Git Allah aşkına !
Bad-el harab-ül Basra…
Gelip de ne yapacaksın
Endülüs’ü yıktıktan sonra !
Bırak Allah aşkına !
Bir iki mevsim bu bahçe ekilmedi
Bir Allah’ın kulu da demedi ki
Yahu şuraya bir tane gül dikilmedi
Otlar fışkırdı
Sen yokken viraneye dönüyor duvarlar
Soğuk, donuk, boğuk…
Oysa
Pasta kokuları gelmeliydi mutfaktan
Delik bir tencere gibi gözlerin
Perdesiz bir ev gibi
Gözlerin gezgin
Gözlerin çiğ
Gözlerin cahil
Öfke var gözlerinde…
Senin en mümeyyiz vasfın
İnsanların ne dediklerini unutmayışın
Ateş var gözlerinde…
İçimde sana karşı bir şeyler çimleniyor
Sessiz sessiz, derinlerde
Demleniyor
Ya kürtajla kesip atmalıyım bu ırmağı;
Çocuk sen de gurbet ellerde
Dura dura durulacaksın
Sitemkâr hâlin, mâzi dillerde
Vura vura vurulacaksın
Bir daldan uçuver
Başka bir dala kon
İnecek var kaptan
Vefasız yollara son !
Çok defa başımı çarptım
Dizimi kanattım sayısız
Maskarası olurken zamanın…
Yıllar yılları kovalarken
Bir iki yıldız da düşmedi değil önüme…
Hayır diyemeyişimizin mi diyetiydi yakamızdan tutulup sürüklenişimiz?
Yakıp kavurmalı mıydı soğuğu istemeyişimiz?
‘Bundan olur,
şundan olur
Şiirleriniz, lütfen...