Feride’ye…
hüzün giremezdi kapımızdan,
umudun, kocaman elleri vardı,
akyel gibi geçip gitti aramızdan…
isli camlarımda, damga damga adını;
tarihe not düşmüştüm;
aşkı ayakta karşılamamın milâdını…
………………………………………
bi’ dua gibi koşardım sana,
bütün yokuşlarını susuz içerdim,
kendimden geçerdim; gözlerini kırptığında…
bana, adımı sorduğunda,
sana yalan söylemiştim;
dipten doruğa, ümide kesmiştim…
………………………………………
korunmuş bahçelerini açtın bana,
tutam tutam otlar biriktirdim, cömertliğinden…
gözlerimi ovdum, geçtim karşına,
yerleştim çocukça, göğsünün sundurmasına…
………………………………………
kapılar; pas tuttu yalnızlıktan,
acılar, sesimi yuttu,
akşamın olduğu yerde,
sürünüyor, ömrümün ikinci yarısı…
şimdi, ne hayat kavgası,
ne de Köroğlu’nun dağ kadar sevdâsı…
‘işte bak; tam da şurası’
ah, bu bencillik; kör eden insanı…
………………………………………
bazen, aklımın ucundan,
sana doğru, sınanmış bi’ öfke geçiyor,
dönüşü olmayan bi’ gidiş kuşanıyorum, sabahtan…
aynaya koşup, yüzümü ölçüyorum; geçiyor,
sakallarımı uzarken görüyorum aynada;
zaman, kuş gibi uçuyor…
………………………………………
duy, sen de acısını, bu kadar kalabalık,
ama insansız yaşamanın…
buz tutmuş kuru dallarda,
ellerini özgürlüğünle yıka,
kimse, başkasının gülünü sulamaz güzelim;
sen de yüzdür acılarını; sevincinden ayıkla…
27 Şubat 2016 Cumartesi / İstanbul
Halil IşıkKayıt Tarihi : 27.2.2016 18:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!