......Yolculuğa çıkalım mı? Yüz yıl geriye? Olmadı mı? İki yüz yıl? Oda mı olmadı? Gene gidelim mi? Evet mi? En iyisi bin yıl:
-Bin yıl öncesinden bu yana ortalama insanlar yüz yıl yaşasa demek ki 10.de
demizden bu yana buradayız on kuşak. Aslında siz bunu 15 kuşak sayın.
......Şimdi bin yıldan günümüze gelelim.Bin yıl önce Hüseyin Dede:
-Öyle oğlum,kızım olsun ki bana benzesin,demiştir.
........Oysa kendisi yetişirken ergenliğinden başlayıp yetişkinliğe kadar baba sına, onun düşüncelerine hiç de olumlu değildi,muhalifti.Ne zaman ki baba sının rolü ona kaldı. İşte o zaman babası gibi oldu.Çünkü toplum her yaşa bir rol seçmişti bir yeknasaklık sürüp gidiyordu.
......Evren,evrendeki yıldız ve gezegenler hep dönmekte. Atomlar da dön mekte. Hep hareket hep hareket.Bir devinim sürmekte. Evrendeki hiç bir şey ama hiç bir şey bir önceki saniyedeki gibi değil. Yağmur yağar,rüzgar eser iki yuvarlak toprak parçası yuvarlansa bile dünya, evren, hiç bir şey bir önceki durumunda değildir.
.....Sorsan kişiye seni bir kılıfa sokan kişi, betonlaştıran kişinin her dediği senin için kanun mudur? Bir zamanlar o da birilerinin döktüğü kalıptı. İçten içe kızgınlık duydu onu kalıba sokanlara. Gün geldi kalıba sokanların rolü ona düştü.O güne kadar karşı çıktığı her şeye bu sefer sahip çıkmaya başladı. Neden?
1.Alternatif düşünecek beyinsel atak gelişmemiştir.
2.Alışkanlık
3.İkinci mevki kompartmandan birinci mevkiye gelmek.Yeni mevkinin verdi ği rahatlık.insanlar hükmediyor.Şimdiye kadar hükmedilen, çocuk yerine konulan kişi birden bire -hala büyümediği halde- insanları çocuk yerine koymanın zevkini yaşıyor.(Büyük olmanın büyüsüne kapılıyor.) Toplumda ve dinde olmayan ama ona saygınlık ve zenginlik olan her şeye sahip çıkar. Artık tahta çıkmıştır.
......Aciz,değişimi sevmeyen insanlar,korkak,tembel insanlar,küçük düşü nen, kaygı dolu insanlar bir baş bulduklarına sevinirler. Yeni hiç bir şeyi düşünmezler.Zaten büyüklerine benzetildiler.
......Evren değişir,dünya değişir,doğa değişir ama tembellik ve acizliklerin
den dolayı kuşaklar değişmez. Beyinlerde merkezi bir yaşam anlayışı,hayata bakış küçük rötuşlarda olsa aynıdır. Hani kalıp aynı kalıpdır da boyası falan azcık değişmiştir.Cisim olarak beyinlerin kısıtıda aynıdır.(Aslında geçmişten gelen zihniyetler beyinlerimizin bazı odalarını kapatıyorlar anahtarını da Atlas Okyanusu'na atıyorlar.Tek bir gözcük odada sıkışıp kalıyoruz.)
......Nerede mağaralarda yaşamak? Nerede kerpiç evler? Nerede kagir top rak evler? nerede dumanla haberleşme,nerede telgraf makineleri; nerede çiftler ve çubuklar,kağnılar hiç biri kalmamıştır. Her türlü teknoloji değişse de
bilim gelişse de... Diyarbakır'daki bomba olayında kriminal çalışmalarla (bilimsel yöntemlerle) bomba eylemcisi bulunsa da (Eskiden olsa ermişlere tasa baktırılırdı.) Beyinlerin içindeki temel kalıp değişmiyor. Her şey değişyor ama beyinlerdeki kalıp değişmiyor,değişitirimiyor.
.......Az bir şey değiştiren nedir? Tamamıyle bizleri değiştiren (Onlar sömüre cekleri ülkedeki insanların aslında eski kalıplarına dokunmazlar. O kalıpları iyice betonlaştıran unsurları desteklerler.) emperyalist ülkelerdir. Dünyayı hovardaca harcayan kapitalist ve emperyalistler bir koyup üç alırlar.
Teknolojiyi biz getirmiyoruz,onlar kaz alacakları için tavuk veriyorlar. Bilime en karşı olan bir insanın cebinde cep telefonu İlginç bilime hiç katkın yok ama aygıt cebinde...O aygıt nasıl girmiştir.Tabiiki Türkiye'nin başta iş gücü olmak üzere yeraltı ve yerüstü kaynakları sömürülerek...
.......Türkiye'de yabancı şirketler vardır.Bunlar bazı çalışanlarını oldukça 'Bay' ederler.Onları sevdikleri için değil.Kusursuz sömürü aracısı olsun diye.
.....Bir gün yabancılara deseniz ki haydi toplayın teknolojinizi ve bilimsel buluş
larınızı çıkın Türkiye'den onlar giderken biz aval aval bakarız. Bu çok acı. Sen insan olarak kalıba sokarsan,kalıba sokulursan,değişime dirençli olursan her
şeyini daha bilinçliye,daha tekniğe kaptırırsın arkadaş.
Bir Fıkra:
İki tane tembel ve aciz insan bir elma ağacının altına uzanmışlar.Mışıl mışıl
uyuyorlarmış.Bir ara birisi öyle acıkmış ki:
-Ah ah demiş, şimdi bir rüzgar esse,ağaçtan da bir elma düşürse tam ağzı ma düşse ben de onu ısırsam...Öyle karnım acıktıki,öteki:
-Konuşmaya üşenmiyor musun,demiş.
......İşte bizim insanımız,okumayı sevmez,düşünmeyi sevmez,(düşünce şeytan işi gibi sanki) ...Çalışmayı sevmez...En büyük emeli çalışmadan paracıklar gelsin. Yalan söylüyorsam milli piyango biletleri satış miktarını düşünün. Diyelim ki ikramiye vurdu:
1. O paralar başkasının,başkasının parasını almaya hicap duymuyor musun?
2. Çalışmadan elde ettin.Çalışıp da kazandığın paranın harcanmasının zevki
ni hiç yaşamadın mı?
3.Senin olmayan para ile aldığın hiç bir şey senin değildir.Şimdi bana savun maya geçeceksiniz:
-Kimse zorla bilet alın, denildi mi?
Denilmedi ama insanlar nasıl da üşüşüyorlar kendilerinin olmayan paralara ve nasıl da kendilerinin olmayan paralarla hayal kuruyorlar...Ayrıca niye piyango var. Ben karşıyım evet,piyangoya. Çünkü piyango umuduyla at yarışı
na,lotoya,totoya para yatırıp da:
'Ne çalışacağım arkadaş,bir tutturursam!
Şimdiye kadar çalışmadın.Sadece sen değil ülke ekonomisi kaybetti. Fırın
dan ekmek alacaksın ama üretmeyeceksin.İlginç.
......Bizi marazi hayalciliğe teşvik eden eden nedir? Elbette yetiştirilme tar zımız. Türkiye'de 'Birey' yetiştirilemiyor.Saldım çayıra,mevlam kayıra.Plan ve program göstermelikkendimizi kandırmacalık.
........İnsanlar sağlıklı hayal etmeyi sevecekler.Yani hayallerinde alternatif çö zümlar, yeni şeyler yapma arzusu olacak.Sonra o hayallerini nasıl gerçekleş tirmeyi düşünecekler.Sonra düşündüklarini gerçekleştirmek için bilimi kulla nacaklar. Çalışarak,hizmet ederek zevk alacaklar.
......Nerede o insanlar,var mı? Kalıptan insan çıkarıyorlar.Tek bir açıdan bakan insanlar.Tek bir açıdan düşünen insanlar.Marangoz kalıp makinesin den(kalınlık) çıkmış sıradanlıklar. Oysa yaşam öyle mi? Yeniliğin zevkini yaşamak,bilimin,bilinçli olmanın zevkini yaşamak; toplumu,gidişatı,doğayı farketmek.Farkındalığın olması.Onun zevki ben bir icat yaptım,ben ürettim, bedava yemiyorumun zevki ve onuru. Yarım ton kömürü al kapıya koy.O kömür için çalıştın mı? hayır.Senin değil o kömür,başkalarının hakkı.Hak edebilmen için yıllarca bu ülkeye çalışmış,üretmiş,sayesinde biraz toplum refaha ermiş (Ama şimdi çalışamayan) insanların hakkı.Çünkü onlar zamanında ürettiler.Ülkenin toprağı, madeni, ormanı her şeyi ortaktır. Onun hakkı. Peki eli iş tutup da çalışmayanın, üretmeyenin nasıl eli uzanır bu toplumun kömürüne, pirincine, yağına...İşin olacak çalışacaksın, onurluca da yiyeceksin...Yönetenler diyor ki:
-İş bulamıyorum, al sadaka!
E helal olsun! Niye dersen.İşbulmak için gelmiştin de...
.....Aslında eğitiminiz,içinden geldiğiniz cemaat ve tarikatlar haksız yere hak sız sadaka,haksız zekat topladılar,sizin yaşamınızın baş tacı sadakacılık. Aldığınız,içinde boğulduğunuz kültür bu,iktidara gelince de ne düşüneceksiniz:
Haksız sadaka,haksız zekat.
.............Yalnız size dostça tavsiye edeyim.Kur'an'da ancak zekatı hakedenler alır.Eli iş tutan,ama aciz olan,piyangocu zihniyette olan insanlar zekat haket mezler.Bizim verdiğimiz vergileri haksız zekat olarak veriyorsunuz, tembel leri, acizleri iyice tembelleştiriyorsunuz, benim vergimin vebalinin altına ön ce sen giriyorsun.Cennete gideceğim diye cehennem kıvılcımı tutuşmasın ayaklarına,dikkat et; Kaş yapayım derken göz çıkarmak oluyor da...
Not:
.....Siz hala değişmemezlikte kararlı mısınız? Bedavacılıktan yana mısınız?
Dostlarıma sevgilerle
Delta S X
09.01.2008
Kayıt Tarihi : 9.1.2008 02:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!