Bir bayram sabahıydı.
Gözlerimi, sabahın serinliğinde camilerden gelen, insana huzur veren sela sesleriyle açtım.
Her sene olduğu gibi kıyafetleri mi giydim cami yolunu tuttum. Camide namazımı kıldıktan sonra eve doğru ilerledim. Sokakta, ellerinde şekerleriyle, bir sağa bir sola koşuşan çocuklar dikkatimi çekti.
" Babam bana şeker verdi , hangimizin şekeri daha güzel, benim şekerim seninkinden daha güzel" gibi aralarında konuşmalar geçiyordu.
Bir an duraksadım. İçimde bir acı belirdi.
Gözlerimden aşağıya doğru yaşlar süzülmeye başladı. Gözyaşlarım beni rahatsız ediyordu.
Cebimden ; Yıllardır sakladığım babamdan bana hatıra kalan şekerleri çıkarttım. Kokladım, öptüm.
Herşey şekerle başlamış şekerle son bulmuştu.
Aradan uzun yıllar geçmişti ama ben herşeyi dün gibi hatırlıyordum.
Koskaca mazi canlandı gözümde.
Yine bir bayram sabahıydı.
Annem mutfakta yemek hazırlıyor, ev halkı bayramın verdiği neşeyle, huzurla evi toparlıyordu.
Babam kıyafetlerini giymiş özenle düzlediği, her bayramda giydiği ceketini, hâlâ ilk günkü gibi özenle düzlüyor, camiye gitmek için hazırlanıyordu.
Babam ay sonunu zor getirse de sırf benim mutluluğum için bana aldığı ayakkabımı, pantolonumu, kazağımı apar topar giydim sevinçle.
Henüz küçüktüm aklım ailemin maddi durumlarını anlamaya pek ermiyordu.
Babamla birlikte el ele tutuşup koyulduk cami yoluna.
Abdestlerimizi aldık namazlarımızı kıldık.
Komşularla, akrabalarla bir bir selamlaştık.
Eve geldiğimizde her sene olduğu gibi annem elinde bir kâse şeker ve kolonya ile karşılardı bizi.
Her sene aynı şeyleri yaşasakda bu bizim için vazgeçilmez bir mutluluktu.
Asla sıkılmazdık.
Babam ceketinin ceplerine şeker doldurur gördüğü çocukları sevindirmek için onlara şeker verirdi. Tabi buna bende dahildim.
Fakat ben en çok harçlık almayı severdim.
Akrabaları gezmeye koyulduk babamla. Evimize yakın olan amcamlara doğru ilerledik.
Amcamlara yaklaşınca evin önünde babasıyla birlikte oturan kuzenim dikkatimi çekti.
Babasının elini öptüğünü, babasının ona para verdiğini, çocuğun sevinçle yanımıza doğru koştuğunu gördüm.
Elindeki parayı sanki beni kıskandırmak için yapıyor muş gibi bana göstererek:
─ Bak babam bana harçlık verdi, dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim. Sesimi çıkartamadım bir süre.
Usulca mırıldanarak:
─ Benim babamda verir ne var bunda dedim.
Kıskanmadım değil aslında. Bende babamdan istemeliydim bu benim hakkımdı.
Amcamla babam evin önündeki sandalyelere oturmuş, sohbete koyulmuşlar, bardaktaki çaylarını yudumluyordu.
Babamın yanına usulca yanaştım.
Sabah camiye gitmeden önce öpmüştüm elini tekrar öpersem harçlık istediğimi anlayacağını umuyordum.
Elini aldım ellerimin arasına, öptüm, alnıma dokundurdum.
Babam harçlık istediğimi anlamış olmalı ki saçlarımı okşadı.
Ellerini ceplerine soktu bir arayış içinde para arıyordu, bense bir umutla bekliyordum.
Babam bir an duraksadı:
─ Oğlum parayı evde unuttum galiba eve gidince veririm, dedi.
İnat ettim.
─ Hayır baba, ben şimdi istiyorum.
Babamın yüzleri kızarmış yine bir arayış içinde ceplerini yokluyordu.
─ Oğlum al bak sana şeker vereyim, diyerek ceplerinden renkli renkli şekerler çıkardı.
─ Hayır istemiyorum deyip elindeki şekerleri yere attım ve hüzünlü bir şekilde uzaklaştım oradan.
Babam arkamdan seslenmekle yetinmişti.
Yolun kenarındaki banka oturdum, babamı bekliyordum.
Elindeki kağıt parasıyla kuzenim yanıma oturdu.
─ Hani harçlığın bende bakacağım, dedi.
Başımı yere eğdim.
─ Harçlık evdeymiş babam eve gidince verecek, bana söz verdi, demekle yetinebildim.
Kuzenim:
─ İyi o zaman ne güzel, diyerek uzaklaştı yanımdan.
Belki de babamı amcamın yanında küçük düşürmüştüm.
Ama bana ne bende harçlık istiyorum şeker istemiyorum. Şekeri ben ne yapayım... Herkesin babası çocuğuna harçlık verirken , benim babam niye vermez ki... Diyerek kendi kendime triplere giriyordum.
Bir süre sonra eve gitme vakti gelmişti babam amcamla vedalaştı. Benden tarafa yönelerek seslendi.
─ Hadi gidiyoruz.
Oturduğum yerden doğruldum evin yolunu tuttuk.
Yoldan karşıdan karşıya geçecektik, babam elimi tutmak istedi ben elimi cebime soktum, istemiyorum dercesine omuzumla işaret ettim.
Babam ısrar etti.
─ Hayır istemiyorum. Ben kendim geçebilirim karşıya, diyerek koştum yola.
Tam o sırada acı acı çalan bir araba kornası...
Neyin ne olduğunu anlayamamıştım.
Kendimi yolun kenarına itilmiş şekilde buldum, sağa sola bakındım.
Hayır olamaz, babam.
Babam kanlar içinde yerde yatıyordu. Ben ne yaptım. Babam Benim için canını tehlikeye atmıştı.
Ne yapmam gerekiyor bilmiyordum. Babama sımsıkı sarıldım, saçlarını okşadım. Babam deyip bağrıma bastım. Hıçkırarak ağlıyordum, yoldan geçenlerin yardımıyla babamı hastaneye kaldırdık.
Olayı duyan ailem feryat figan hastaneye koştular. Babamdan uzun bir süre haber alamadık. Vicdan azabı çekiyordum şimdi hiçbir şey gözümde değildi ne bir harçlık ne de bir çocukça davranış.
Babam benim için kendini arabanın önüne atmıştı.
Gözlerimden akan yaşa engel olamıyordum.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum hem de hiç utanmadan. Anlatamadığım bir acı vardı içimde. Gözlerim de canlanıyordu her şey.
Konuşamıyordum. Annem, ablalarım herkes bir köşede, yorgun bitkin bir halde, herkes çaresiz.
Keşke, keşke babam yerine her şey bana olsaydı, babam yerine ben olsaydım ameliyat masasında.
Doktorun sesiyle düşüncelerimi bir kenara bıraktım.
─ Yaralının yakınları siz misiniz?
─ Evet biziz. Ben oğluyum doktor, babam nasıl iyileşecek mi, iyi olacak değil mi? Bugün bayram babamla daha vakit geçiremedim ki ben.
─ Ben...
Ben nasıl diyeceğimi bilemiyorum.
─ Doktor bey bir şey söyleyin iyi olduğunu söyleyin.
─ Demem gereken şu ki, elimizden geleni yaptık, üzgünüm, başınız sağ olsun.
Koridorda bir çığlık koptu.
Annem, kardeşlerim kendilerinde değillerdi onlarda inanmıyordu.
─ Hayır olamaz. Ne diyorsun sen. Babam bırakmaz beni. Babam bırakıp gitmez bizi.
Elimle doktorun gömleğine sarıldım sanki tüm suç doktordaymış gibi.
Ayakta duracak mecalim kalmamıştı.
Yere yığıldım. Bir ölüm sessizliği çöktü etrafa
Babam evimizin çınarı, tek varlığım, sen ölemezsin, bu imkansız...
Ne yapacağımı bilmiyorum, yüreğim dayanmıyor. Nefes alamıyorum.
Tutunacak tek dalım olan babam artık yok.
Ben ne yapacağım kime sarılacağım, dertlerimi kime anlatacağım, zor günlerimde sırtımı kime yaslayacağım, ben sensiz ne yaparım babam.
Keşke, keşke senin sözünü dinleseydim çocukça girişimlerde bulunmasaydım.
Keşke verdiğin şekerleri yere atmak yerine ceplerime doldurup sevinçle gitseydim.
Babam lütfen geri gel öpülesi ellerini bir ömür öperim, verdiğin şekerleri bir ömür saklamazmıyım...
Sen gel ben şeker de istemiyorum sen yetersin bana. Bayramlık da istemiyorum sen yeter ki yanımda ol.
Lütfen gel bırakma beni...
Olayı duyan amcam bizi eve bırakmaya geldi.
Evin yolunu tuttuk, herkeste bir hüzün.
Ertesi gün köy mezarlığına babamı defnedecektik.
Sabah uyanınca yorgun gözlerle gökyüzüne baktım, hava kapalıydı gökyüzündeki durgunluk bizi daha da kötü etkiliyordu.
Herkes suskun, herkes dokunsan ağlayacak durumda, annem, kardeşlerim kendilerini zor tutuyor, ben gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum.
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyordum.
Tüm akrabalar, komşular babamı defnetmek için mezarlığa doğru ilerledik.
Ben son kez sarıldım babama, bırakmak istemiyordum ama amcam elimden tutarak beni babamdan uzaklaştırdı. Sesimi çıkartamadım.
Babamı defnettikten sonra amcam beni eve bırakacaktı önce amcamlara uğradık amcamın oğlu da bizle beraberdi. Amcam, oğlunu eve bıraktı.
O sırada, babamın oturduğu sandalyenin önünde ki, yere dökülen şekerler dikkatimi çekti. Koştum hepsini doldurdum ceplerime bir ömür saklayacaktım, bana kalan tek hatıra onlardı belki de...
"O günden beri nerde baba oğul görsem, yüreğimde acı hissederim, gözlerimden yaşlar dökülür, bunları hatırlarım... "
Abdulsamet Su
Kayıt Tarihi : 27.11.2020 21:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!