Bilinen insanlık tarihi, MÖ 50.000 yılına kadar uzanır. Bu tarih sürecinde çok zaman, iz bırakan topraklarda, aslında çok farklı değil, birbirine benzeyen yapı çalışmaları, basit araç gereçleri, çanak çömleklerle doludur. Kıt akılda, tutuculuk, hep ayniyet bağlılığın bir sonucu olarak çıkmıştır.İnsan iradesiyle yazılan öğretilerin, asırlar geçmesine rağmen topluluklarında, anılan akım ve cemaat çizgilerinde, bugün de sözcülüğüne soyunulması, ne talihsiz bir devamlılıktır.Kendisini ve kimliğini özgürce ifade edemeyen dünya insanı, güneşin ısıtmadığı yarınlarını ancak, barışa değin; düşünen insanı varedebilmesiyle yaşatabilir.Gökmen Y.Erdem
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
'Kendisini ve kimliğini özgürce ifade edemeyen dünya insanı, güneşin ısıtmadığı yarınlarını ancak, barışa değin; düşünen insanı varedebilmesiyle yaşatabilir.''Böyle düşünen insanların çoğunlukta olması dileğimle...'
Kendisini ve kimliğini özgürce ifade edemeyen dünya insanı, güneşin ısıtmadığı yarınlarını ancak, barışa değin; düşünen insanı varedebilmesiyle yaşatabilir.
Çok haklısınız dost ama ne yazık ki böyle düşünmeyen milyonlarca insan var Saygılarımla
Kaleminiz daima yazsın,
Harika yazıyorsunuz.
Lütfen tebriklerimi kabul edin.
Haaa unutmadan Yeni Yılda
Bir el tavlaya nedersiniz?
H:D Kumsalında ::))
Selam ve sevgilerimle
Kıymetli Şair'im;
Varoluşımuzda her kavram, karşıtı ile anlaşılır, tanımlanır.
Güzellik/çirkinlikle, iyi/kötüyle, barış/savaşla ve ekmek ise açlıkla yer bulur zihinlerde.
İnsanoğlunun özündeki sevgi ne kadar fazla olursa ve beyni ne kadar iyi çalışırsa, o denli başarı elde ederdi hazırcılık olmasa.
Daha iyisini keşfetmek yerine kolaycılığa kaçınca, başımıza daha ne musibetler getireceğiz kimbilir...
Ders almayı bilmiş olaydık geçmişimizden ve bizden öncekilerin tecrübelerinden, sanırım çok daha yaşanacak dünye bırakırdık bizden sonrakilere de.
Hiçbirşey için geç kalınmış değildir çok vakit kaybedilmiş olunsa bile, hiç değilse bundan sonra taze tutalım umutlarımızı ve çalıştıralım uykucu beyinlerimizde, neslimiz âh etmesin bizlere bu teknolojide, bilimin gelişiminde.
Önce kendimizle barışık olmayı öğrenmeliyiz derim ben Gönül'ce.
Sevgi ve saygımla.
Sevgili Gökmen Y. Erdem,
'Kendisini ve kimliğini ifade edemeyen dünya insanı.....' Genç Dost, bu ifade biçimini açmak, irdelemek, anlatmak istediği gerçeğe ulaşmak gerekecek. 'Kimliğini ifade edemeyen...' tümleci son yıllarda ülkemizde sıkça kullanılır oldu. Kimliğin ifade edilmesi sizce bir entellektüel tanımlama mıdır, yoksa sıradan insanların sıradan bilinçsizce kullandıkları, laf olsun torba dolsun gibilerden anlamını bilmeden konuşmak mıdır? Bence bu entellektüel gelişimin değil, saplantının, zihniyetin, tutuculuğun, geri kalmışlığın veya geri bırakılmışlığın tam karşıtıdır. Sizce eğer kendisni ifade etmek 'bildiği dilden konuşması, yaşamını bu düzeyde sürdürmesiyse' bunun kıstlanmış bir yanı olmadığını, insanların özgür ve eşit olduklarını, üniter devletin tepesindeki en üst kademesinden her kademesinde rahatlıkla görev aldıklarını, hiç bir ayrıma, etnik baskıya uğrakaksızın özgür yaşadıklarını sağduyuyla kavramak gerekir. Sizin belirttiğiniz gibi kapalı toplumlarda kimlik sorunu yaşanıyorsa, bunun gerçek nedenininin kapalı toplumlarının kapalı düşüncelerinde aramak daha mantıklı olacaktır. Özgürlük kavramında, eşitlik kavramında, birliktelik ve barış kavramlarında, baskı ve terör kavramlarında öncelikle ben de sizler gibi düşünüyorum. Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar yönetilenlerle yönetenlerin aynı dili konuşmadıkları ( düşünce ve çıkar paylaşımını vurgulamak isterim) yönetenlerin her zaman bir ellerinin yağda bir ellerinin balda olduklarını bilirsiniz. Yönetenle toplum arasındaki barış, yönetenin toplumunu iyi anlamasından geçer. Lütfen bir aklınızı yoklayınız!.. Hangi ülkenin zengin olmayan fakir bir devlet bşkanı vardır? Dünya insanlarının barışı ve mutluluğu, yönetenlerin de yönetilenler gibi eşit koşullarda yaşamasıyla sağlanacaktır. Toplumun önünde öncü olmak, çıkar gözeterek değil öncü olmaya hak kazanarak yapılmalıdır. Sevgiler sunuyorum.
2010 benim nazarımda uzay yılı olucak jetgillerdeki gibi arabalarla marstan ekmek almaya gidecektik... ama hala zam ,ölüm,çatışma yani ülkemde bir adım ilerleme yok umarım 2020 de aynı şeyleri yazmazsın şairim saygılarımla MUTLU UZUN BİR ÖMÜR DİLERİM
Dünyamızı ayakta tutan BARIŞ direği artık bir yüreklere dikilir....Yürekten yazılanları kutlarım sayın Erdem.........
Gökmen bey evet yarınları ancak barışdan yana olan yürekler ısıtabilir....
hayatı bilen,düşünen, yüreği sevgiyle çarpan Barış yolcuları....
kutluyorum kaleminizi ve yüreğinizi.Saygımla
mutlu yıllar gökmen bey.
Bu şiir ile ilgili 9 tane yorum bulunmakta