Şiirlere giriyoruz evet gireceğiz de diyen dillere
He kurban! Sen söyle, dinler yazarım elbette:
Ne de çabuk bu 'dönüşü yamanlık' behey kafir ayrılık
Oldum ki hemhal hız mı var ölçülebilecek
Duyguları durgunlaşır değirmenler dönmez hemicek
Bilmez miyim ki söylenenler buna mutaftır
Sevgilerle, saygılarla, özlemlerle memleketten
İpincecek, aha işte demincek…
Leziz çünkü şimdi Elazığın mastar dağı diyende
İri göğüslü kekliklermiş gubudak-gubudak diye
Dağa çalım atarlarmış da, hele de hele ki ama
Böyle diyelim de ne yaman akar çaylarımız, vay anaaa
Hayat çok güzelmiş be, bu havadan da
Duygularım yırtılasıymış biraz yaman hasrete hemi de
Şiirler yapa durma göre Şairler hırpalanmalı işte
Aha da hırpalandım şimdi seyreyle
Behey kafir ayrılık denilen benim şuheda göğsümdür
İri göğüs irininle yaslan oraya buraya, ama bana dayan
Rüyamdır düşüm, düşünler gerçeğim bu dilimde kayan
Öyle deliksiz uykuya dalıyorum ki bebek ruhuna şayan
Yanlışlıklar karışmaz boyutlarımda karışamaz boyutlar
Ortalığın karanlığına sesim gürül gürül akan ırmaklar
Ruhumun mesken tuttuğu diyardan nuruyla ışık saçar
Tarihlerin bağrından yüceliğe söndürülememiş ufuklar
Kalbimin açıklığına daha doğmamış ne güneşler doğar
İyi geceler dileğine unutsam da yorganı bana ne yazar
Geceni iyi tut
Yakanı iyi yırt
Behey kafir ayrılık!
Heyy be! Sıra dağlar ki!
Benim bağrımın dağında dağ yaşar
Benim dağımın şanına doğar aşklar
Benim dağımın şanında aşkım yanar
Behey şaşı sapıklar
Sapıklıkta şaşkınlaşmış şaşı gözlü ne dağı ne bağı anlar
Ama ağlar! Sesiyle dünya sapıklarının kulağında şaklar
Geçmiş karşısına
Gördüğüme ister inan ister inanma beni ırgalamaz
Bir de nazeninden şöyle şakkıdak şakkıdak oynar!
Eylül 2007
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 6.9.2007 15:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
'''yakamı hiç bırakmayan; bu kafir ayrılık. Seni de aşık sanıp! Yanlışlıkla sarmasın.''' Bir oyun bozanlık ettim… önünü ardını sildim, bu beyiti aldım… bana naziredir… endişe duyulmasın ki nazeninden hem de… içtenlikli gönül coşkusu emeği sadece…teşekkür ediyorum… ama benim coşkum taviz veren huyun varlığındaki serden bilmiyor, kaçık veren su damlasından bardağına hiç dolmadı, içmiyor… aslan sütü yudumlarım bazı bazı hem özgür hem hakim… şarap kırmızısıdır kokladığım gül, ufaktan ufaktan yudumlayarak içtiğim üzüm şerbetinin… Allah’ın sırrına akıl koşmam, Türküm, Türklüğümün şeffaflığıyla kucaklarım… sır verip ser vermeyenden farkı yok bende ser verip sır vermeyen arasında… sohbeti severim… dinlediğimi anlar, söylediğimi bilirim, güzel duygularıma duygu güzelliğini artılayan seçimlerim zevkimdir… eksileyeni o haliyle adlandırarak iade ederim… duruluğun dinlendirici hazzına tutkunum… günaydın sevgili dediğimdir sabahlar, kokusunu ışığıyla seviyorum… akşam edasını süzülen ışığıyla düşlerim, rüyalarıma rengini denetlemeyi tercih ederim hep… zaman dizginlenmiyor… o hep hür ve hürriyetin tek hakimi, o hep özgür ve özgürlüğün tek hakimi… boğuşmayı seviyorum kırlarda oynaşan çocuklar varmış ya, onlar gibi… acaba kır neymiş diye sormaya başladı mı çocuklarımız? Öyle mi? Oh oh ne güzel… daha var demek… sular? Akıyor mu ırmak, dolu mu göller, gözler dolu ha? Ne yazık… seve seve düşünüyorum…Sonsuz sevgiler herkese ve her şeye, henüz varoldukları haliyle, denilebilecek bir yaşam yaşanmış mı hiç? Tarih okuyor musunuz? Aman ne iyi, ne güzel… Dünya savaşlarının sayısı kaçtı? Aldıkları mal yetmedi mi? Vatan mal mı? Yoksa, vahşeti mi malları biliyorlar? İnsanlığı bu kadar seven İsviçre bir kantonu, Fransa bir dağ bölgesini verebilir mi Kürdistan diye? Veya Amerika? Kızılderililerden bir bölgeyi böyle açıklasa, canı sıkıldıkça vahşet mal sahipliğini coştursa kendi kucağında… Hortlattıklarını hiç olmazsa bir kez de sahiplenerek… oraya buraya sıvayarak değil! Yeter bu! Asırlar utanıyor varlığınızdan… İnsanlık değerlerinde böyle tepinmek yakışık almıyor... bu bir Soykırım hevesinin ilk basamağında son tüketişin varlığına azgınlaşmaktır... Bir insan topluluğu olarak, insanlıktan utanmak için zenginlik görmemişliği türetecek davar olmayı neden seçerler? Düşünürler, dahiler, bilginler ne kadar az, bu azınlıkla insanlığa hizmet, acaba çok mu ar sızlatıyor? Değerlenmez mi bu amaçta acıyan can olsun demeye? Soran yok mu hiç? Türkiye Büyük Meclisimiz var, 541 milletvekili, niye bir organ yok, Anayasa bakanlığı örneğin? İşsiz güçsüz laf etmek için mi aylıkları var, bu aylık ticaret güçleri için mi yoksa? Peki. Öyle olsun. Halk bu organı kurar… Onlar aylık alsın, halk organlaşsın doğayı koruma, vatanı koruma, değerlerini koruma derneklerine… Bedava hizmetçiliğini yapsın, hükümet de halkın hizmetçisiyim diye geçinip gitsinler öyle mi? peki. Öyle olsun. Halk ödevi sahiplenmeye örgütlenir… halkın da işsizi var, emeklisi var, milletvekillerinin hal varlığından ticaret yapma yeteneği olduğu farkıyla… Halk örgütlenmeyi bilmezse, hatta özellikle de hükümet çalışıyor olsa da, dernek ve ya denetlenme kurmayı bilmezse, bu devam eder… Allah da her şeyi bilir, görür, işitir… yarattım, yap işte ne biliyorsan demez… Her koyun kendi bacağından asılır… kaderini kendi hortlar çoğunlukla… ama, her çirkinin papucunda güzellik sürür, her kötülüğün ökçesindedir iyilik, her uykunun ayak ucundadır uyanış… Kromozomlar hep artı ve eksiler buluşmasıdır… Kimya öğretmenim duymasın bunu… ders ile bile oynayacak sahaları bulabilmeye üşenmeyecek kadar özgür ve güzelsin kara kızım… ben kara değildim ki, ama o verilen sevginin adıydı bu şirin kara… biliyor, bilmezlikten geliyordum, tatmaya doymuyordum ki… Örgütlenmek bilgiyi denetlemeyi öğretir, öğrenilip öğrenilmediğine bir sahadır… düşünmeyi dinç tutar, laf düşkünlüğüne fırsatçılık alanlarını daraltmaya asil bir beceri yeteneğine destektir… düşünmeyi seviyorum, seve seve düşünüyorum, incinme dahi bir olanak olmasın hassaslığıyla… elim yüreğimde, vicdanım kontrolümde, bakışım sol yanımdan, yüreğimin hizasından gökyüzüne bir besmele ki bu, güvenliğin güzelliği ile başlamak her adım atışa… Göktürk-Oğuztürk-Atatürk bu izlerde yol aldılar, hep öyle öğrettiler 5000 yıl boyunca… ama kaç öğrenenimiz, öğrendiğini ayakta tutabilen, içinde hep dinçliği okşamayı bilen kaç insanlığı sever olabildik ki? ... bunu edepsizler daha iyi yapıyor, sırmış sermiş nanelik mollalık papazlığıyla… onların hep papazlığı tutar… nadasa alınmış düşünceyle bir düşünür bakışında bu hoyratlar kıskıvraktır, kuzu kuzu aramızda geçinir giderler… amaç yaşam korumak, değil mi ki, ruhumuzu misafirliğinden yeryüzümüzde utandırmamak… hele ki usandırmamak… İçimin dostu eşsiz tek ruhum, seni öyle seviyorum ki, bana armağan olarak getirdiğin bu sevginin bütün sıcaklığıyla…İnsanlık değerleriyle mal vahşetliği hırlayanları kınamaya yegane güzelliğimsen sen...
TÜM YORUMLAR (1)