektedir. Ama uyuklayan bu şehir imgesinin arkasında
Gerçekte kaynaşan bir ticari faaliyet gizlidir.
Kadife kale yamaçlarına (Antik çağ’ın Pagus Dağı) ver Değirmen dağı tepesine yaslanan şehir körfeze doğru şekillenerek iner.
Batıda denizle sınırlanırken, kuzeyde düzlüğe doğru uzanır.
Meles nehri bu düzlükle yılan gibi kıvrıldıktan sonra Bornova körfezine dökülür.
19. Yüz yıl ortasında şehir alanı güneyde ve güneydoğuda iki tepeyle, kuzeydoğuda ise Meles’in bir koluyla- Boyacı Deresi-
Çevrilidir.

Smyrna’nın ülkenin iç tarafıyla ulaşımı, bir yandan Doğu’dan gelen kervanların temel erişim yeri olan İstanbul yoluyla sağlanır, Kervanlar köprüsü üzerinden Meles geçilir ve sonra da Kadife kale yamaçlarının altına erişilirken, diğer yandan da Değirmen dağı ve Kadife kale tepelerinin birleştiği güneydoğuya açılan Aydın yolundan geçer.

Şehir kendi gelişimini özellikle limanına borçludur. Liman faaliyetleri, çoğunlukla Avrupalılara ait ticari firmaların çok sayıdaki iskelesinde dağınık biçimde gerçekleşir.

TRAMVAY VE ŞEHRİN GENİŞLEMESİ

Atların çektiği ilk tramvay rıhtımların tamamlanmasından sonra Konak ile Punta arasında hizmete girer. Bu hattı yönetmek amacıyla
Smyrna Tramvay Kumpanyası, rıhtımlar kumpanyasına paralel olarak Fransız sermayesi ile kurulmuştur.
Liman ile Punta arasında malların geceleyin nakliyesine yarayan hat 1903 yılında bir sanayi bölgesinin geliştiği garın doğusundaki
Halka pınar’a kadar uzatılır.
Bu kez belediyenin finanse ettiği inşaatı Smyrna Rıhtımlar kumpanyası gerçekleştirir.

Konak- Göztepe arasındaki tramvay hattı projesi Mithat paşa tarafından tasarlanmış ve bu amaçla yerel girişimciler tarafından
Yabancı sermaye katkısıyla kurulmuş olan Göztepe Tramvay kumpanyası tarafından sürdürülmüştür.
1905 yılında üçüncü bir tramvay hattı da Karşıyaka’da kurulur.
Bu iki hattı işletme hakları Fransız-Belçika şirketlerince satın alınır.
Demir yolu ulaşım sistemini tamamlayan bu hatlar Smyrna’nın şehirleşmesine katkıda bulunur.

Aynı şekilde 20. yüzyılın başında (İngiliz sermayesinin katkıda bulunduğu Türk-Ermeni teşebbüsü olan) Hamidiye Kumpanyası,
Güneybatıdaki yeni mahalleler, şehir merkezi ve Karşıyaka arasındaki bağlantıyı sağlayan bir deniz hattı kurar.

Kaynakça: İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent mi?

(BİR OSMANLI LİMANINDAN HATIRALAR)
Marie- Carmen Smyrnelis

www.gazeteyenigun.com.tr/yazarlar/yazararşivi/özdener güleryüz

ÖZDENER GÜLERYÜZ.

Özdener Güleryüz
Kayıt Tarihi : 24.12.2010 12:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Smyrnenin yakın tarihi ile ilgili gazete yazım.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Serap Irkörücü
    Serap Irkörücü

    İzmir ve tarihle ilgili bilgilerinizi paylaşarak bizim de bilgilenmemizi sağladınız. Teşekkür ederim.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Özdener Güleryüz