Omuzlarım titrercesine gözyaşlarımı akıta akıta gülüyorum…
Zordu, zorluydu aşklar…
Zorlanıyordu adam…
Zorlanıyordu kadın…
Anıların ipe asılmış gölgesinde dolanıyordu aşk…
Bir beklentiydi bu, lodostan sonraki yağmur beklentisiydi sanki zamanın zorlanması…
Kayıp gülücüklerin ardına sığan, yeni kahkahalar sesiz seslerle zorluyordu beyinleri…
Her iki tarafından çekilen bir ip gibi gerginleşiyordu kahkahalar…
Zordu hayat…
Zordu yaşamın kalanında var olmak…
Anılar bir kementti sanki bir ucu ağaç dalının kalın kısmına bağlanan, diğer ucu da yaşam salınımları gibi kendi etrafında daireler çiziyordu…
Üzgünüm dedi adam…
Üzgünüm dedi kadın…
Bu üzülüşün ortak noktası olmalıydı…
Ama
zorluyordu dakikaların vuruşları…
Zor işti dönüşüm… Eski aşktan yeni aşka…
Güneşe vurmaktı bu…
Eline bir taş alıp, güneşe atmak gibi bir şeydi bu… Dönüşüm…
Ben yeteri kadar acıyı gördüm, artık gerisi senin demek gibi bir şeydi…
Beyinler zorlanıyordu…
Bu kalan yaşamın, kalan çeyrek yaşamın denenmesiydi sanki…
Sanki Anka Kuşu’ndan, kanadından bir tüy koparmak gibi bir istekti…
Anka Kuşu varlığıyla, kanadından tüy koparma olasılığı düşünülüyordu sanki…
Zamansız mekânlarda yaşam savaşı veriliyordu gibi düşünce zincirinde hapislikti bu…
Belki de bu dik duruş savaşıydı, belki de var olma, var kalma savaşıydı…
Hayatı yeniden deniyordu adam.
Geçmişinden koparılmış hayatının geleceği deneniyordu…
Oysa deneylerde yanılgı payı vardı… Ve bu yanılgıda kayboluşlar ışığa çıkış gibi, karanlıkta kalışa uzanabilirdi…
Denemler, sınanmalar…
Hayatımızın hangi an zamanlarında sınanmadık…
Ekmek paylaşımında,
sevgi paylaşımında,
görme ve ışığa bakma paylaşımında, sevmede, sevilmede sınanmadık mı?
Hangi sınanmada galip geldik, hangisini kaybettik?
Neticesinde kaç an güldük, kaç an ağladık?
Kimler aldı gülüşlerimizi elimizden?
Ve kimlerin aldığı gülüşlerimizin ardından bakakalmadık?
Sadece bakakalmadık?
Hayatımızın hangi döneminin hesabını kimlere veremedik?
Aşk dedik, sevmek dedik, inandık, güvendik ve şartsız teslim olmadık mı?
Ve kaçını kaybetmeyebildik…
Nerde şimdi gülüşlerimiz,
Nerde şimdi elimizden alınan iç huzurlarımız…
Nerden geldi bu hüzünler saçsız kalmış başımıza…
Hayat durmadan sınıyor bizi…
Kaçımız sınanmadık?
Kaç sınanma köprüsünden, iyi niyetimizden dolayı düştük ve de kurtuluşumuzu gözyaşlarıyla kutlamadık…
Var olan ruhumuzu kurtarmaktı amacımız, sevginin çemberinde dolanırken…
Neden eski üzgün anılar bastırıyor bizi de, güzellikler kaybolup gidiyor, gölgeli yolların ıslak asfaltına yapışıyor?
Can diyoruz sevgiye, ben seni şartsız tuttum, diyoruz…
Seni sevdim diyoruz da kaçımız arkamıza dönüp, yüzümüzü avuçlarımızın arasına alıp, omuzlarımız titrercesine ağlamıyoruz…
Zorluyoruz kendimizi, tutunma amacımızla, sözümüzde durma niyetimizle…
Aşkın arkasında dimdik durup, güçlü görünme amacımızla durmuyor muyuz?
Oysa yufkaydı yüreğimiz…
Oysa yanıktı canımız…
Oysa kırıktık hayata…
Oysa yığılıyorduk kırık camların üzerlerine. Yarılıyordu bedenlerimizdeki uzuvlar…
Ve sesimiz çıkmıyordu…
Vardık çünkü aşkta, var olacağız demiştik…
Etten bedenlerimiz çürüyordu,
içimiz çürüyordu,
katlanıyorduk acıya…
Varız demiştik bir kere acıda, hüzünde ve gülüşte…
Bu son arzu bile olsa varız demiştik.
Yürek eskitmiştik bu yolda. Bu yolda erimişti terlerimiz ve bu yolda bulmuştuk,
mutluluk alacapembesini…
Gökkuşağının son rengine yamamıştık bedenlerimizi…
Ve
zorluyorduk kendimizi. Olabildiğince sıkıyorduk dişlerimizi…
Seviyorduk kalan hayatımızı…
Belki diyorduk,
bir kenarından, bir köşesinden bir aşk gelir, çarpar bize…
Ve
biz bu aşkta, donmadan,
kırılmadan,
dağılmadan,
ağlamadan,
gülerek kalırız…
Belki kalan hayatımızın bir kısmını gülerek yaşarız…
Güldürerek yaşarız…
Rıyasız,
önyargısız,
sınamadan kalırız içinde…
Ve haykırmak isteriz, biz bu sevdayı köşe başında, kaldırım taşına uzanmış, iki avucumuzu başımızın altına koyarak bulmadık…
Yollarda eskittik kendimizi
biz de eskidik uğrunda bu sevginin
seni seviyorum sevgi demek için...
Bu sevda zor bulundu. Kimsesiz bir çocuk gibi öksüz olduğumuz anda koltuk altına girmedik mi deriz…
Zorluydu sevda…
Ama bizde zorluyduk…
Sadece kararlıydık, bu sevdada varız dedik, dürüstçe, dosdoğru, her şeyin doğrusunu anlatarak, ortak gülmeye, ortak ağlamaya, ortak sevince varız dedik.
Ve
seviyoruz birbirimizi dedik…
Bunun ortası, sonu, başı yok dedik…
hiç birimiz, beri gel, bana gel demedik…
Bu aşk sevda rüzgârları attı başımızdan… Yüreğimize…
Ama başarmalıyız…
Ama başardık dedi adam…
Hayat seni kalan kısmınla da seviyorum…
Ve
gülüyorum…
gülücüklerimi alanlara da merhaba, güle güle diyebiliyorum…
Ağlatan ağlar deyip de sinsice gülüyorum…
Ve
omuzlarım titrercesine gözyaşlarımı akıta akıta gülüyorum…
Ve
bu çeyrek yaşamın kalan kısmında gülmelerimi saklamak ve korumak için dimdik duruyorum. Telaşsızca, özgürce, ve hakça…
ve
haykırıyorum sevmek, seni sevmek için varım…
Sen bana öyle bir şey yaptın ki sevgi,
her şeyden öte
ötesizlik bu güzellikler.
Bu hayat benden aldıklarını geri verecek…
İzmir
Mustafa Yılmaz 4Kayıt Tarihi : 13.5.2009 11:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Merhaba demek belki de yeni bir yaşam dönemi...

Her iki tarafından çekilen bir ip gibi gerginleşiyordu kahkahalar…
Zordu hayat…
Zordu yaşamın kalanında var olmak…
Anılar bir kementti sanki bir ucu ağaç dalının kalın kısmına bağlanan, diğer ucu da yaşam salınımları gibi kendi etrafında daireler çiziyordu…
..
müthiş yine..
kutluyorum yazan güzel yüreği..
namık cem
TÜM YORUMLAR (7)