Beyaz Kır Çiçeklerin
beyaz kır çiçeklerin,
beyaz elbisen,
beyaz tenin...
hepsi üzerinde...
ve de biz...
bir tepenin yamacında,
şarkı söylüyoruz yarının kulağına...
yemyeşil çimenlerin üzerinde,
dizlerine yatmışım...
az önce yaptığım,
beyaz kır çiçeklerinden taç,
sana çok yakışmış hakikaten...
hani hep bahsedip duruyordum ya,
beyaz elbise içinde hayal ettiğimi seni...
işte o elbise...
öyle gelinlik falan da değil,
sıradan... ama beyaz bir elbise...
sonra beyaz kır çiçekleri başında,
beyaz tenin,
her şey hikayemdeki gibi...
sen bir ağaca kurulu salıncakta sallanıyorsun,
tenin beyaz olduğu için yüzünün allığı
çok az da olsa belli oluyor...
ben aşağıdaki bahçeden geliyorum,
biraz gölgede soluklanayım diye...
çok sevdiğim atım, yusuf da yanımda...
yusuf, bir arabatı...
şöyle, asil olanlarından...
koştu mu göremezsin nereye gittiğini...
rüzgar gibidir...
yumuşacık tüyleri dalgalanır durur koştukça...
semeri de baya hafif...
daha hızlı olabilsin diye,
hamal olmasın diye,
hafif yaptırmıştım semerci hüseyin abiye.
kendi arap ama bembeyaz da tüyleri var yusufun...
yusuf da giderek yaşlanıyor...
benden önce gidecek diye korkuyorum çok.
ama öyle olsa daha iyi olur...
ben onun yasını tutarım ama o benimkini tutamaz hehalde,
gözyaşları çok tuzludur onun,
sonra yanakları da yanmasın ağlamaktan...
şimdi iyiyiz ama,
beni bahçeye kadar hiç soluksuz getiriverdi.
küçükken hatırlarım da, yeni doğduğu zamanlarda, yarışırdım onunla...
ancak o zaman yarışabildim zaten...
sonraları arkasına bakmadan basıp gitmeye başladı.
geri gelirdi yanıma tabi...
benden hep bir adım öndeydi yusuf,
seni ona kaptırmaktan korkmadım da değil hani...
sen önce yusuf'u gördün,
salıncaktan inip onu sevmeye başladın...
sonra adını sordun bana, 'yusuf' diyemedim...
sonra atladın hemen üzerine,
dörtnala gidip geldiniz...
'yusuf' dedim sonra.
orada, birkaç gün tesadüfmüş gibi buluştuk seninle...
dizlerine yattım,
gözlerine baktım,
kenarlarından örülü saçlarına taç yaptım...
sen de başını yasladın bana,
sımsıcak kalbini verdin...
yine sıcak bir gündü...
ama sen gelmemiştin,
salıncak ancak rüzgarla sallanabiliyordu...
yusuf yaşlanmıştı,
eski tadı yoktu artık...
tüyleri rüzgarda savruluyordu,
üzgün bakıyordu...
yanakları ıslanmaya başladı...
ama ben ölmemiştim,
yaşıyordum rüzgarıyla bu tepenin...
demek ki yusuf bana ağlıyordu,
benim dökeceğim yaşları o döküyordu.
yusuf benim yerime ölüyordu...
beyaz kır çiçeklerin,
beyaz elbisen,
beyaz tenin...
hepsi üzerinde...
ve de biz...
bir tepenin yamacında...
ağlıyor yusuf bana...
Erkan ErcanKayıt Tarihi : 20.8.2008 14:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!