Benim adım Orçun da, bu siyah izleri bırakana kalem derler; onu sayfalar izler, yalın hisler, okuyan gözler…
Yeşil yeşil…
Ya da çil çil…
Altın…
Gözler de…
İkisi de altın…
Ama ikisi asla bir araya gelemez. Siyahla beyazın gelemediği gibi…
Anca dilde gelirler, anca yazınca…
Siyah, bir uçta; diğeri, kendi ucunda…
Yeşil de, altın da…
Ben siyahı daha çok seviyorum beyazdan, o siyah ki rüzgâr olup rahatlık verir sıcakta…
Kış güneşi soğuğa karşı…
Ve sonbahara inat filizlenmeye çalışan petunya tohumlarının yarışı…
Diğer aynı ayrılardan da Yeşili seviyorum; ama deniz mavisinin içindeki yosun yeşilini değil, tabiatın göbek adını da değil…
Çünkü yeşil güzel ya hani! İşte o güzel, gözlerde güzel…
Ne gökkuşağı’nda ne de saf sözlerde, sevgi sözlerinde…
‘’Yeşilim’’ dersen de olur; ama sen kat bir de o gözleri, tıpkı eklemen gibi meleğe olmayan kanatlarını…
Tabirin caiz-i nur renkten kanatlı melek…
Yeşile de gözler gerek; hakkı, hakkına vermek ve seslenmek:
Gözleri Yeşil…
Efendim demedin! Arın faniden, tümlüğünle burada ol…
Ben bıraktım işi gücü, olmasalar dahi…
Yazıyorum, yazacağım. Belki bir anlam çıkartacaksın, belki de çoğulunu içlerinden ya da bakmakla yetineceksin kuru gözlerle, bilemem.
Ben sadece yazarım; ama ‘’sadece’’ yazmam. Sen de oku! Ama ‘’sadece’’ değil…
Yazmak için ilhâm gerek ve o ne zaman gelir bilir misin ve nasıl? Ben bilmiyorum; ama şuan yazıyorum ve o gelmiş. Hem de hoş gelmiş…
Her gelişinde farklı bir anlamla gelir, belki de daha önce hiç görmediğin bir kılıkla…
Bazen prenses, bazen ise köylü kızı…
Adı ilhâm ya, gerisi boş ve o geldiğinde onunla olmak çok; ama çok hoş…
Ben gelişlerinde sarhoş oluyorum. Sarhoş ki ne sarhoş…
Kolay mı sanıyorsun onu içmeden yazmak? Hem evet, hem hayır…
İki tanımlı ve iki cevaplı hayatın kendisi gibi olan sorularından biri bu da…
Bu arada, ne diyor bak İlhâm’a:
Bir resimde rastladım sana…
Baktığımda iki kişi olduğunu anladım. Ressam, gördüğünü çizer, şair de öyle, keza ben de…
Ben olmadan ikisi de gösteremezler hünerlerini, işte o ben, sana yazıyorum, bir resimde rastlayıp iki kişi gördüğüme:
Hakikaten sağın solun belli olmuyor. Sağın prenses, solun köylü kızı…
Ben resminin yalancısıyım, resmin de senin…
Hani diyorum, ‘’o kadar da değil’’ diyorsan, ‘’ o kadar ‘’ değilsin. En iyisi, kalem yazmaya devam etsin:
Prenses geçerken ahali gizlenir, köylü kızı biri geçerken yüzünü gizler;
İkisini de herkes göremez, ikisi de dengine helâl…
İkisini de seven çok, alan tek, aksi görülmemiştir bile pek…
Biri sarayın bahçesi'nde gezer; diğeri kendi bahçesi’nde…
Her iki bahçedeki çiçekler de aynı kokuyorlar ve gezenler de; çünkü çiçek gibiler, isimleri farklı olsa dahi…
Biri tarla sürer, eker, diğeri bunlardan yer; prenses, köylü kızının yetiştirdiklerine, köylü kızı ise onun sağlığına gebe…
Biri mücevherler taşır en nadidesinden, biri kendini…
Güzeller değerlisi elmas taştan çıkmaz mı ki?
İkisi de biriciği ailesinin ve sevdiklerinin…
Prensesin adı Naz, köylü kızın adı Nazlı…
İkisi de âşık olur bir gün;
Belki önce Naz, belki de Nazlı…
Aşk’ta Naz yok mu zaten ve aşk değil mi Nazlı! ? ...
O aşk; o da aşk…
Naz, Nazlı; Nazlı’nın aslı Naz…
Orçun oldu çakırından keyfin, yaz kalem yaz…
‘’Yazıyorum ya a Yiğidim’’
Biliyorum be pir kalemim.
Sen biraz dinlen İlhâm,
Azıcık da ben sesleneyim:
İlhâm mı benden önce davrandı yoksa ben mi bilmiyorum. Resme baktıkça ben de iki kişi görüyorum. İki yanı da güzel…
Çok anlam çıkartıyorum; ama masumiyet yok. Gerçi hak vermek ve bu gözler için onu kalbe gömmek lazım…
Naz, coşku; Nazlı, durgunluk…
Ama Naz durgun; Nazlı daha şehvetli göz ucunda…
Biri aydınlık, diğeri karanlığı yırtan mum ışığı…
İkisi de gülüyor; ama biri buğulu…
İstediğini yaz o buğulu gülümsemeye, yaz ki izi kalsın ve yok olsun buğusu…
Dudaklar desen iki içim su…
Çok şanslı olacak öpenin dokunuşu…
Sağ yanı mutluluktan yorulmuş; sol yanı, onun yerini alacak; çünkü hasret…
Aslında çok abartmamak lazım; ama ilhâm işte, annelerin bir araya gelip eski günlerini yâd ettikleri bir zamanda yaramazlık etmeye başlayan afacan misâli karışıyor muhabbete…
Bir tokat patlatmak lazım bu velede!
Ve sonra gözlerinden akan yaşlar da ona ortak olmak, üzülmek vurduğun için…
Resmin de böyle; yasına da sevincine de ortak olunası gözler…
O gözler ki neler söyler neler…
Başkasının önce bilmesi gerek; ama ben bildiğim hâlde, onu katmadan yalnızca bakmak, anlamak ve çocukluk arkadaşı hissetmek…
Senin iki arkadaşın var! İki yanın…
Naz’ın ve Nazlı’n…
Yaz'ın ve kış'ın…
Kış'ın ve yaz'ın…
Cânın gibi cânın…
Şiir ki senin:
Dilek olsun benden olsun
Aksın sözlerim dünya dursun
Gelsin kelimeler bir araya
Mutluluktan geçip huzura konsun…
Bir yanın hüzün dolsun
Bir yanın sevinç doysun
Gelen kötülüklerin adı rüyâ
İyilerinki gerçek olsun…
Her ne olursa olsun
Yasak sana düşmek yorgun
Karanlık ve çıkmaz sokaklarda
Nazlı, Naz’a, Naz, Nazlı’ya
Aydınlık bir çıkış olsun…
Teşekkür bana değil, İlhâm’a…
Az önce attığım tokatla oluşan gözyaşlarından çıktı bu mısralar…
Tabii ki bir teşekkür de benden sen yüzüne…
Gözleri Yeşiline…
Umudun giremediğine…
Evet! Umudun giremediği tek yer senin gibi sevgi dolusu yürekler; çünkü dünya döndükçe ve hatta dursa dahi sevgiden eksik kalmayacaklar.
Her kim bunu umut ederse etsin…
Umudun bile giremediği bir yerin bulunduğu bu hayat denilen, Yaradan’ın Mekânı’nda, elini kolunu sallayarak gezme şansına sahip olduğum için çok şanslı ve de mutluyum. Nasıl mı?
Rüyâlarda…
Ama önce hürmetler o gözlere…
Sahibine ise iki buçuk içim su…
Ve başladı inceden mırıldanmaya uykumun korosu…
Rüyâmda sana da yer ayırdım. Gün gelir belki yazarım olanları…
Gün gelir…
Güzel gelsin be…
Sana demedim! Sen, güzelden de betersin...
03.21
14.05.2006
Orçun~
Urungu ŞadKayıt Tarihi : 25.5.2006 21:18:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Urungu Şad](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/05/25/beter-kiz.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!