Bazı zamanlar bazı kokular unutulmaz!
Mesela çocuklukta bahçeli evlerin kapılarındaki hanımeli kokusu, annelerimizin tulumbalardan bakraçla taşıdığı suyla elde yıkadığı çamaşırların kalıp sabun kokusu, mahalle çocuklarına dağıtılan taze sıcacık kurabiye kokusu, ceplerinde köstekli saatleri başında kasketleriyle kaytan bıyıklı babalarımızın kahvehaneden döndüğünde üzerine sinen sigara kokusu.
Arkadaşımızın ben fazla aç değilim diyerek bölüp verdiği ekmek kokusu,
o müstakil evlerin avlularında oturup bir demli çayla kahkaha ve kederini paylaşan insanların samimiyet kokusu sonra...
Asfaltsız yollarda mangal gibi yürekleri olan, yardıma koşmaya hazır belki fakir ama gönül zenginliğinin ne olduğunu bilenlerin kokusu, sevgiliye elden gizli verilen mektupların kokusu, başı önde mahçup, saçları pelikli kızların kalbin gibi temiz ve saf diye başlayan hatıra defterlerinin kokusu.. Atlı arabalarda samanların içinde satılan salatalık kokusu, o sevginin, dostluğun, içtenliğin, doğallığın burnumuzu, yüreğimizi sızlatan, o eski yıllar deyip unutulmayan,
nerden esip geliyorsa bir anlık bir kokuyla hatırlanan zamanın kokusu..
Şimdi mi, şimdi her şey hormonlu...
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta