Ölüm yaklaşıyor
Bir gölge kadar yakın kimi zaman
Usulca yaklaşırken
Bedenimi saran soğuk elleri
Yavaş yavaş hayatla bütün bağlarımı koparırcasına
Ellerimden tutmuş beni yeni dünyasına çekme hırsında.
Aramak...
Sabah saatlerinden bu zamana kadar bilgisayar başında tam olarak ne yaptıgımı ben bile bilmeden oyalanıp duruyorum. Aslında bir arayış içindeyim. Tam olarak ne aradığımı bile bilmeden.
Aradığım bir kitap olabilir,
yada bir şarkı,
ajandalarımın arasında unutulmuş bir not kağıdı da olabilir...
Yüzümde ki kırgınlıga aldanmyın,
Bakmayın gözlerimden akan hüzne,
Dudaklarımın öyle büzüştüğünü düşünmeyin...
Bu sıradan halimdir benim
Akarsuya karışan duygularımın denize dökülmesidir...
ve derin sularda boğulmasıdır...
Aslında hayat, bir romanın sayfalarına gözatmak kadar kısadır.
Geriye dönüp baktığınızda ayrıntılardan ziyade aklımızda hüzünler, acılar, sevinçler, aşklar ve ayrılıklar kalır...
İşte bu kadar kısa ve net hayat.
Bir bedene giydirilmiş duyguların karmamaşasıdır çoğu zaman.
Kendimizle yüzleşemediğimiz bedenimize uymayan duyguları üstümüze giydirdiğimiz zaman işte o zaman alaboraya girmiş bir gemi gibi kendimizi bir fırtınanın içinde buluveririz.
Arkadaşlarını, dostlarını,işini ve hayatının dem tuttuğu soğuk ve durgun o şehri geride bırakmıştı. Çocukluğunu ve farkında olmadan geçen gençliği süresince bu şehrin çok tozunu yutmuştu. Küçük bir çocuğun çok sert görünümlü birine kendisini sevdirmeye çalıştığı gibi o da bu şehre alışmak ve onunla hayat bulmak için çok uğraşmıştı. Ama olmamıştı…
Hayatın ona yaşattıklarını kabullenemiyordu. Kahkahalarını bile artık kendi duymaz olmuştu.
Ve uzun zamandır hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Eve vardığında hemen sırt çantasını hazırladı. Öyle uzun bir yolculuk olmayacaktı. Dolaptan bulduğu bir tshirt, bir jeans paltolunu çantasına yerleştirdi. Evden çıktığından henüz hava kararmamıştı. Hal bu ki otobüsü gece kalkacaktı. Kendini yine o şehrin karanlık yüzüyle baş başa bulmuştu. Bu sefer daha bir rahattı. Bir mahkûmun nezarethanede ki son gününü yaşadığı gibi kendinden emin ve ruhunun yeniden özgürlükle kavuşacağını düşünürken mutluluktan kendini alamıyordu. Esmer teninde her daim gözlerinde ki gülen ışığı yeniden keşf etmişti sanki. Bindiği taksinin aynasından kendine bakarken yüzünde bu sefer hafif bir tebessüm oluşmuştu. Saat gece yarısını bulmuştu. Kentin soğuğu ve bu soğuğu yüzlerinde taşıyan insanlar bir bir inlerine çekilmişlerdi sanki. Sokakta ki birkaç sahipsiz köpek havlamasından başka ses duyulmuyordu. Otogara geldiğinde otobüsü de kalkmaya hazırlanıyordu. “Ben gidiyorum işte, ne halin varsa gör” derken otobüsün basamaklarını da bir bir çıkıyordu. Çok yorulmuştu, otobüste ki yerine oturduktan sonra gözleri kapandı.
Plansız yolculuğu onu çocukluğunda bir kaç kez gelip gördüğü ve beraberinde birkaç çocukluk anılarının da yer aldığı şehre getirmişti.
Senli ve senden habersiz ortak bir sayfayı birlikte kelimelere dökerken gözlerinde kaybolmamak için sadece gölgene bakarak seni tanımak yetiyor bana. Gölgende ki o karanlık silüetünde seni ararkan sana ait kocaman bir güneşi fark ettiğim de karanlık dünyamla bir kez daha başbaşa kalıyorum.
Biliyorum belki de hiç bir zaman yüreğimde haps olmuş kelimeleri söylemeyeceğim sana. Gün gelecek önce sen gideceksin… ve arkandan gölgen. Ve geride kahkalarından, tebessümlü kelimelerden bir gölge yaratacağım kendime. Sana ve kendime dair…
(23-03-2010)
Yolumu kaybettim...
Uçurumlardan geçerken adını sayıkladım.
nefesimi tuttum,
boğazım düğümlendi çoğu zaman
sustum... sesimi çıkarmadım
konuşmadım...
Her daim açık bırakılan, tozlu kapımın demin parmaklarında bıraktıgın notta seni tanıdım.
Bütün geçmişini içinde yazdıgın şifrelenmiş o notta sana dair çok şeyler okudum.
En çok da şehrin o soğuk havasını içine çekmişti bıraktıgın not kağıdı.
Sana seni anlattıgım geceler oldu.
Sana doğru giden
Daha önce geçtiğim tüm yollara merdivenler dayadım
İndiğim her bir basamakda daha da alçaldım.
Yolumu kaybettim...
Uçurumlardan geçerken adını sayıkladım.
nefesimi tuttum,
Gündüzü diğer insanlara bırakmıştık seninle,
Bütün sözlerimiz hep gece yankılandı sessiz ve karanlık odaların duvarında.
Kapanan her telefonun sonunda
gecenin karanlıgı çökerken terk edilmiş istasyonun o soğuk tren vagonlarında buluyordum kendimi.
Boş gözlerle camdan dışarıya bakarken gözümün önünden bir film şeridi gibi kayıp giçiyordu geçtiğim yerler,şehirler...
Bütün duygu karmaşasının sonunda güneşe bir kez daha dokunacak olmanın dayanılmaz mutlulugunu yaşıyordum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!