İlkbahar yağmurları toprağı dövmekte şu günlerde ve her yer buram buram toprak, aşk kokmakta.Gökyüzü sanki; yalnız kaldığım, bedeninden zoraki sürgün edildiğim şehrin rengine bürünmüş. İnce ince yağan yağmur yanaklarımı okşuyor.Yağmur sanki; benden zorla alıkonulan ak pak yumuşacık ellerin gibi...
Artık yavaştan akşam oluyor gönlümün sürgün şehrinde...Bütün objeler birer birer karanlığın ardına gizlenmeye başlıyor. Gece, sanki gözlerin oluyor. Her bir yanımı sarıyor. Nereye baksam, nereye gitsem, sevgi dolu şevkat dolu gözlerini hissediyorum.Yağmur kesilip hava soğumaya durduğunda, üşümeye başlıyorum. Rüzgar çıkıyor senin gittiğin yönden ve rüzgar nefesin oluyor, sen kokuyor mevsim, sen kokuyor gönlümün sürgün şehri...
Dünyanın tüm olgularını seninle anlamlandırıyorum.Doğayı sana adıyorum.Seninle özleştiriyorum ilkbahar mevsimini ve sana doyabilmek adına, tanrıdan çalıyorum zamanı...
Ama yoksun. Ne kadar yüklesemde mevsimleri sana, ne kadar özleştirsemde seni doğayla, hep bir yanım yarım, sensiz geçen her ayım eksik kalıyor. Tamamlamak adına çalsamda tanrıdan zamanı, yetmiyor. Bu yüzdendir ki sensiz geçen günler, gün değil, mevsimler mevsim değil. Doğan güneş hüzün kızıllığında ve açan çiçekler solgun benizler gibi. Renksiz, susuz... Sensiz geçen ömrüm, ömür değil. Bu şehir yalan, yaşamışlığım, gülüşlerim yalan... Sensizliğimi kamçılayan her şey ama her şey koskoca bir yalan... Bezendim doğruluktan, senden uzak her temayla. Sensiz yazdığım, sensiz andığım, sensiz kurduğum her cümle, cümle değil...
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta