BAHÇE ŞİİRLERİ

BAHÇE ŞİİRLERİ

Ahmet Aksoy 2

yeşil sarmaşık
bahçe çitinde örgü -
bir ters - bir düz
..

Devamını Oku
Ahmet Aksoy 2

uzanır kedi
tahta bahçe sırası -
değme keyfine!
..

Devamını Oku
Kemal Eyüpoğlu

Bu Dünya'da aşk ve sevgi yalanmış,
Yollar eğri büğrü dolan dolanmış,
Yolun yarısında gücüm tükendi,
Gördüm ki; bağ bahçe, güller budanmış.
..

Devamını Oku
Aytekin Orhan

Sana bir şey demiyorum. Herkesin haklı olduğu bu dünyada sende haklısın. Haksız olanın kim olduğu belli olmayan bir düşten geçiyorum. İçimde yeşeren bir bahçe, mevsim kışa dönmüş yüzünü ve çiçeklerini topluyorum. Kendini hissettiren ayaz, ben baharı yaşıyorum. Düne dair izler silinirken, ben yüreğine yürüyüp gidiyorum ve sana…
Haklısın haklı olmasına ama özlendiğini bilmekte hakkındır haklısın…
Diyorum…
..

Devamını Oku
Kadir Soytürk

Meyvesiyle güzeldir, bahçe olsun bağ olsun.
Tükensin kara günler, gelen altın çağ olsun!
Mutluluklar, hüzünler sizinle paylaşılır;
Gönülden teşekkürler, bütün dostlar sağ olsun!
..

Devamını Oku
Yusuf Önder Bahçeci

Bu hatanın telafisi yok, yok biliyorum,
Kendi kendime de sabırlar diliyorum,
Ne yiğittim ne günden güne eriyorum,
Bu hatanın telafisi yok, yok biliyorum.


Herşeyden geçmişim, senden değil,
..

Devamını Oku
Mahmut Cantekin

Kolda demir kelepçe,
Yürek yanık Halepçe,
Beden çürür zindanda,
Ayaz yedi bağ bahçe...
..

Devamını Oku
Sedat Hünker

Depremde zayiyat yok olsun diye
Altı hava yastık ev yapmak gerek
Alüminyumdan az yük olsun diye
Altı hava yastık ev yapmak gerek

Depremde kesmeye sarsıntı olu
Var olmayan kattan yana bir bolu
..

Devamını Oku
Gülgün Karaoğlu

May,05/04



Akşamsefalı,sardunyalı o bahçe,
Dört mevsim yaşadı,
Sadece...
..

Devamını Oku
Gülhan Özkara

Bu gece şiir yazmamaya karar verdim
Çünkü herşey alelade
Ev ev, bahçe bahçe, araba araba
Yol yol, dükkan dükkan, daraba daraba
Hoşgeldin hoşgeldin, nasılsın nasılsın,
Merhaba merhaba
At at, it it, kit kit
..

Devamını Oku
Halil Şakir Taşçıoğlu

...................Bir gün bir bahçe suladım, hayatım karardı. Aslında sıradan bir işti bahçe sulamak..Hatta, suyun bol olduğu yıllarda ve yazın kavurucu sıcaklarında zevkli bile sayılabilirdi. Hele çeşitli bahçelerden akara düşüp te, savağımıza kadar yunup yıkanarak gelen meyvaları yakalayıp yemenin tadına doyum olmazdı...Bir de su darlığı başgöstermeye görsün..Daralmadıkları yeri kalmazdı bahçe sahiplerinin.
Yine kurak bir yaz mevsimi yaşıyorduk tüm şehir halkı.Şirin mahallemizin, daracık toprak sokağında, su yüzünden kavga etmedik ve küsüşmedik komşumuz kalmamıştı ne yazık ki...Bel ile, kürekle hatta balta ve tahralarla ölümüne kavga edenler, bir küçücük sebze andalını sulamak pahasına komşularını suya basanlar, birbirlerinin yüzlerine bakamaz hale gelmişler di...
........Bahçemiz, İçanadolunun yeşil beldesi Ereğlinin Tahtaköprü mahallesinde bulunuyordu.Hani derler ya; - Sanki bana ark altından mal mı bağışlıyorsun...Diye.İşte bahçemiz aynen öyle, ark altında yemyeşil bir bahçeydi..Aslında tüm bahçeler birbirlerine benziyorlardı.Kerpiç ya da çamurdan yapılmış bahçe duvarları.. Üzerleri çalı çırpı ya da ince kamışlardan yapma çelenli, gözünü yere dikmiş yorgun duvarlar...Bahçelerin yola yakın kısımlarında dar imkanlarla yapılmış, sıvasız ya da sıvaları dökülmüş bitkin kerpiç evler.Ama bahçeler, tüm bu yorgun yapılara ayrı bir zindelik veriyordu.Çelenlerden yola sarkan elma, kayısı ya da kiraz ağaçları tarifi imkansız bir güzellik katıyordu tüm mahalleye...Kim müsaade ederdi ki, bu güzelliklerin kaybolmasına? ..Tırnaklarla yerler kazılıp çok büyük emeklerle meydana getirilen bu yeşilliklerin solmasına kim müsaade ederdi? ..İşte bütün kavgalar, doğa için doğaya karşı yapılıyordu..Yağışsız geçen kış ve bahar ayları, yazın olacak kavgaların habercisi gibiydi sanki...
..........Günümüzde, DSİ tarafından yürütülen mezruat sulaması, altmışlı yıllarda mirav tabir edilen belediye sulama görevlileri tarafından yürütülüyordu. Su sıyırtıcısı da denilen bu miravlara uzaktan bile olsa yakınlığı olanların bahçeleri hiç kurumuyordu her ne hikmetse..Biz, kavgacı bir aile değildik.Ellili yıllarda kaybettiğimiz tek dayanağımız babamızın yokluğu belki de bizi pıstırmıştı kavgacı komşularımıza karşı.Arkasız oluşumuzdandır ki, kavga ile elde edemiyeceğimizi, teknoloji ile sağlamayı yeğlemiştik.Bahçe kuyumuza kurdurduğumuz santrifüjle sulamaya çalışıyorduk meyve ve sebzelerimizi, lakin iş yarıya gelmeden kuruyuveriyordu kuyunun suyu. Öyle ya, kış ve bahar aylarında su görmeyen toprağın üstü kuruduğu gibi elbetteki altıda kuruyordu..Çaresiz bekliyorduk mirav efendinin su sırası vermesini.
Tipik bir kara iklimi hüküm süren Ereğlide, kışlar çok soğuk ve az yağışlı, yazlar çok sıcak ve kurak geçerdi.Bindokuzyüzaltmışiki yılının temmuz ayının bilmem kaçıncı günü idi..Yaz tatillerinde Kuran mektebine gittiğimiz için, evimizde ikiz kardeşimle birlikte ezber çalışıyorduk.Birden bağırmaya başladı annem, kerpiç evimizin geniş avlusundan:
- Çocuklaar! ..Haydi geliin! ..Mirav suyu verdi, sular kesilmeden bahçemizi sulayıverelim çabuk oluunn...
- Okuyoruz annee! . Diye bağırdık pişkinlikle.
..

Devamını Oku
Olcay Kasımoğlu

öyle bir gönüldeyim ki
başımda asmalar
bir yanım bahar bahçe

öyle bir gönüldeyim ki
bir yanım sevdaya çığlık
bir yanım nehirlere karışmış
..

Devamını Oku
Nevin Akbulut

Çocukluğumdaki Kar’lar bunlar..

Lapa lapa arada rüzgar sesiyle birlikte.. Ben teneke sobamızın başında oturuyordum. Arada kedi gibi uzanıyordum, sobanın arkasındaki mindere. Yanaklarım kıpkırmızı olurdu önceleri, şimdi ne kadar yanarsam yanayım kızarmıyor. Çok mu büyüdüm de böyle oldum.. Artık kızaracak kadar küçük mü değilim? Yoksa yandım da mı çok belli olmuyor kızarıklarım…

Kar yine de çocuklukta bambaşkaydı, O minik bahçemiz bembeyaz olurdu, ağaçların dallarına bile karlar yerleşirdi, aile kurar ev yaparlardı günlerce. Bazen bir kuş yuvası bile kardan ev olurdu.. O bahçe meğer ne kadar da küçücükmüş, büyüyünce anladım küçüklüğünü. Oysa bana ne kadar da büyük gelirdi, küçük adımlarımla koşar koşar bitiremezdim. İncir ağacı vardı bir tane.. Yaşlıydı.. O da bembeyaz olurdu, zaten kışın hangi ağaç olduğunu anlayamazdım bile. Malum çocukluk kim bilir neler kurardım aklımdan. Evimizin hemen karşısında kocaman bir mezarlık vardı, Kaç yüz yıllık ağaçlar vardı, hep annemlere yaşlarını sorardım o ağaçların, her defasında da “Ne kadar büyükler” derdim hayretle.

Her şey büyük gelirdi küçükken bana, Şimdi sığamaz oldum bir yere. Ruhum sığmıyor bedenime.. Her şey küçüldü ben büyüdükçe, önce elbiselerim küçülmeye başladı, sonra o küçük bahçemiz.. Küçüldü küçüldü, küçücük kaldı.. Koşamaz oldum o bahçede, koşacak da bir şey kalmamıştı.. Sevinçlerim de küçüldü zamanla. Daha az sevinmeye başladım..
..

Devamını Oku
Murat Demirci

.Bütün öteki hayatlarımın içinden sıyrılıp çıktım, geriye dönüp baktığımda koskoca bir orman yangını, kül kokusu her bir yanım. Ben senin yüzünden benim, bütün planlarımı sil baştan yazdım, beni bekleyen dağlarımı kandırdım, çiğdemlerin yüzüne bakacak yüzüm yok, ne zaman derinlere dalsam, kendimi adını telaffuz bile edemediğim tepeden tırnağa yangın yeri orusbuların esiri buluyorum. Unuttum çoluğa çocuğa karışmayı. Artık aklımın cundan geçmiyor Kurban Bayramlarında kayınpeder elleri koklamak “hoş geldin oğlum” diyen kayınvalide hasretim alıp başını gitti. Durmadan gülfidanları dikiyorum emrime amade bir kamu toprağına, Allah’a çok fazla inanmadığım halde yağmur duasına çıkıyorum akşamları, bütün canlıların yaşayabildiği kadar yaşamsını delicesine istediğim halde, sırtımda zehir püsküren bir pompayla böcek avına çıkıyorum güllerim daha güzel gülümsesin diye. Her tomurcuk sensin bence, her gül sen, bütün renkler sana benziyor, bütün dikenler yine sen ve battın mı batırıyorsun yedi kat yerin dibine…
Selvilerin kabukları çatlıyor her yaz, parmak uçlarımla çatlayan kabukları ayıklıyorum gövdesinden, sonra başımı kaldırıp bütün coşkusuyla fışkırıp gökyüzünü kucaklayan dalarıyla konuşuyorum, senden söz ediyorum onlara ve artık onlar seni tanıyor, leylakların ömrü acınacak kadar kısa ve papatyalar bir yandan dökülürken, bir yandan açıyorlar, rengârenk Çin karanfillerim, gittiğim her yerden akşamsefası tohumları derliyorum sigara paketime, akşamsefaları ki en az benim kadar arsızdır, güneşi gördüler mi kayboluyorlar, akşamları sarmaş dolaşız, hele birde ay ışığı varsa…
Herkes alıp başını gidiyor, biraz daha kalmalarını istediklerimi lafa tutuyorum, ben konuştukça uzaklaşıyorlar, sonra birde bakıyorum ki koskoca bir karanlık ve bir başıma ben. Hafızam yıldız yıldız şiirlerle, hiç birinin başını sonuna bağlayamıyorum, tıkandığım yerde elini uzatıyor Ahmed Arif, sonra Nazım Ustam, en çok Nazımı sevdim ben çünkü en çok yaralarımı o sarıyor, oda çok kolay unuturdu, yeni bir aşk icat etmek için bir sürü bahanenler bulurmuş. İhanetin aslında o kadarda kötü bir şey olmadığının anıtıdır Nazım. Gece almış başını gidiyor ve bırakmayı hayal ettikçe çoğalttığım sigaram, gülfidanlarını suluyorum bütün gece, şaşılacak kadar çelimsiz ve gariban tilkiler geçiyor kimi zaman, hani azcık laf anlasalar, yemeğimi bile paylaşırım, korkup kaçmalarından nefret ediyorum…
Geceleri buraları hala soğuk, hem de öyle böyle değil, bayağı titretiyor adamı, buna rağmen üşümüyormuşum gibi yapıyorum, sırt üstü uzanıp çimlere yıldızları seyrediyorum, şehirden ne kadar uzaksan, yıldızlara o kadar yakınsındır, şehrin ışıkları saklıyor yıldızları ve şehrin 17 km uzağında olmak bunun için güzel… Bir başıma dolaşıyorum bütün büyük mağazaları, ya da yanımda beni bir türlü anlamayan aklı kafdağında bir ergen ve sürekli iftira atıyor bana. Bense etrafımdaki bütün öteki çiftlere düşmanlık beslemekle meşgulüm “Ulan şu kızın yanına yakışmış mı bu hıyar” demekten bıkmadım usanmadım. Kahve fincanlarıyla sohbetlerini ölçüyorum, çoğu zaman bir fincan kahvenin ömrü kadar bile değil kıza anlatacak öyküsü. Buna rağmen neden hala o masada diyorum kendime “Üzeyir def ol” dese, sonra dönüp bana baksa gülümsese, usulca kalksam yerimden, yanıma gelse, büyük bir nezaketle çeksem sandalyesini, tam oturacakken saçları ellerimin üstünde ve ben gebermesem.
Toprağı anlamayan bir adam asla bir kadının kollarında uzun süre yaşayamaz, hayır bunu ben uydurdum ve doğru olduğuna o kadar çok inanıyorum ki, sokakta cafede, çarşıda pazarda bütün güzel kadınlara bunu anlatmak, toprağı bilmeyen bütün öteki adamların şiddetli geçimsizlikten açılan davalarına şahitlik etmek “Bu adamdan bir bok olmaz Hâkim bey” sonrası tek celsede özgürlük, tek celsede bağ bahçe… Her aşkın bir ormanı olmalı bence, onu tanıdığın gün bir fidan dikmelisin, elinden tuttuğun gün bir fidan daha, öptüğünde on fidan. “sensiz yaşayamam” dediğinde bütün hafta ağaç dikmelisin, hem de bunun koskoca bir yalan olduğunu bildiğin halde. Çünkü sensiz de yaşar hem de sana sarıldığından çok daha sıkı sarılacağı başka birisiyle…
Güneşin doğuşunu kaçırmak ne fena, şöyle sabah serinliğinde, çiğ düşmüş çimlerin içinden geçerek, elinde bahçe makası gül toplamak, kayalıklarda kınalı kekelikler ötüyor, kerkenez kuşları aleni üreme peşinde. Ben senin için yeni bir güne daha başlıyorum, sahi sen kimdin?

..

Devamını Oku
Mustafa Burakci

Gelir dünyayada gözünü acar,
Oyundan oyuna kosar cocuklar.
Nadide gül gibi güzellik sacar,
Bahce bahce kosar bütün cocuklar. (Gazioglu)

Dünyaya gelirler hepsi günahsız.
Birer gonca gibi açar çocuklar.
..

Devamını Oku
Hasan Buldu

gül yanar saçlarında kor gibi
üşürüm düşlerinde buz gibi
ölüm çiçekli bahçe gibidir
açmak için bekler düşmemizi..
..

Devamını Oku
Fatime Altuntaş

Seninle yeni bir hayata başlayacağım demiştin. Küçük bir sahil kasabasında... Bahçe içersinde, ağaçlar arasında tek odalı evde. Sebze, meyve çiçek yetiştirir, huzur içinde yaşarız. Beni beklersin günbatımında her akşam iş dönüşü.”koşarak gelirim sıcacık yuvamıza” demiştin. Yeni dostlar, arkadaşlar edinirsin. Balık tutarsın: pek sevmezsin ama derken bilmezdim ki bunların hayal ötesine geçemeyeceğini!

Umuttu işte,”Şiir yazarsın, hatırında kalmış anıları dökersin satırlara. Sana getirdiğim kitapları okursun. Bana kışlık kazak örersin, hani çok eskiden ördüğün gibi. Bordo kırçıllı. Benim varlığıma da alışmaya çalışırsın” derken, bahçe içersindeki o küçük evde seninle hayata yeniden merhaba diyecektim. Öyle olacağına kendimi de inandırmıştım hani! Yaşantımın birçok döneminde hep sıfırdan başladım hayata. Bir kez daha başlamak fark etmezdi. Oysa bizim kaderimizde birliktelik hiç ama hiç yazılmamıştı ki! Nereden bilebilirdik. Hangi akşam iş dönüşü gelebilecektin, onca yıl varken bizi ayıran, onca zaman geçmişken ayrılığımızın üzerinden...
Hep bir gün... Diyerek yıllar geçti, geçiyor da.

Sen çocukluktan gençliğe geçişteki ilk aşktın, ilk yürek kırpıntısı, ilk sımsıkı sarılış, ilk öpüş... Ve en acısıda ilk ve en büyük ayrılık.
Bu dünya ya gelişimiz şanssız başlamıştı ikimizin de. Kaderin bir oraya bir buraya atacağından habersizdik o yıllarda. Zaman geldi geçti bir su gibi akarak. Okudum, işe girdim. Evlendim, iyi bir evlat yetiştirdim. Yaşantımdan gelip geçen dostların vefasızlığı, yılların yorgunluğu omuzlarıma biniverdi bu ilerlemiş yaşımda.
..

Devamını Oku
Sadri Haşimoğlu

Sensizliğe gebe ıssız geceler,
Hasrete sallanan mendil gibiyim.
Sen umuda çiçek açmış bir bahçe,
Ben yağı tükenmiş kandil gibiyim.
..

Devamını Oku
Aydın Çetinkaya

Kilimi halıya motif edipte,
Hasırı kilime öresim gelir.
Hasıra has bahçe sazlık içinde,
Bir bülbül olupta ötesim gelir.
..

Devamını Oku
Bilal Konal

Bu dünyada oldun simge-i gül
Kevser başında ne olur bize de gül
Gönlü senin için olmuşsa bu dünyada kül
Cehennem olur onun için bahçe-i gül
..

Devamını Oku