Begonvilin gözyaşları Şiiri - İlyas Kaplan

İlyas Kaplan
1379

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Begonvilin gözyaşları

günler geçiyor
domatesin kırmızısı, biberin yakışı
karpuzun serin gölgesi, muzun tropik fısıltısı
derme çatma tezgahlarda bir tanıdıklık buluyorum
tadı eksik, çeşidi az
ama yine de sarılıyorum
bu toprağın sunduğu her lokmaya

simit kokusu düşlüyorum
sıcak, taze
deniz kenarında çimlere uzanıp çay yudumluyorum
ama deniz yok burada
ne kokusu
ne vapuru
ne dumanı
ne dalgası

evde simit deniyorum
ellerim hamurda
ama yüreğim boğazın mavisinde kayboluyor
bu şehir artık yabancı değil bana
yollar tanıdık
ağaçlar eski bir dost
renk renk begonviller açıyor
şaşkın bir sevinçle

tozun, yağmurun, çileğin, mangonun mevsimini biliyorum
çocukların gözbebeklerinde dans eden gölgeleri
neşeleriyle , kahkahalarıyla
sevinç saçıyorlar etrafa
bir iyilik dokunsa birine
akrabası, komşusu koşuyor teşekkür etmeye

onları daha çok tanımak istiyorum
içimi ısıtıyor bir naber sözü
sanki bizden beklenen de bu
birbirimizin yaralarına merhem
ruhlarına ayna olmak

ama bir adam var içimde
defterlerine sarılmış
medeniyetin sönük yakamozlarını avuçlarında tutuyor
zamanın uçurumunda, şimşek gibi bir an
osmanlının ölgün korunda gençliğini yakmış
bir cinayet görmüş
çağdaşlaşma maskesiyle
geçmişin imhasını
mazinin reddiyle doğan yozlaşma sancısını
güzergahlarında gül kokuları
taze izler bırakmış bir medeniyetin
yok olmasını
göz göre göre

ama sofranın son kırıntılarına yetişmiş
bir sokağa bağdaş kurmuş çeşmesi
hat levhası, bakır tası
mermerde sürpriz bir hüznü
kubbesi gökyüzüne aşık hamamı
hüsn-i hatla kıskıvrak yakalanmış
bir mezar taşını

boğaziçinin kalbinde bodur minareli bir mescidi
suyun şırıltısında ebediyet fısıldayan bir sebili
şadırvanın altın köpüklü suları
ışığın dansıyla canlanan bir avluyu
küçük bir iskele kahvesini
ahşap bir konağı
kökleriyle geçmişe tutunan çınarı

hepsi
münzevi bir yara yüreğimde
tarih hazineleri kayboluyor tek tek
içimize ay doğuran güzellikler siliniyor
buna gönül nasıl razı olur ki

zamanın alevinden bir şeyler çalmak istercesine
ruhu tırmalıyor
her köşede bir parça var yitip giden
her günde bir uzvu kopan lale bahçesi
bir hatıra
bir ağıt
bir sükunet arayışı

begonvilin renkli gözyaşı
simidin özlemi
denizin mavi yasıyla iç içe
her çocuk gülüşünde
bir medeniyetin yakamozlarını topluyorum

kalbim, kaybolan çeşmelerin şırıltısında
şadırvanın altın sularında
ve bir portakalın kanayan hasretinde ağlıyor
ama ben hala
her sabah bu şehrin nabzında yeniden doğuyorum
ve bir deftere sarılıyorum
yitip gidenin yasını
yazıyorum
şehrin

her evin önünde bir ağaç
sanki hayata tutunan bir dua
ama akşam çökünce
karanlık bir bıçak gibi kesiyor her şeyi
lambalar yetersiz
bazı evlerde ne su var ne ışık
hayat, güneşin merhametine zincirlenmiş

saat dokuz, akşamın dikenli kollarında
odanın soğuğu sırtımda bir kefen
kucağımda bir yığın kırılmış düş
bir mülteci yürek gibi
yabancıyım
unuttum bu şehre ait olmadığımı
yoksa şehir mi unuttu beni
bir gölge gibi
havasının soluyorum şimdi
sis sanıyorum nefesimi
şehrin gözyaşlarını
yağmur

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 27.7.2025 02:45:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!