kurşuni yalnızlık
ve kuzguni keder
bu perdeyi
ebem kuşağı* böler
hükümsüzdür taşkınlar
Saatler geceyi infaz ettiğinde
yürek şerha şerha
dilimse lâl
paslı testere gibi yaşamak
bedenimde
ve gitmeliydim
elimde ceket belime bağlanmış yalnızlık
ardımda serseri kaldırımları bırakıp
döşemeliydim ayrılık taşlarını
hisseme kalanlar yalan
seller dolusu boşanmışlığım
yıkar kirpiklerimi
düşene bırakılana süzülene rağmen
geçmez yangınlarım ah edişlerim
kayıp bir gemi lodosuma dolanır
Gözlerim uykuya gebe şişkinlik içinde
hasat ediyorum tarlamdan eski ektiklerimi
tomurcuk vermiş her anıda
seni gönlüme
çiziyorum duvara bir çizik daha
bir mektup yazılmış
tozlu rafta birikenlerden
alanlara adressiz gönderilmiş
biraz iç sorgusu
yanık bir kalem sitem ve belki kahır
mim koydum bugünü düşen kaleme
umudun rengi bahar
kapım kapalı pencerem açıktı sana
ufuktan güneşi söker mehtabı dikerdik
açık pencereme bahar güneşi sür derim
bana sesinden yolla
bir avucunla ısıt içindeki senin
içine nisan yağmuru toprak kokusu
kar ayazının cemresini de ekele
bana sesinden yolla bebek gülüşlerini de serp
ekmek kokusu nasırlı işçi eli de sarılsın çehresine
Benim yarınıma sokulma
sende dün ol(ma) mak istedim
dizeler ezilirken bir bir damarlarımda
oluktan akar gibi kalemime dökülür
şiir sağnağında kuraktır mürekkep
Erkek ağıza yakışmaz şiir
bir nisa okumalı naif sesi
şefkatli yüreciği ile
gözlerimin bugusuyla asarım
tuğba dallarının ucasına
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!