Ağlayalım mı, yoksa gülelim mi…
Ah bilemiyorum, ah göremiyorum.
Gerçekten kendimi duyamıyorum.
Ruhum yorgun, aklım engebeli bir mecliste.
Asmışlar, kesmişler beni ve seni.
Ayırmışlar gülü dalından.
Yaprakların çaresiz olduğu.
Rüzgarın sesinin duyulmadığı.
Herhangi bir anlamın kalmadığı bu dünya.
Derlerdi, bir daha seversin diye.
Derlerdi ki, unutursun, bir şekilde alışırsın.
Yaşam mı kaldı, yoksa sadece seyredilen mi…
Hüzün yastığımda, sanki ağladığım karanlık bulutlar.
Kim bilir kaçıncı yılı ıslatıyorum.
Kim bilir kaçıncı insandan geçiyorum.
Çevremde yalnızlık, yalnızlığımda çaresizlik.
İnansam sizce de gelir mi…
Umut etsem bir şekilde düzelir mi…
Odalar, ah o acımasız duvarlar.
Gözlerimi diktiğim o siyah tavan.
Işık yok, gözlerimde herhangi bir fer yok.
Akan damlalar, eli silah tutan bir ayrılık.
Sofra kurmuş da,
İkimiz de diline düşmüşüz.
Nereye kadar sürecek bu zindan.
Bu anlamsızlık, hani anlam ararken.
Bir şekilde kayıp, bir şekilde kendinden uzak.
Anlıyor musun, beni görebiliyor musun.
Senden uzağım, belki de yakınım.
Bilemiyorum, bildiğim sadece sessizlik.
Çünkü dualar sessizlikte daha gerçekçi.
Sadık olan bir tek onlar kaldı.
Sahip çıkan sadece onlar vardı.
Bir dileğim, bir arzum vardı.
Artık beni arayan sadece inzivalardı.
Beni bulan sadece hatıralardı.
Elimden tutabilen sokaktaki kırık lambaydı.
Ah sevgilim ben düşsem de,
Rabbim beni hiç bırakmadı.
Sen kendini sevemezken,
Seni sana sevdiren varlığımdı.
Sevgilim unutma ki
Ben her gün ölürken,
Gerçeğim sadece aşkımdı.
Kayıt Tarihi : 5.5.2016 01:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!