Deniz: Senin asi ve dik duruşlu olduğunu ben biliyorum. Sizinle aynı kaderi paylaşan diğer engelli arkadaşlarınız da böyle olsa, acaba gerek yasada ve gerek toplumda bir şeyler değişir mi?
Nurten: Bunu göğüslemek zor, ama gerekli. Kısacası hayat bizim cephemizde, uyumlu olmak adına tek taraflı ödünler ve alttan almalar sinsilesi; böylelikle sizden bir maske takmanız isteniyor, farkına varabiliyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki her fırsatta ayrımcılığa boyun eğerken asla “kendiniz olamazsınız”. Yani ortada size sorulmaksızın biçilmiş bir şablon varsa, o da üzerinizde görülmek istenen çaresizlik kıyafeti! Toplum özellikle kadın ve engellide çaresizlik rolünü görmeye alışmış ve bilinçaltında böyle görmek istiyor. Yani “o size acırsa” inisiyatifini kullanır ve ancak o zaman, uyarına gelirse hakkınızı teslim edebilir. Ama siz asi (!) bir bireysel duruş sergileyerek asla en temel haklarınızı dahi talep edemezsiniz. Bu
onlara tanrı ya da içsel egoizmin karşısında kendilerini “büyük hissettirecek” tatmin yollarıdır. Davranışlarınızla onların bu güdülerine karşı durarak aslında eşit olabileceğinizi hissettirmeniz bile, size cephe almalarına fazlasıyla yeter. Ama tüm bunlar süreçte
tırmanılması gereken birer basamaktır. Öyle ki sizin bağımsız olma çabanız başta kadere, sonra kendilerine karşı başkaldırış olarak algılanıyor. Ve bu noktadan sonra sistemin savunma mekanizması kendini koruyabilmek için (!) eşi görülmemiş psikolojik vb cehalet savaşı acıyor. Bunun adına ister hiyerarşi hatta kapitalizm ne derseniz deyin, kanımca süreçte “ güzele ulaşmak” için… geçilmesi gereken bir evre!
Dikkat ederseniz “engeli ve engelliyi” toplumdan ayırmaksızın sorunların ortak paydalarını, kuramsal açıdan yansıttım. Çünkü bu olgu, toplumun yarattığı sosyolojik bir gerçeklik. Çözümü de yine toplumsal-çağıl dönüşümde. Örneğin gün geçtikçe yaşlı nüfusu artıyor. İnsanlık ölümsüzlüğün peşinde falan! Avrupa’da engel-handikap, “yapamayanlar” olarakta telaffuz ediliyor. Öyle bir gün gelecek ki kimbilir, öyleyse “yapabilenlere de” şimdi engellilere olduğu gibi yadırgı bakacaklar? Sonuçta bana öyle geliyor ki, işte o zaman gerçek çözümü hep beraber arayacağız. Peki neden o zaman (ki ahir zaman gibi oldu): çünkü gerçek çözümler daima çözümsüzlüğün yoksunluğunu, bütün ruhuyla “genelin de duyumsayarak isteyebilmesiyle” mümkündür. Devrim niteliğindeki toplumsal dönüşümler ancak böyle birikimlerin silkinmesiyle mümkündür!
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.