Gece sağır duymuyor iniltilerini duvarların .Çatlak küflü bir mahzenin gözyaşlarının katli bir ömre vacip .İster söv ister döv çehresi façalı duvarların gövdesine ;bir çizik de senden yemiş müebbetine !Dil bilmez lisan bilmez ,öyle garip garip bakar durur ya insana!...
Omuzları geniş kara kara elmastan gözleri ,hilal kaşları,ak alnına dökülen simsiyah perçemleriyle ,öksüz bir garip yiğittir Hemit !On yedi yaşındaydı hey hat ,çekip vurduğunda anasına yan bakan ırz düşmanlarını köyün orta yerinde! Kardeşi Kamil çok küçüktü ; emzikteydi babaları kanserden öldüğünde. Dededen kalma küçük bir araziyi ekip biçiyorlardı anasıyla .Fakirlikten İlkokulu dahi tamamlayamamıştı.Evin geçimine katkı sağlamak için ,bir berber yanına girmiş ,meslek sahibi olamaya çalışıyor anacığına üç beş kuruş ancak getirebiliyordu. Yaz kış demeden işe yürüyerek gidip geliyordu. Minibüse verecek parası olsa da kıyamaz evi geçindirmenin mesuliyetinin altında ezilir onca yolu bıkmadan usanmadan her gün yürüyordu.Anası Sevgi Teyze mavi gözlü beyaz tenli çok güzel bir kadındı.Kocası öldükten sonra karalara bürünmüştü. Yüzünün yarısını sadece gözleri görünecek şekilde yazmasıyla peçeler ,başını kaldırıp kimselere bakmazdı.Kamil’i sepette uyutur, sepeti gölgeye koyar ,kendisi güneş iyice çıkana kadar tarlada çalışırdı.İnek bakar ineğinden elde ettiği ürünlerle çocuklarının karnını doyurur diğer yandan ,evin ihtiyaçları için ürünlerin bir kısmını pazarda satardı. Yoksuldular ancak mutluydular . Gece gaz bile bulup yakamaz, ay ışında sohbet eder öylece uykuya dalardılar!Tek umutları Kamil’i okutup büyük adam etmekti.Yağmur yağdığında katran sürülü evin teneke çatısı akıtırdı.Sevgi Ana leğen koyardı damlayan yerlere…
Odun ,artık ne kadar bulabilirse o kadar ısınırlardı.Kara ateşlik yanarken odanın içine ışıyan ateşin oyunları öylesi huzur verirdi ki o zamanlar Kamil’e ,anasının koynuna sokulur iri iri gözleriyle duvardaki ışık oyunlarını seyre dalar abisiyle anasının sohbetlerini dinlerken tatlı rüyalara dalardı.
Ana oğul sundurmanın üzerine serili koyun postunda oturur üsten tutmalı demlikte demlenmiş ıhlamur içerdiler .Kışı böyle geçerirlerdi.Evin tam ortasına tavandan asılı kalınca bir zincir inerdi.Zincirin ucunda bir kanca olurdu.O kancaya bir kazan asılır kazanda yiyecekleri şeyleri pişirirlerdi. Tabi hemen altında yere oyulmuş hafif bir çukura yerleştirilen özel yapım pilaki taşına hamur dökülür üzeri saç kapakla kapatılarak ateş yakılırdı.Altta ekmek pişerken üstte de yemek pişerdi. Bulgur tarhana her şeyleriydi. Arada Kamil yine mi bulgur diye söylenince, Sevgi Ana bulguru öyle abartılı bir iştahla yerdi ki ;Kamil imrenip yemeğe koyulunca ;Sevgi Anayla Hemit birbirlerine bakıp çaktırmadan Kamil’e gülerdiler. Öyle her şeyi almaya imkanları yoktu.Gece birbirine sokulur yün yorganların şevkatli sıcağında sabahlardılar.
Yaz başka güzeldi o eski evde. Etrafında envai çeşit güller, arka bahçede karayemişler ,evin hemen önünde patlıcan incirini saran o mis kokulu sarmaşık gülü.Ortası sarı ana rengi beyaz gülün tüm vadiyi saran keskin kokusu ,verimli dalların tartışı ki ,incir ağacı gülleri taşımakta güçlük çekerdi. Arka odanın penceresinden teneke çatıya çıkan ve saçaklardan sarkan hanımelinin baş döndüren miskinliği sarı kanat düş ekerdi mehtaba…
Gece evin yoksulluğuna meydan okuyor olacaktı ki ,taş duvarlarda adeta ay ışığın dansına eşlik gövdesi hanımeli kokan çırılçıplak körpe bir kız salınırdı Hemit’in lacivert menevişlerinde.O vakitler Fadime’ye sevdalıydı Hemit! Çiçeklerin sarhoşluğuyla gece boyu Fadime’sini düşünür para biriktirip onunla evlenmenin hayallerini kurardı .Esmer esmer minyon iri gözlü çok güzel bir kızdı Fadime. Hemit’e olan sevdası derin mavilerce içliydi. Kıskanırdı da Hemit’i sık sık kavgaya tutuşurlardı. Hatice’ye niye baktın, çeşmenin yanından niye geçtin diye.Ne Hatice’ye bakardı Hemit ne çeşme bahanesiyle yokuşta önüne çıkan kızlara.Yolunu değiştirir büyük tarlanın dere tarafından dolaşarak evlerine varırdı.Çok yaman delikanlıydı.Kızların hepsi ona varmak için can atarlardı.Lakin onun gözü ufacık tefecik Fadime’sinden başkasını görmezdi.
Zaman böyle geçip giderken Kamil de epeyce serpilmiş okul çağına gelmişti. Anasıyla her gün bağa gider ,çocuk ama ,büyük yüreğiyle anasına yardım ederdi.
O gün Ağustos sıcağından her yer ağustos böceklerinin konçertosuyla adeta inliyordu.Sevgi Ana yükünü kurdu Kamil’e ‘’Oğul gidelim gölge yapınca geliriz ,hem acıktık susadık !’’dedi.Yükünü sırtlandı Kamil’le yola koyuldular.Tam o sırada İsmail önlerini kesti. Sevgi Ana Kamil’i kolundan tutarak yanına çekti yön değiştirerek dere kenarına doğru ilerlemeye başladılar.İsmail hızlıca Sevgi Ananın önüne geçti ve pişkin bir ifadeyle yük altındaki kadının yanağından bir makas almaya kalktı. Sevgi Ana öfkeyle ‘’seni ırz düşmanı diyerek o masmavi gözlerini İsmail’e dikti! Kamil korktu hemen yerden bir taş alıp İsmail’e atacaktı ki İsmail’in kardeşleri Hüseyin ile İshak aniden ortaya çıkarak Kamil’in elindeki taşı aldılar, Kamil’i tekmelemeye başladılar.O esnada Sevgi Ana yükünü yere attı.Evladını kurtarmak için üzerlerine saldırdı .Ancak gücü yetmedi.İsmail sürükleyerek Sevgi Anayı dere kenarındaki kuytu çayırlığa çekti.Kamil bir yandan Sevgi Ana diğer yandan feryat etseler de kimse yardımlarına gelmedi. Köylü , İsmail ve kardeşlerinden çekinirdi. Sadece zalim değildiler , köyün ağasının kardeşleriydiler, ağaydılar! Kamil o esnada aldığı darbelerle kendinden geçti olduğu yere yığıldı. İsmail’den sonra diğer iki kardeşte ,Sevgi Anaya tecavüz etti.Sevgi Ana kendine geldiğinde utanç içinde evladına koştu. Sanki o mavi gözlü kadın gitmiş; yerine benzi sararmış, gözlerinde kasvet sis , ölümü bekleyen bir ihtiyar gelmişti.Kendini toparlayıp Kamil’i alıp eve gitti.O gün Hemit henüz gelmemişti ; akşam saatleriydi ,Sevgi Ana Kamil’i yıkamış paklamış ,yeni kıyafetler giydirmiş bir tas süte ekmek doğrayıp evladının karnını doyurduktan ,sonra veda edercesine evladını öpüp koklayıp evden sessizce çıktı.Kamil ardından, ‘’ana nereye !’’diye seslendiyse de cevap vermemiş ,sessizce köyün merasına gitmişti. Merada kışın kar suları eriyince içten havuza açılan kanallar aracılığıyla bölgedeki su havuza dolar, köylüler o suyla hayvanların su ihtiyacını karşılar yakınlardaki bağları sulardılar.Sevgi Ana o yıkımla, yaşadıklarının şokuyla havuzun kenarına çıktı.Kendini havuza atmadan önce öylesi acı bir çığlık attı ki, o çığlığı duyanlar o gün bugündür hala meraya kuşların gelmediğini söylerler.Nitekim kuşlar o çığlıkla Sevgi Anayla sonsuza göç eder gibi yuvalarını terkettiler.İnsanın canına kıyması zor şey olsa gerek!Umutsuzluk ,yaşam sevincini yitirme ,evlatlarının yüzüne bakamamanın utancı ,onu canından etmiş o canım bedenini havuzun bulanık suyuna bırakıvererek göğün şahitliğinde çırpınarak can vermişti.
Hemit eve geldiğinde anasını göremeyince tedirgin oldu. Çünkü her akşam patika yolun başında Kamil’le oturup Hemit’in yolunu beklerdiler. Kamil çocuk kalbiyle acaba abim bu akşam söz verdiği cam misketlerimi alacak mı diye umutlanır misket gelmediğini anlayınca susar ;olsun yarın akşam getirir abim diye iç çekerdi.O da bilirdi ya fakirliğin ne olduğunu çocuk kalbi işte ya abisi bu sefer misketleri getirdiyse! Hemit hızlı adımlarla eve girdi sundurmada tek başına oturan Kamil’i görünce dehşete kapıldı. Kamil’in yüzünde şişlikler vardı kollarında bacaklarında yaralar…Ne oldu diye sordu.Kamil anladığı kadarını anlattı.Hemit delirmişti. Gözleri yerinden çıkacak gibiydi ,ana diye haykırmaya başladı.Dışarı çıktı o esnada olayı işiten kan kardeşi Ali tek nefes yetişti.’’Hemit oğlum ,‘dur Ali !‘’Ana ana diye böğürüyordu. Ahıra koştu anası yoktu, evin arkasında yoktu, Sevgi Ana hiçbir yerde yoktu! Ali ile intihar etmiş olabileceğini düşündüler.Sabaha kadar gece demeden aradılar kuşluk vaktiydi ezan okunuyordu ki Hemit havuzda anasının cesedini gördü. Havuza daldı anacığını havuzdan Ali’nin yardımıyla çıkarttı.Ali’nin babası Hakkı Dayıda oradaydı teselli etmeye çalışıyorlardı Hemit’i.Ancak nafileydi Hemit anasının cansız bedenini kucağına aldı acı ve dehşet içerisinde eve geldiler. Havadan farkedilmiyordu ama Sevgi Ananın lastikleri havuzun kenarında ,siyah yazması havuzun yakınındaki erik ağacının dalına asılıydı.Belli ki Sevgi Ana oraya vardığında oturup son kez düşünmüş. Belki de bir an olsun vazgeçmişti ölümden, evladına dönüp susarak hayata tutunmaya devam edecekti. Lakin olayı bilenlerden de işitmesi kaçınılmazdı Hemit’in.Üstelik bu utançla nasıl yaşardı ki! Cesaretini toplamış canına kıymaktan vazgeçememişti. Anacığını sundurmanın üzerine yatırarak üzerine bir çarşaf örttü.Kamil anacığına sarılmış ‘’ana beni bırakma ,ben sensiz ne yaparım ana seni kurtaramadım ,benim güzel anam diye hıçkırarak ağlıyordu!’’
Irz düşmanı İsmail’in gençliğinden beri Sevgi Anada gözü vardı.Kendisine varmadı o çulsuz Şükrü’yü aldı diye sürekli Şükrü Amcaya eziyet ,eder köyde onunla insanların alış verişine engel olur babadan kalma birkaç dönüm araziyi elinden almaya çalışır, sürekli Şükrü Amcayı tehtit eder ekinlerine bahçesine zarar verdirirdi.Şükrü Amca kötü hastalıktan ölünce , oynaşı Ayten’e para verir Sevgi Anayı ayarlamasını istermiş.Sevgi Ana ilgilenmez her defasında ,Ayten kahpesini kovarmış.Hemit’e söylemez evladının başının belaya girmesinden korkarmış. Nitekim İsmail’in gözü Sevgi Anadaydı ,sürekli önünü keser takip eder ,Hemit olmadığında kapısına dahi dayanırdı.
Hemit anasının cenazesi evin orta yerindeyken dede yadigarı barabelliyi kaptığı gibi günün ilk ışıklarıyla büyük çınarın olduğu dere yatağına indi.İsmail orada tütün hasatı ardı işçilere bir şeyler söylüyordu. Hemit’i görünce telaşlandı ancak yapma dur etme demeye kalmadan Hemit İsmail’i alnının ortasından vurdu.Kadınlar korku çığlıklarıyla hepsi bir tarafa kaçıştılar.İsmail’in iki erkek kardeşi Hüseyin ile İshak sesi duyunca bağa koştular .
Hemit onları da orada hiç tereddüt etmeden vurdu.Ancak kendisi de omzundan yaralandı. Hepsi gebermeyi fazlasıyla haketmişti.Hemit o öfkeyle hasımlarının en büyük abileri Selami’yi de vuracaktı.Ancak Selami köyde değildi Erzincan’daydı.
Zağar Selami’de suçluydu kardeşlerinin taşkınlıklarına namussuzluklarına göz yumuyordu.O hışımla tekrar eve koştu Hemit, tüm köy ayağa kalkmıştı.Olup biteni herkes en başından biliyor ses çıkaramıyorlardı.Hakkı Dayı ve eşi çok üzgündü.Hem yetim hem öksüz kalan Kamil’i sarıp sarmaladılar.Fazla geçmeden Jandarma geldi.Hemit’i kelepçeleyip aldılar.O esnada Kamil parçalanıyor ‘’abimi getirmeyin anam da öldü abimi almayın ben tek başıma ne yaparım!’’diye ölüp ölüp diriliyordu.Hemit dönüp önce kardeşine ‘’güçlü ol dimdik ,sana ağlamak yakışmaz benim kardeşime ağlamak yakışmaz ,hem misketlerini unutmadım onları alıp geleceğim!’’Sonra da ’’Ali’ye anamın cenazesini kaldır gardaşlık, sundurmanın altında üç beş kuruş var onları al Kamil’e de cam misket almayı ihmal etme, kardeşim sana emanet !’’diye haykırdı! Üç kişiyi vursa da ardında güçlü bir hasım bırakan Hemit cezasını çekmek zorundaydı !
Bundan sonrası hiç kolay olmayacaktı ne Kamil ne de Hemit için. O yaz sonu Kamil okula başlayacaktı ancak okula gidemedi. Evlerinde tek başına arada, Ali abisinin gelip gitmesiyle ondan aldığı güçle yaşamaya çalışıyordu. Yaklaşık dört beş ay kadar kendi başına kaldı Kamil.Taki şehir meydanında Ali’ye Kamil’i soran Hemit’in ustası Berber Rıza duruma el koyana değin.Rıza Usta olanlara çok içerlemişti Hemit’i oğlu gibi severdi ;onun kardeşine emanetine sahip çıkmak boynunun borcuydu. Köye giderek kimsesiz çocuğu yanına aldı. Kamil Rıza Ustaya hem yardım ediyor bu vesileyle ,meslek öğreniyor hem de okula gidiyordu .Geceleri Rıza Ustanın ‘’Etme evlat gel bizimle kal Gönül Ananla yapayalnızız evimizi şenlet !’’diye ısrarlarına rağmen ,Kamil dükkanda kalmayı rica etti ustadan. E usta ne yapsın razı geldi içi çok rahat olmasa da! Dükkanda korkmuyordu Kamil, en azından sokak lambaları kara ateşliğin on misli ışığını yayıyordu içeriye hem tavan da akıtmıyordu birde anasıyla abisi olsaydı ,diye dizlerine sokulur ağlardı!Bazı geceler hayal miydi yoksa gerçek mi olduğunu anlayamadığı düşle hayal arası şeyler görürdü! Sanki sarı saçlı bir kız nergis topluyordu duvarlardan.Güneş gibi ana gibi sıcacıktı kucağı sarı kızın ,üstelik saçlarından köyünün ırmakları gibi şeffaf dereler akıyordu yüreğine serin serin…Gözlerini kapıyordu sarı kız açıyordu yine sarı kız!...
Rıza ustanın eşi Gönül Ana iyi bir hanımdı arada eve çağırıyorlar akşam yemeğini birlikte yiyorlar Kamil’e bi şekilde göz kulak oluyorlardı. Ali , Kamil’in selim ellerde olduğunu bilse de vicdanen rahat değildi. Kamil’e sahip çıkamadığı için içi içini yiyordu.Ne yapsın ,oda garipti köyde her şey Selami domuzunundu! Ailesini geçindirmek zorundaydı , Selami’nin hainliklerine istemese de boyun eğiyordu. Gizli saklı küçük çocuk o evde yapayalnız aylarca kalmıştı. Selami üç kardeşini toprağa koymanın nefretiyle iyice diş bilemişti Hemit’e ki ardında kalanların canını yakmaktan büyük haz alıyordu. Rıza Usta gelip Kamil’i alana kadar hiç kimsenin Kamil’e yardım etmesine izin vermiyor küçük çocuğun çeşmeden su almasına dahi engel oluyor çeşme başında Kamil’i gören çocuklara para vererek Kamil’in testisini kırmalarını onu dövmelerini tembihliyordu. Hiçbir çocuk onunla oyun oynamıyor onunla konuşmuyor onu gördüklerinde hırpalıyor üzerinde başında ne varsa yırtıyorlar Kamil’i çırılçıplak bırakarak alay ediyor rezil ediyorlardı.Kamil güçlü bir çocuktu ancak onca çocuğa karşı koyması henüz çocuk olduğu için çok zordu.Anasının mezarına giderken dahi ona zulmediyorlardı.Bir defasında mezarlıktan dönerken, Selami Ağa atı üzerine sürmüş Kamil yolun kenarındaki dikenliğe yuvarlamıştı. çocuğun feryatlarını duyan Hakkı Dayının yetişmesiyle dikenlikten ancak kurtulabilmişti.Her yeri kan içindeydi, her yerine dikenler batmış, ısırganlar etlerini kabar kabar şişirerek yakmıştı. Kamil bu olanlardan sonra evden dışarı çıkmıyordu.Ali geceleri gizlice Kamil’i kontrol ediyor yiyecek bir şey ancak getirebiliyordu. Birde Hemit’in sevdiği Fadime. Korkudan çırpınan yüreğine rağmen Kamil’e ekmek pişirir bir testi su getirirdi fırsat bulduğunda .
Ey gidi günler , Fadime’yle Hemit o zamanlar dere yukarı ağaçlık alanda buluşurlardı .Hemit’le birbirlerine sözleri vardı başkasını yar diye koynuna almayacaktı ikside. Hemit mapus damında gece gündüz anasını kardeşini bir de Fadime’sini düşünür gözyaşı dökerdi.
Ah !Gardaş ahhh‘’ben mapusta değilim mapus benim içimde!’’diye feryat ederdi.
Kan kokusuydu karışan ıstıraba .Doldurur doldurur içersin ,iç içebildiğin kadar bütün acılar artık ,senindi.Tütün bas sızına ,küf çek ciğerlerine ,mapus damıdır bu ey dost!Sus pus mosmor çatlamış yarık yarık dudaklarıyla fısıldar durur uykusuz gecelerinin içine.Sin sin kurutur ,sessiz sessiz çeker zulandan hasreti ,bir yaprak bile sallanmaz ufukta.‘’sahi ufuk var mıdır?!’’Hepsi hepsi ,üç adım ileri iki adım geri…
‘'Mapushane içinde volta vuramayirum aç kapiyi gardiyan! burda duramayirum , burda duramayirum oy!''‘'Gardaşum Kamil düşmanla neyler vuracaklarmiş gardaşumi sol yanumi oy!''aç! Kapiyi laf anlamaz gardiyan burda durmayirum , burda duramayirum oy oy! ''
‘'Helvacı bayirlari bana zulüm edeyi ah ! Geceleri rüyamda üstume üstume çökeyi aç !Diyurum gardiyan benum gardaşum uşacuktur uşacuk oy!''
Günlerden bir gün Fadime’den mektup geldi Hemit’e .Hemit sevinçle mektubu okurken başı öne düştü .Fadime’yi Karacaların Ahmet’e mi veriyorlar!..
Artık beni unut diyordu son satırında! Bütün gün ağladı durdu Hemit ,gece eskiyi andı ;Fadime’ye kırmızı fistan almıştı dişinden tırnağından arttırdığıyla.Ne çok yakışmıştı kara gözlü sevdiceğine kırmızı sonra ,anası fırına patates atardı yanına azık neyin, bakır sahanlarda az minzi soğuk ayran bolca tereyağ koyar ,Kamil çok seviyor diye kendisi hiç yemezdi.Fazla gelen yağı sütü pazarda satar eve erzak alır cici mamayı hiç ihmal etmezdi.
Ana yüreği ne yapsın ‘'bana dokunuyi uşağum siz yiyun'' derdi evlatlarına.
Güzeldi bembeyaz kadındı Sevgi Ana Şükrü Amcanın emanetiydi hasta yatağında oğlu Hemit’e! Düşünür düşünür çıldırırdı Hemit dört duvar arasında.
’'Devlet baba aç kapilari! benum dev yüreğum buralara sığamayi dar geliyi dar!‘’Helvacı patikasundan bizum eve koşup varsam anamı ahirda kınaliyi sağarken görsam gardaşcuğuma cam misketleruni versam oy!''
Kuş uçmaz ki mapushaneden cıvıltısı gelsin penceresi yok ki şafak söksün karanlık bir kodesin intihar yüklü matemiyle yumrukla dur feleğin kahpe dölünü , sabaha kadar ne yazar!Hemit sekiz sene sonra Karaoğlan’ın çıkarttığı afla serbest kaldı. Çıkar çıkmaz sevinçle evlerinin yolunu tuttu. Hasımların hepsi pusudaydı. Bir koşu varır Helvacı'ya ki bir de ne görsün! Evleri yağmalanmış talan olmuş kuş uçmaz kervan geçmez bir hal almış Kamil'in kara lastikleri ahırın önünde. Gardaşlığı Ali kıyıp söyleyememiş darda mapus damında diye Hemit'e üzerinden tam iki ay geçen olayı saklamış Hemit’ten .Rıza Ustanın yanında okuluna da giden Kamil lise son sınıftaydı ve dersleri çok iyiydi.Abisinin ve anasının istediği gibi okuyup büyük adam olacaktı. Epey serpilmiş olacaktı ki Rıza Ustayı zar zor ikna etmiş son bir yıldır köyde , evlerinde kalmaya başlamıştı. Tabi Selami ,Kamil’e tahammül edemiyor kanundan çekiniyor ama Kamil’i bi şekilde ortadan kaldırmayı planlıyordu.
Nitekim bir gece beraberindeki adamlarıyla evi basıp kurşun yağmuruna tuttular .Kamil silahına davrandığı gibi zar zor arka pencereden kendini karayemiş ağaçlarının altına atmış.Usulca ağaçların arkasına geçerek hasımlarını siper almış. Çatışmada Selami’nin beraberindeki adamlardan üç kişiyi devirmiş,ancak kendisini kevgire çeviren kahpe kurşunlarıyla olduğu yerde can vermiş. Bıyıkları henüz terlemiş on dört yaşında taze delikanlıya hiç acımamışlardı. Suçu ağanın adamlarından biri üstlendi Selami Ağaysa o gün bu gündür meydanda elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyormuş.
Omzunda ki kurşun yarası hiç böylesi yakmamıştı Hemit’i. Tek umudu tek tesellisi kardeşinin acısı öylesi kan gölüne çevirmişti ki yüreğini ,o kara gözlerinin beyazları kan saçıyordu. Dizleri üzerine düştü feryat figan pıhtı kusuyor kendini yerden yere vuruyordu.
‘'Oy!Anam garip babam yırtuk gömleğum odunsuz kışum başimuza geceleru yağan çatim oy!''
''hani! Nerde anam babam gardaşum, Kamil nerde köselu kundura getirdum ben ona
hani! Benum kara perçemlu gardaşcuğum nerde''‘'Oy dağlar oy yıkılasi teneşirlere gelesi Helvacı bayirlari!Oy !Kıraç yanuk bağlari dumanli başı kör sabahlari hani benum gardaşum nerde!''
Hemit’in feryatları karşı dağlarda yankılanıyordu.Fadime işitti sevdiğinin ağıtlarını ,dayanamayıp sevdiğinin yanına koşarken kader bu ya Hemit’le cilveleşirken suya düşüp akıntıya kapılan yazmasının akibeti gibi dereye düşen Fadime kafasını taşa çarpıp dere yatağında kayboldu.
Ali Hemit’i teselli etmeye çalışsa da Hemit ağıt yakıyor parçalanıyordu.’'varsun saçilsun cam misketler yerlere karam oy !Oğlum gardaşcuğum anam oy bahtsuz başum oy oy!''
Artık hepsini öldürmek şarttı. Barabelli azdı artık Helvacı'nın dağlarına, yüreğinde yanan volkan yeterdi topunu yok etmeye namertlerin .
Ali yalvarır ‘'etme gardaşluk gel gidelum buralardan''ancak söz dinletemez Hemite. Vakit ağlıyordu ayağa kalktı evlerine son bir kez baktı gözlerinden film şeridi gibi geçen yoksulluk günlerine anacığına babasına kardeşine gülümser gibi bir ifadeyle merhaba der gibi gözlerini sildi. Öfke nefret dolu kapkara gözbebeklerinde volkanlar patlıyordu.Gözleri adeta ateş saçıyordu. Kahveye koştu Selami Ağa yoktu , bağa koştu Selami Ağa oradaydı.Kader bu ya onu da bağda haklamak gerekliydi.Silahına davrandı ancak başaramadı gözü pek karaydı oracıkta indirdi Selami’yi.Sonra Selami’nin oğluna döndü çocuk küçüktü korkmuştu.Kıyamadı çocuğa . Hepsini vurmuştu küçük çocuğun günahı neydi ki!Arda kalan tek erkek olsa da sabiydi! Arkasını döndüğü esnada Selami’nin o küçük oğlu yerdeki silahı aldı ve Hemit’e doğrultu. Hemit’i sırtından vurdu.Hemit yaralandı. O acıyla aniden çocuğa döndü silahı çocuğa doğrulttu çocuk o anda korkudan altına kaçırmıştı.Hemit kıymadı ne de olsa sabiydi onu vursa da sabi!O mangal yüreğinde yanan közler ateşler içerisinde köklerine kadar onu yaksa da çocuğa kıyamadı. Onun mertliği yiğitliğiydi ya bu!
Silahını beline koydu ve Ali’nin yardımıyla olduğu yerden çabucak uzaklaşarak derenin karşına geçtiler.Ormanda epey ilerledikten ormanın derinliklerinde içi boş eski su deposuna saklandılar.Ali gömleğinden bir parça yırttı ve Hemit’in yarasını sardı.Jandarma peşlerindeydi. Hemit Ali’den son bir iyilik istedi.Rıza Ustaya gitmesini limanda babamın asker arkadaşı Ali Haydar’ı bulmasını ve bu gece Rusya’ya giden gemilerden biriyle kaçmasına yardım etmesini istedi.Ali çocukken ağaçtan düşünce onu komşu köydeki kırıkçıya kadar sırtında taşıyan kan kardeşine hayır diyemezdi.Hem şehir kızı Gülbin’le buluşmaya giderken akıtan damı onartmak için dört ay boyunca zorluklarla biriktirdiği parayı ona verdiği o günühiç unutmamıştı.Kızla buluşmaya giderken giyecek hiçbir şeyi yoktu şehirdeki konfeksiyondan çeket almışlardı kendisine ,ısrarlarına rağmen dinlemeyip üstüne kunduracıdan yepyeni gıcır gıcır köseli kundura. Nasıl gardaşlığını yarı yolda bıraksın.Yıllardır çektiği vicdan yükü altında yeterince ezmişti.Artık ne olursa olsun bu saatten sonra dönüş yoktu garaşlığını yarı yolda bırakamazdı.’’Dayan gardaşlık Rıza Ustayla Ali Haydar’ı bulup gemiyi ayarlayacağım. Hava kararır kararmaz çok beklemeden gelip seni alacağım !’’Dedi ve çabucak depodan çıktı, ters yönden ormanı geçerek dereye indi. Hemit ağrılar içerisindeydi ancak Kamil’in kanını yerde koymamış anasının intikamını almamın huzuru içerisinde olsa da Fadime’sinin ogün derede kaybolması kahrediyordu onu. Taşın üzerinde oturur türküler söylerdiler dere yukarı ormanlık alanda. Bir keresinde arı sokmuştu parmağını Fadime’nin çıkan kanı emerek zehrini almaya çalışırken Fadime eğilip yanağına bir öpücük kondurmuştu. O beyaz yanaklarında Hemit’in utançtan kırmızı laleler yanıyordu o günün hatırına adeta. Dereye yaklaşmıştı suda Fadime’siyle gölgesini görünce eğilip suyu öpmüştü. Hayal kurarlardı iki kız iki erkek çocukları olacaktı. Kızlar Sevgi Anaya benzesin oğlanlar sana derdi Fadime ;ben karayım çirkinim .Hemit gülerdi ay benim kara kızım elmasım ,gündüz gecenin yavrusudur deyince gülerdi Fadime kolunun altına alır öpmeye kıyamazdı gamzeli yanaklarından.Yarasından akan kanda gamzelenirdi Fadime’nin gülüşleri kesilirdi tüm sesler durulurdu vakit o zamanlar. Ormanın koynunda yaman delikanlı ağrı sızı içinde öylece kendinden geçti.Jandarma Dereye kapılıp kaybolduğunu düşündü Hemit’in çünkü izler dereden sonra kayboluyordu. Ali dereye girdikten sonra izleri kaybetmek için dere boyu epeyce sırtında taşımıştı Hemit’i.Sonrasında ormana girerek ilerlediler..Aramalar neticelenemişti.Hava iyice kararınca Ali gizlice ormana geldi.Hemit sayıklıyordu.Yanında morfin bazı ilaçlar da getirmişti..Kendine geldikten sonra sırtındaki kurşunu çakısının yardımıyla çıkarttı.Hemit acılar içerisinde su gibi olmuştu sonra bir iki saat morfinin etkisiyle uyudu.Rıza Usta ,Ali Haydar’la limanda bekliyordu.Rusya’ya giden bir yük gemisinde yakın bir dostunu ayarlamıştı Ali Haydar.Hemit kendine geldiğinde Rıza Ustanın ayarladığı diğer ilaçları da içerek depodan çıktılar.Zorlu bir mücadele sonrası limana vardılar.Dostlarıyla alel acele vedalaşarak apar topar gemiye bindi.Rıza Usta yine yapmıştı yapacağını üç be kuruşta olsa cebine bir şeyler sıkıştırmıştı.Gemi limadan uzaklaşınca içleri biraz da olsa rahatlamıştı.
Aradan uzun yıllar yıllar geçmiş Hemit’ten bir daha hiç haber alamamışlardı. Ali Gülbin’le evliliklerinden olan iki çocuğunu büyütüp mürüvvetlerini görmüş torun torba sahibi olmuş iyice yaşlanmıştı. Rıza Usta ise olayın ardından çok geçmeden hastalanıp rahmetli olmuştu.Ali arada çay ocağına gidiyor orada biraz vakit geçirip eve geliyordu. Sıcak bir yaz günüydü.Ali yine çay ocağındayken büyük torunu Murat aracıyla geldi.Yanında iki delikanlı, delikanlılar boylu poslu biri daha uzunca geniş omuzlu saçları alnına dökülmüş simsiyah iri gözleri gözlerinin berrak kar gibi beyazları ,diğeri daha orta boylu hilal kaşlı ak akçe iki yiğit oğlan.O an sanki kalbinden bir kuş havalanmıştı.Allah’ım yoksa bunlar Hemit ile Kamil’mi diye söylenirken çocuklar yarım Türkçesiyle Ali amca deyip ellerine sarıldılar.Murat ‘’dede tansiyon ilacını içtinmi !’’dedi .’’Evet oğul ne oluyor kim bu yiğitler!’’Dedi.O esnada arabadan iki kız indi.Kızlar dünyalar güzeli olacak ki herkes kızlara dönüp baktı.Kahvede fısıltılar herkes merakta.Kızlar kar tanesi gibi servi boylu simsiyah saçları belinde ,ay ışığı sanki yüzlerinde yanmış güneş adeta tenlerinden akıyordu.Kızlardan mavi gözlü ol
anın,dizlerinde çiçekli bir fistan ayaklarında tokalı terlikler terliklerin taşlarından yayılan ışık adeta günü kamaştırıyordu.Diğer kız siyah gözlü elinde asır bir çanta saçları omuzlarından akıyor sanki ipek böceği saçını okşayan rüzgarın yellelerinde doğum yapıyordu. Dede dedi Murat sana Rusya’dan bir mektup geldi.Yoksa Hemit’mi der demez fenalaştı.Yüzüne su çarptılar kendine gelince Hemit’in çocuklarının geldiğini anladı.Hasır çantalı olan kız çantasından mektubu çıkarttı ve Ali’ye verdi.
Mektup Hemit’tendi.Rusya’ya gittikten sonra çok zorluk çekmiş. Bir Türk işçinin yardımıyla bir köye gitmiş. İşçinin köyde ki Rus sevgilisinin yardımlarıyla kaçak olarak aylarca köyde bir ahırda kızın ve o Türk dostun yardımlarıyla yaşamış.Tamamiyle iyileşince bir çiftlikte çalışmaya başlamış. Orada bir Rus kızla evlenip köye yerleşmiş.Ve dört çocuğu olmuş.Bu mektubu ise ölmeden bir yıl önce yazmış.O gün bu gündür çocukları Ali’yi arıyormuş.Hemit ile Kamil yeniden dünya gelmiş gibi bir ışıyışla gökten nergis toplayan sarı saçlı kızlar yağmış Akçaabat’a.Dört kardeş babalarının vasiteti üzerine ait oldukları yere düzenlerini kurdular. Kesildi hıçkırıkları Helvacı Bayırlarının çınar yapraklarında açtı çehresi Fadime’nin göğsünden süzülüp akan yosunlarda harelendi türküler mavi yeşil .Sustu sesler mavi gözlerin harelerinde . Dindi geceleri dereden gelen çığlıkları sevdanın.Biri sevgi biri Fadime biri Hemit diğeri Kamil gökten dört elma düştü !Onlar erdiler muradına biz süzülelim umudun ak kanatlı denizlere akışına…
''Usare sayı 27''
Filiz Kalkışım Çolak
Kayıt Tarihi : 31.1.2022 20:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebrikler efendim
TÜM YORUMLAR (1)