BAŞARI ŞİİRLERİ

BAŞARI ŞİİRLERİ

İzzettin Dönmez

Daha yeni geliyorum akından,
Sırtım da okumla yayım var benim!
Yarışları izliyorum yakından;
Küheylan olacak tayım var benim!

Gece gündüz durmadan hep çalıştım,
Engel denen zorluklara alıştım,
..

Devamını Oku
Hayrettin Taylan

biricik şirin öğrencimin doğum gününe ithaf


Bilginin atlasında sen geleceğin yemyeşil yıldızıydın özünle
Aynalar anlatır güzelliğini tüm mevsimler özetler seni
Narin bir pınar akar sonsuza kadar yüreğinin bembeyazlarında
Umudun yağmuru olursun nadasa kalan başarılarda
..

Devamını Oku
Kazim Öztürk 2


Tekbir!

Tekbirle doğuyoruz, onunla öleceğiz,
Tevhit Allah’ın sözü, tek "Bir"de kalacağız,
“La”ları kovuyoruz, "illa"yı bulacağız,
Tevhit kulluğun özü, tek "Bir"de kalacağız!
..

Devamını Oku
Naim Yalnız

Sayın Veliler,Değerli Meslektaşlarım ve Sevgili Öğrenciler;

Şiirle ilgilenen bir öğretmen olarak,öğrenciler için en güzel eğitim prog
ramı olan 'BELİRLİ GÜNLER ve HAFTALAR'la da ilgili şiirler yazmaya ça
lıştım.Bunlardan bir kısmını,emekli olmadan önce; eşim,ben ve bazı öğretmen
arkadaşlarımız,ait oldukları konuların işlenmeleri sırasında,öğrencilerimize zevkle okuttuk.
Bunları,kendilerine şükran duygularımla dolu olduğum,bazı değerli mes
..

Devamını Oku
Suat Tutak

Şair, Gazeteci ve Yazar Suat Tutak; 7 Eylül 1945 günü Aydın ili, Söke ilçesinde doğdu. Babası Davut Tutak, 93 Harbi Kafkas Muhacirlerindendir. Üçü erkek, ikisi kız kardeşin en küçüğüdür. Babası Davut, Kurtuluş Savaşı’nda kendi atı ve silahı ile gönüllü olarak Kuvay-ı Milliye’ye katılıp, Afyon Cephesi İLKKURŞUN denilen mevkide yaralanan, bir Kurtuluş Savaşı Gazisi’dir. 1313 tevellütlüdür. İbrahim ve İdris amcası Çanakkale’ye gönüllü olarak gidip savaşa katılmış, İbrahim amcası şehit olup orada kalmış, İdris amcası da Çanakkale’de kalıp ne olduğu bilinmeyen, kayıp askerlerdendir. Annesi Zehra ise ev hanımıdır. Annesi 1958 yılında vefat eden şair, on iki yaşında anneden öksüz kalıp büyümüş, babası Davut ise, Şairin askere gitmesinden yirmi gün önce, 6 Mart 1965 tarihinde vefat etmiş, yirmi gün sonra da şair Suat, öksüz ve yetim olarak askere gitmiştir.
Suat Tutak; İlk, Orta ve Söke Akşam Ticaret Lisesi’ni ilçesi olan, Söke’de bitirmiş, Eskişehir Anadolu Üniversitesi (AÖF) İşletme Bölümü 2. sınıftan öğrenimine ara vermiştir. Ekonomik nedenler sebebiyle, çocuklarının Lise ve üniversite çağı gelmesi nedeniyle okula ve öğrenimine son vermek zorunda kalmıştır. Şairin; A. Mustafa, H.Taner, Melek, Muharrem ve Murat adlarında ikisi bekar, H.Taner evli olmak üzere beş çocuğu vardır.
Suat Tutak; yaşamında Edebiyata, kültür ve sanata çok önem vermiş, 1960 yılından buyana edebiyatın her dalında diyebileceğimiz, çeşitli eserler vermiştir. Ayrıca Tiyatro oyun yazarlığı, Sinema senaryosu çalışmaları, amatörce yağlı boya resim çalışmalarını sürdürmüştür. Resim dalında da 2’lik Ödülü gibi aldığı ödülleri vardır. 657 Sayılı Devlet Memuru emeklisidir. Söke Belediyesi’nden 1993 yılı Mart ayında emekli olmuştur.
Suat Tutak’ın 1980 yılında ilk şiir kitabı olan, “SEVGİ BAAHÇESİ” yayınlanmış, elinde mevcudu kalmamış, tükenmiştir. İkinci baskısını planlamaktadır. 1998 yılında da ikinci şiir kitabı olan “CANIMSIN TÜRKİYE’M “ adlı kitabı yayınlanmıştır.Ondan da elin de çok az sayıda kalmıştır. Şair Suat; bilgisayarda hazırlayıp ciltleterek, birer örnek şeklinde elinde bulundurduğu, ekonomik nedenlerle baskısını yaptıramadığı, “BAZEN AĞLAMAK GEREKİR “ adlı ro-manı, “YAŞAM TÜNELLERİ “ adlı öykü kitabı, on beş öyküden oluşmaktadır. “ANILARLA SÖYLEŞİ “ adlı ikinci öykü kitabı, “ŞİİR KÜLLİYATIM” Cilt-1 adlı tüm şiirlerini içinde toplayacak olan ve 3 cilt olacak olan DİVANI, “ GÖNÜL ÇİLESİ “ adlı şiir kitabı, “SEVGİYE ÖMÜR VERDİM” adlı şiir kitabı, “GÖNLÜMDEKİ ÇİĞ DAMLALARI” adlı şiir kitabı, “ZAMANA TUTUNMAK “ adlı şiir kitabı, GÜL YAPRAĞINDA AŞKI YAŞAMAK” şiir kitabı ve “HAYAT BÖYLE BİR ŞEY (Her son başlangıçtır) adlı Tiyatro oyunu,
“BİR BAŞKADIR ŞİİRDE YAŞAMAK” daha nice şiir ve şarkı sözü kitapları basıma hazır olarak beklemektedir. Ekonomik ortam doğdukça bu kitaplar basılıp, okuyucusuyla buluşacak-tır.
Şair Suat Tutak; bu sürekli üreticiliği yanı sıra Söke kentinde bu güne kadar yapılan kültür ve sanat etkinliklerine katılmayı, vazgeçilmez bir görev sayıp katılmış, çok sayıda şilt, başarı ödülleri, çok sayıda teşekkür ve takdir belgeleri almıştır.Bu çalışmaların yanında 1967 yılında Söke’de Amatör bir Şehir Tiyatrosu kurmuş, Hababam Sınıfı oyununu sahneye koymuş, oyunda kendisi de küçük bir rol almıştır. 1992 yılında Söke Hacı Halil Paşa Halk Kütüphanesi Koruma Derneğine bağlı olarak SÖKE BEŞPARMAK Kültür ve Sanat Dergisi’nin yaşama girmesinde kurucu olarak büyük emeği vardır. Ardından; 2001 yılında Söke Şairler ve Yazarlar Derneği’nin kuruluşuna yine Kurucu üye olarak katılıp, yönetiminde görev amış, halen bu derneğin Yönetim Kurulu Başkan, 2008 yılında Dernek yönetimini genç arkadaşlarına bir genel kurulla devretmiş, şuan o derneğin ONURSAL BAŞKANI olarak danışmanlığını yapmaktadır. Dernek kuruluşundan bir yıl sonra 2002 yılı Eylül ayında, Söke SARIZEYBEK Edebiyat, Kültür, Sanat ve Turizm Dergisi’ni yayın hayatına sunmuştur.
1990’lı yılların ikinci yarısında Söke TV.de bir süre Haber Editörlüğü, YENİ SÖKE Gazetesi’nde de Haber Müdürlüğü yapmış, Gazeteci-Yazar-Öykü ustası Abdullah Ziya KABAK ile birlikte, Söke Esnafın Sesi Gazetesini kurup, yine ekonomik nedenlerle merhum Mehmet Ali AKKAR’I gazete sahibi olmaya ikna etmiş, kendisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü, Abdullah Ziya KABAK da, Genel yayın Yönetmeni ve kurucu üye olarak kalmışlardır. Daha sonra Mehmet Ali AKKAR’IN ölümü ile gazetenin yayınına mirasçılarınca son verilmiştir.
..

Devamını Oku
Rıdvan Yamuç

Dağ, taş tapulu
Yer, gök dualı
Yazışmalar kurallı
İmzalar okkalı

Karizma sarsılmıyor
Görevden taviz verilmiyor
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

87]Beceriksiz siyasetlerin, bu türden kendisini oyalar olacaktan ve gelecekteki toplum -halk çatışmasının temeli olacaktan olan tutumların ziyanı ile meşgul olacaktılar. 'Halk her şeyin üstündedir' denmek yerine, halk için bir şeyler yaparak, 'halka hizmeti her şeyin üstünde tutması gerekirken'; bu tür boş söylemlerle 'halkın aldatılan memnuniyeti' adına, 'halk avcılığına' çıkacaklardı. İşlerine gelen noktalarda, halkın onay kolaycılığına gidilecektiler. Bunun adı, çok partili demokrasiye geçişti! Ya da demokrasi denemeleri idi! Demokrasi denemelerinin söylemleri kötü bir başlangıçtı, ama kendisi iyi bir kulvardı. Bu tecrübeler içerisinde saman alevi gibi parlamalar da var edilecekti.

Maşallah! 1950'lerdeki çok partili hayata adım atışın yarışma konusu ve malzemesi, yine dinler ve inançtı. 1924 ve sonrasındaki siyasi partilerin kendilerine yer edinebilmek için kullanacakları siyasi argümanli tüm malzemelerinin ne olacağını bir tahmin edin bakalım! O günler içinde, karşılarında, kendilerinin, kıyası kabili zor olan, çetin bir gerçeklik vardı. Bundandır ki, kraldan çok kralcı, Atatürk'ten çok Atatürkçü olunamayacağına göre, Atatürk'ten çok çağdaş icraatlar konamayacağına göre, ne yapılabilirdi?

Terakkiperver parti, Kazım Kara Bekir, Ali Fuat Paşa, Rauf Orbay, Adnan Adıvar gibi ünlü ve pek değerli, yurtsever ve Atatürk'ün silah arkadaşlarınca kurulmuştu. İlkeleri Ulusal egemenci, liberal ve inançlara saygılı! Merkeziyetçi, özgürlükçü toplumsal yapılaşmanın ağır ağır yapılmasından yananlık gibi ilkeleri vardı.

Zaten toplum dışında olan ve halk içinde bulunan inançlara saygısız olmak gibi hiçbir temel nedeniniz yoktur. Ta ki, inançları toplumun işine katmayana değin. İnançlar halka ait konunun alanıdır. Bu tür söylemler inançlara saygılı ya da saygısız olmak gibi söylemler siyasi parti tüzüğünde geçmemeli idi. Halbuki demokrasi, 'inanca değin otoritenin' içinde hiç olmatışı. Bu nedenledir ki inanca değin otoritenin toplumdan ötelenmesi ile ancak demokrasi elde edilmiştir. Bu da 58. bölümde tartışılan laikliğin unsurudur.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

96] Yani, sözüm ona Atatürkler (!) bu gün Atatürkü Atatürk yapan olgulara karşı çıkanlardı! Yani sizi siz (lider) yapacak tutumlara karşı oluş, nasıl Atatürklük olurdu, anlayabilene aşk olsundu! Yine de, buna rağmen, bu tarihi değerlerin, tutumca özelliklerini kendimizce belirtelim. Bu belirtmem sırf bir fikir olsun diyerekten olacak. Ve bilimsel metotça olacak bir kıyasını burada, kıyaslama bilinci ile bir zihni tecrübe olsun diye pekiştirmeli, vurgulamalıyım. Bunlar bile Atatürk olurdu denişle afaki olaraktan kimse Atatürk olunamayacağına göre, süreç sel (sürce değin- sürece ilişkin- süreç boyunca) zorunlu bir gerçeklenmenin seleksiyonel yol haritasına bakmak, gerekecektir.

Bunlardan özellikle iki tanesinin ve, diğer adı anılmayan muhteremlerin de, kurtuluş savaşında emekleri çok büyük ve yadsınmazdır. Şöyle veya böyle, Atanın yanındadırlar ve Atanın azimliliğini ortaya çıkarmışlardır. Bu çok önemli katkınlığı sağlayan seçkin, değerli isimdirler. Bütüncül emeğin, parçalı oluşu bilgisi ile (zorunlu davranışıyla) tarihi konumludurlar.

Liderin bu tarihi misyon ve konumları, o düzleme değin koordinat ve satıhçı noktasal yer aşamasındaki bulunuşları ile başlamıştır. Bu noktasal konumların koordine hareketi, bölgesel aşamaya doğru girişmiştir. Başarılar oradan da, sizi alıp zorunlu olaraktan ulusal aşamaya götüren parça unsurların başarı dehalarıdırlar. İşte karıştırılan da budur. Parçalı emeğin mükemmel bir uygulayıcısı olan her hangi bir durumu, genel durumun egemeni yapmanın yanılgısıdır, bu karıştırılan bilmezlik.

Örneğin; bir bilgi sayar da, yığınlarca parçalı üniter işlevle menin organizasyonu ile bilgisayar işlevi dediğimiz durumu, ortaya koyar. Bilgi sayar işlevi hiçbir parçanın tek kendisinin sahipleneceği, ya da bu, bilgisayar işlevinde kendisinin dahlinin olmadığını söyleyebileceği bir şey değildir. Örneğin bir bilgisayar içinde burada çok önemli bir parça işlev olan ram bellek veya hard diskin, parçalı olan ve kendilerine özgü olan özel işlemlerini: bu tam bir tüm bilgisayar işlemidir deyişle bir iddia ortaya koyan birisi, hayli çuvallamış olmanın ötesinde; aklı ile yokluğunu karıştırmış da olur.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

76]Mükemmellik algısı, hata ve kusurların içinde girişecek bir duygu doğmasıdır. Gelecek halin adım adım oluşturulması ile ancak olasıdır. Değilse mükemmellik geleceği bilir olmak, ona uygun şablonlar var edebilmek değildir. Böylesi şabloncu mantıkla bakıp, Atatürk'ten için, şunları bunları yapamadı diye; bir hukukçu, bir filozof, bir toplum mühendisi vs gibi görüp; bir yığın maharetleri ondan bekler olmanın mantığı ile yargılamak, tam bir bilmezliktir, insafsızlıktır. O günün mevcut bilimsel donanımlı kadrolarının, süreçsel akışında, bu güzellik çıkmıştır.

Eleştiren (güya aydın) ile, eleştirilir (Atatürk) olan ikiliden birisi (Atatürk) kendisini Dünya'ya tanıtmış; kendisinden söz ettiren bir eylemselliktir. Diğer laf simsarları ise güncel seyir içinde, korunmacı himayelerle; televizyonlara çıkarılır olan kimselerdir. Ya da has bel kader şekilde erkte olmasalar; insanlar onların yaşayıp yaşamadıklarını dahi bilinemeyecekleri denli, tek kale oynayan, sıradan bir akademik, alelelade vaka yaşamsallık dırlar. İşte bundandır ki, bir eleştirinin eleştiri olbilmesi için, farklı düzlem de, denkliklerle, ama aynı paralellikte benzerlikleri içerir olmasıyla haklılık kazanacaktır. Değilse, şairin dediği gibi: 'Hey ağalar zaman azdı/Düşmüşe il üşer oldu/ Küllükte yatan eşek/ Koçla yarışır oldu' (Gevheri)

Eleştirellik, söz gelimi aynı zaman dilimi içindeki ve benzer koşullarını yaşamış olan dünya çapındaki kişilerle, Atatürk kıyaslanarak, yanılgı ve yanlışları ortaya konabilirdi. Değilse Atatürk zamanındaki günceliğin rutin, muhtemel olası yol kazaları haksızlıklarını ve kimi kez olmuş hukuksuzluklarını, bu günün gözlüğü ile bakıp yargılamak, bundan kendi başarısızlıklarınıza da, zımnen dayanaklar çıkarmak olmamalıdır!

Haklı olabilmeniz için eleştirmek için Atatürk gibi vatan kurtarmanız, devlet inşa etmeniz de, gerekmez. Sadece anınızda ve alanınıza ilişkin sözü dinlenir olmanız, yeterlidir. Alanınıza ilişkin, ülkenin geçmişte veya günümüzde yapması gerekişte yapılaşamamış olduğu, ya da aksak yapılaşmış olduğu, yenileştirmelerini; eleştiriler içinde söylersiniz. Ama bunları da nedenleri ile belirtirsiniz.
..

Devamını Oku
Müfit Aksakal

Tüm dünya çocukları,
Gelin birlik olalım.
Tüm kaygılardan uzak,
Yeni dünya kuralım.

Dünya bizim olunca,
Savaşlar olmayacak.
..

Devamını Oku
Abidin Kırkoç

Seni çok sevdim söz etmem bile, büyük başarı
Gönlüm deli dolu, çoçuktan daha çok haşarı
Bak yeni vurdu seven kalbim, aşkını dışarı
Ben senin gibi öyle çok sevmeyi bilemem ki

Sevgiler kalbe sunulur, anlaşılmayı bekler
Duygular acılar, gönülden paylaşılmayı bekler
..

Devamını Oku
Mehmet Aslan

Liseli yıllarım kaldı mazide, pişmanım boşa geçtiğine,
Sende boşa geçirme, güvenme sakın gençliğine,
Baban cebinde bugün, güvenme onun zenginliğine,
Yarın göçüp giderse, muhtaç olursun onun meteliğine.

Dünya teknoloji yarışında, sizler pembe rüyada,
En geri kalmışları bile, bizden ileridir Dünya’da,
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Beyni çökmüş zekâdan da bir takım yetenek gerilemesi ve körleşmesi olur. Yani zekâyı değil ama bugünkü yaşar olduğumuz öznelliklerin pek çoğunu bulamayacaktık. Beynin çöküşüyle zekânın kazandığı büyük ivme kaybolacaktı. Bu ivmeleyiciden biri olan beynin çabuk girişmesini sağlayan sinaps bağlarla ağ şebekesini sağlar olması ortaya çıkmayacaktı. Sistemin pek çok işlev gen üniter zekâ ağlarıyla haberleşenlik oluşması belki hiç mümkün olmayacaktı. Tarih içindeki zekânın ağır aksak gelişmesi, beyinin sürece girmesi ile ve zekânın beyinle ilişkileşmesiyle, oldukça sürat kat etmiş ve yepyeni bir düzlem kazanmıştır.

Yani sizin çıplak ayağınız, siz farkında olun ya da olmayın, bir ayakkabı türevi korunmayı size bir ihtiyaç olarak ortaya kor. Gide gide bu duyum sizde karşılıklı etkileşimin bir zorunluluğu olarak belirmesiyle içteki biyolojik konumlanma eğilimleşmesini ve ruhsal duygusal kaygı ve tedirginlikleri ortaya çıkarır. Bu bir zorunlu girişmenin sonucu yansılaşmalardır.

Biyoloji bu ihtiyacın etkisini nasırlaşma ile deri kalınlaşmaları, pul, tırnak gibi tepkisel cevaplarını, eşdeyişle, seçme ayıklama ilkesinin sınama yanılma metotlarını ortaya koyacaktır. Bu tür ağır aksak zekâ belirmeleri, tarihin beli döneminde insanda beynin, gide gide ortaya çıkan işlevleşmesiyle ak madde, boz madde konumlaşma eğimleşmesinin girişmesi ile bu günkü ayakkabı düzenli zekâsını ortaya koymuştur.

Yani ayakkabı olduğu için ihtiyacınız yoktur. İhtiyacınız olduğu için ayakkabı vardır. İhtiyacınız zorunlu bir iç dış girişmesiyle, etkileşen; etki tepki belirmesidir. Böylece ayağınız ve ayakkabınız etkileşen, sınırlı girişmelerini ortaya koyarlar. Ayakkabıyı oluşturma eğilimi, ilişkin biyolojik düzlem süreçleriyle ve toplumsal düzlemin girişmesi ile giyinişin ortaya çıkması (zekâ) bambaşka bir süreç durumun girişmesiyle olmuştur. Bu da toplumla olmuştur. Toplumla zekâ da, ayakkabı da, ayyuka olmuş bir üretimdir.
..

Devamını Oku
Muharrem Üzümlü

Sevgi ve duygu


Gönül,sen sevgiden başka bir şey bilmez misin.
Sevgi hamuruyla mı,yoğrulmuş bu duyguların.
Sevgiden başka söz söylemez,şiir yazmaz mısın.
Hep sevgiye mi düşler,sevgiliye mi hayal edersin.
..

Devamını Oku
Kemal Tekir

Başarı Adımları
Oku,düşün,uygula,
Araştır ve sorgula.
Sonunda var karara,
Kararını geçir hayata.

Çalış sen de, çabala,
..

Devamını Oku
Ozan Efe

uygarlık ışık değil
sömürülmek içinse
yurt sevgisine meğil
dürülmek üzereyse

yürek seste duyulmaz
saza söze koyulmaz
..

Devamını Oku
Muharrem Üzümlü

Yeniden başlayacağım


Yaşananlar ezip şevkimi kırsa da,
Kendimi çok bitkin hissetsem de,
Başarı benden sürekli uzaklaşsa da,
Hatalar sürekli bana zarar verse de,
..

Devamını Oku
Âşık Enver Gürkani

Yangın çıkmış idi ormanda
Fare kurtulmayı başardı
Aslan ise yandı kül oldu
Çünkü o etmişti baş ardı

Demektir ki cüsse değil de
Akıl kazanıyor başarı
..

Devamını Oku
Rıdvan Yamuç

Hamurlar başında bir genç
Çalışıyor sabahlara dek
Milim milim ekmek tartıyor
santim santim rafa diziyor

Okuma aşkıyla yanıp tutuşuyor
Hedefi belirliyor, teşekkürleri topluyor
..

Devamını Oku
Müfit Aksakal

Dünya savaşlarında,
Binlerce insan öldü.
Kentler yandı,yıkıldı,
Her yan yetimle doldu.

Acılar bitmiyordu.
İnsanlar çaresizdi.
..

Devamını Oku