Size geçmişte yaşanmış bir olayı alıntı yapacağım.
Yıllar önce, vefatından önce Elâzığ Akıl Hastanesi'nde yatan bir 'akıl hastası',
Allah'a yazdığı mektup ile 'akıllıyım' diyenlere ibretlik veren bir yalvarışı.
Elazığ Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’nde tedavi gören ve 1965 yılında vefat eden bir delinin(!) Allah'a yazdığı mektup;
ey yücelerin Yücesi
gurbete ve hasrete saldın
böylece fani ve hayali
görüntülerden kurtarıp
hakiki tecelline mazhar kıldın
Sana ulaştım
sevdana daldım
ben ki kutsi hasretinin divanesiyim
Sana sığındım
aşkına sarıldım
Sana geldim
ben gam ummanında çaresiz,
kimsesiz bir fakirim
yatağım çöl dikeni
kalbim sahranın çöl fırtınası
gözyaşım sebil-i derya
içtiğim su
narı cehennemden bir ateştir
ruhum aşık-ı Hüda’nın peresti
ey zerrelerden kürrelere
yerlerden göklere
bütün alemlerin Rabbi
ey cemadi, nebati, hayvani,
insani, ruhani ve nurani
her şeyin ve herkesin yegane sahibi
ey iman ve şuur ehli kalplerin
en yüce Tabibi
ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin
ve yaralı yüreklerin dert ortağı
ben biçare kulun
garipler garibi
hüzünlerin esiri
zulümlerin muzdaribi
öksüz ve yetim
Senden mülkü hakimiyet
şanü şöhret, malü servet talep etmedim
hayatıma huzur ve istikamet dilendim
bin kere tövbe ettim
ben Senden sadece Seni istedim
pahası elbet çok yüksektir
tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi
uğruna feda etmektir bilirim
Rabbim
elbet vardır hikmeti ki
bu kuluna
böyle zahmet çektirirsin
ben haşa itiraz değil
naz ederim amma
umarım
Sen bu niyazı kabul edersin
Rahmanım
beni hicrana saldın
ama yine de şükür
ya alim ve saygın kalıp
gafil ve riyakar olaydım
ya azgın ve zulümkar olaydım
ya sağlıklı sefalı kalıp
ahlaksız ve vicdansız olaydım
bu öyle
bir derdü bela ki
sabredenlerin vesile-i miracıdır
müminler firdevsin tacı
mücrimler rahmetin muhtacı
münkirler hikmetin icabı
sadık ve aşık ehli cehd adaletin ilacıdır
ey Rabbim
malum-u aliniz ve zaten yüce takdirinizdir ki
ne özenli-bezekli elbiselerle
gezdiğim bayramlarım oldu
ne onurlu ve huzurlu seyranlarım oldu
ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren
dostlarım ve hayranlarım oldu
lezzet ne imiş
izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım
ama şikayet şekavettir
bütün bu fani ve fena nimetlerin
asıl sahibi olan
Padişahlar Padişahını buldum
beni yoktan var ettin
iman ve hidayet buyurup
varlığından haberdar ettin
Sana sonsuz şükürler olsun
şimdi son dileğim
beni bir daha huzurundan
sonsuz nurundan ayırma
ne olursun beni
habib-i kibriya’nın aşkından
mahrum kılma
Rabbim
bu aciz kuluna yardım et
hem bu dünyada
hem öte dünyada
yalvarışlarımı döndürüp çevirme bana geri
düşürme umutsuzluğa günah işlemişlik yüzünden
umarım
bunları yazdım diye
bana darılmazsın
Zatından gayrıya
yalvarıp yakarmam
varsa bir günahım
affeyle
ya Rab
redfer
Kayıt Tarihi : 18.5.2024 02:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Allah, eşyada tecelli etmez. Eğer ederse, o dağ bile olsa anında yok olur ki, bu Musa Nebinin Allah'ı görmek istemesi üzerine aynen vuku bulmuştu ve Musa Nebi de dediklerine Tövbe etmişti.
Allah'a yaklaşmak isteyenler, onun Kur'anında verdiği misallerde olduğu gibi, bu işi farz amelleri yaparak gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Bunun neticesi de ancak Mahşerde belli olur. Bu netice vaki olmadan, "Ben ona ulaştım" demek yanlıştır.
Allah'a ulaşmanın yolu, onun rızasını kazanmakla mümkün olur ki, bu da,"Sevda" denen çok tehlikeli bir akıl ve ruh hastalığı ile mümkün değildir. Zira aklı olmayanın dini de yoktur. Bu manevi terakkinin tek yolu, Allah'ın emirlerine harfiyen uymak ve yasaklarından da tüm gücüyle kaçmaktır. Dahası: Hayatına hakim kıldığı cümle güzellikleri hem hal lisanıyla hem de kavl-i leyyin denen yumuşak bir üslupla etrafına tebliğ etmektir ki, Bunu da Rabbimiz bir çok suresinde bildirdiği gibi "Asr" ve "Tin" surelerinde de gayet net olarak ifade etmiştir.
Ha bir de "naz" meselesi de vardır ki, böyle bir amel tarzı peygamberlerde bile görülmemiştir. Bunu ihdas edenler tasavvuf denen felsefenin mucitleridir. Çünkü kulun hakkı ve haddi ancak Allah'a dua ve niyazdır.
Ayrıca: Bir insanın manevi terakkide muvaffak olabilmesi için, aile efradını ve dostlarını ihmal edip münzevi bir hayat tarzı sürmesine hiç gerek yoktur. Çünkü bu tür bir hayat tarzını hem Allah, hem de onun son peygamberi Muhammed -s.a.v- yasaklıyor.
hayırlı çalışmalar İlyas bey.
TÜM YORUMLAR (1)