‘Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin’ deyimi radikal sanılır. Oysa, su damlası gibi yumuşaktır bu Ben’liğin tımarı. Reform ihtiyacı nereden çıktı demeyelim. Kader denilene, benim sevgili ve çok sevdiğim arkadaşım var, Tülay, hastalandı, konuşabiliyor, Allah acil şifalar versin, kendi gönlüne, gönül sohbetinin kendine dost içtenliğine hayran olduğum düşünce güzelliğinden biridir, dedi ki, ‘herkesin bir paketi vardır, benimkinden bu çıktı’. Dinledim ve sevindim bu gönül güzelliğindeki saygınlık değerine.
İnsanın, kendine saygınlığını korumasıdır ‘ben’lik. Benliğin paketinde ‘ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin’ radikalliğinin yumuşaklığa arkadaşlığı var daha. Reform öyleyse, bir ebedilik değerini ‘mutlak’ olarak benimsiyor. Reform yani, ‘başkası yaptı, bana verdi yap dedi’ demek değil! Bunun ‘karga karga gak dedi, çık şu dala bak dedi, bu karga ne budala…’ ile bir benzerliği var değil mi? Pardon! Bu karga ne bu dala, ne bu reforma konar denilecekti belki bununla… Ya bu dereyi geçersin, ya bu diyardan gidersin keyfiyetini de bilen mi yok? Dağlar! Yamaçlarında rüzgar koşuşur, kekik rayihasını yayar, efkar dağıtırlar! …
Bir ülkenin refahı arttıkça, doğaldır bir iki kanun ile refahı millete sunmak. Refahın azaldığı zamanlara da kısıtlamak. Hoyratça siyaset fırlağı ol diye kurulmadı bu vatan, bütünleşmedi millet olan güvenliğini Ordu sevinmek!
Reform öyleyse, siyaset kurulu için acil gerekliliktir! Siyaset kurulu hasta! Paketinden bu çıktı! Güzel olacağım diye makyaj sandığın mecliste Terör kremiyle siyasetci süslenmek, öyleyse bir fırsatçılık oluyor bu hükümetin reform anlayışında ‘gizlediği bakla’ sadece…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...