Dünya güzeli gelse, eline su dökemez
Sen öyle bir ahusun, saklı bahçe gülüsün
Gönlümde sen yer ettin, hiçbir kuvvet sökemez
Sen öyle bir ahusun, saklı bahçe gülüsün
Sensiz beyhûde geçen yıllarıma yanarım
Gece gündüz durmadan, seni candan anarım
..
Korkuyorduk doğruları söylemekten en çok doğrular korkutuyordu bizi. Hepimiz sahte bir yüz takmıştık, gerçeği kendimizden bile saklayarak. Gülermiş, severmiş, anlarmış gibi yapardık; gülmeden, sevmeden anlamadan. Öyle çoktu ki öyle alışmıştık ki benimsemiştik ki bize ait olmayan kokuşmuş maskelere. Kendimizi anlamadan başkasını anlayabilir miydik? İyi ya da kötünün ortası olmaz ya; iyi olurdu ya da kötü. Bir İran masalında sevdiği kadını arayan bir adam anlatılır, aynı ruhla başka bedenlerde. Adam kadını hiç beklemediği bir yerde bulur. Elinde kazma ile tarlada elleri nasırlı kadını bulduğunda adam çok üzülmüş, sevdiği yüzyıllarca aradığı kadını bulmuştu. Bir sebep kalmamıştı, yollara düşmemesi anlamsız olurdu ama adam mutsuzdu aramayı seviyordu özlemeyi kim bilir belki de acı çekmeyi.
Ne kadar tanıyorduk birbirimizi, en yakınımızdaki insana bile anlatamıyorduk. İçimizde sızlayan yaralarımızı… Biz hep ön bahçede oynuyorduk oyunları, ön bahçede otlar özenle kesilmiş, böceklerden arındırılmış tertemizdi. Aynı bizler gibi, aynada kanayan yüzlerimiz gibi. Ya arka bahçedeki otlar, uzun ağaçlarda böcekler bakımsız ama gerçek. Çünkü arka bahçeyi sahibinden başka kimse görmüyor. Arka bahçe bana sevdiğim bir sözü anımsatıyor. ‘İnsan söyledikleriyle değil sakladıklarıyla insandır’. Bizlerde ön ve arka bahçe gibiyiz. Ön bahçe bize ait olmayan bize aitmiş gibi gösterdiğimiz yüz arka bahçe iyi ya da kötü gerçeğin ta kendisi, insanın sakladığı korktuğu ne varsa sıkıştırılmış unutulmuş, zaman zaman utanılmış. Arka bahçe görülen değil saklanan yüzümüzdü. Bedenimiz kadar gerçekti.
Tiksiniyordum, kusuyordum çoğu zaman yalan bir günün gecesinde. Ne kadar gerçeklerdi. Neden sevmiyordum ben onları, neden bu kadar çok soru soruyordum kendime bu düzmece dünyada kurulan bu düzene ben neden alışamıyordum neden benimseyemiyordum. Terler içinde uyandım kızgınlıkla. Ve yine bir sözü anımsadım: “Kimseye muhtaç kalma kimseyi muhtaç etme.” Yüzlerce iz bulabilirdik geçmişimizde, fotoğraflarımızda. Anımsadığımızda canımız çok yanardı. İnan bu insancıklar beni korkutmuyor, tiksiniyorum kusuyorum hepsi bu… Şimdi bu kadar bokun içinde iyi olan bir şey yok mu? Varda sayısı mı az, dillerini mi yuttular, kalemlerini mi kırdılar, ürküp kabuklarına mı çekildiler? Oyunlar oynamıyor artık sokaklarda. Hava karardığında annesinin sesiyle eve çağrılan üstünü kirlettiği için azarlanan çocuklar yok. Bu düzen bu dünya kirlendi omuzlarına kadar pisliğe girdi.
Bodrum’da sakladığım oyuncaklarımı çıkardım. Telin ucuna makara takıp oynadığım araba, misketlerim, ağaçtan yapma silahlarım. Şanslı mıydık kendi uğraşlarımızla yaptığımız oyuncaklar bize birileri tarafından verilmediği için; çok değerliydi... Sanırım deliriyorum, önce mumlarımı yakıp eski bir şarkı dinleyip ağlıyorum. Hiç konuşmadan çok şeyi anlatarak ağlıyorum. Ne olur anla beni benim tarifsiz acılarım var. Anlayamadığım insanlar var.
..
Seninde bir zaman sahibin vardı
Niye böyle solgun kurudun bahçe
Zamanı gelince hemen sulardı
Susuz kaldın böyle kurudun bahçe
Çeşit çeşit ağaç çiçeğin vardı
Çam kavak ile çoğu çınardı
..
İlkbahar şarkıları dallarında ağacın
Kuşla dolu bahçeler kucak açmış sevince
Çeşit renge bezenmiş hayat bu sanma kadın
Ne ilk gülen bahçe bu, ne de gülen son bahçe
Sonbahar şarkıları dökülen her yaprakta
Kuşlarda gizli bir göç bütün gün bütün gece
..
Adım-adım dolaştım gezdim bağ’ı Gülşen’i
Senin gibi gülünü, yolan bahçe görmedim
Tatlı su duruyorken içip de deniz suyu
Senin gibi açmadan, solan bahçe görmedim
Görmedim senin gibi kendisine zulmeden
Duymadım senin gibi mahrum kalmış sevmeden…
..
Orda bir köy var, işte o köy bizim köyümüz,
Gider geliriz,öyle uzak değil,yakındır.
Cana can katar pınarından akan suyumuz,
Cennet bahçelerinden bir bahçe,Hisarçandır.
Uyum içinde bak; dağlar benziyor nakışa,
İlham veriyor güzellikleri her bakışa.
..
Bir gün olsun şu yüzümü, neden hala güldürmedin,
Ağlattın yıllar boyunca, acıyıp da gül demedin,
Dikenlerle uğraştırdın, yaralandım, parelendim,
Ellere gül bahçe bahçe, yok mu bana gül demetin.
..
Garip Bahçe
Kırmızı güllerden bahçe
Dalına konmuş bir serçe
Sevdama yetmez ki akçe
Başım dertte garip bahçe
..
Rüyamda iki dut ağacına kurulmuş bir salıncakta sallanırken aniden bir kartal belirdi tepemde.
ve kanatlarına alıp uçurdu beni kolon vurup havalanmışken.
Açık bir arazide indirdi beni seni akşam buradan alır götürürüm dedi kuş diliyle.
Çocukken az çok kuş dili öğrenmiştik ya ben başımı salladım o da uçtu gitti muhteşem kanatlarıyla. Biraz yürüdüm hava sıcaktı ağaçlarla kaplı bir yolun ağzında biraz durakladım bir de çeşme vardı çeşmeden su içip yola devam ettim önüme yüksek duvarları sarmaşıklarla kaplı bir bahçe çıktı, bahçenin kapısı yarı aralıktı. Bir adım atıp içeriye şöyle bir baktım.
bir kanepede on yaşlarında ki kız çocuğu yere kadar uzanan saçlarını tarıyordu. Bahçe ağaçlarla çiçeklerle eşsiz bir manazaraya sahipti.
Tarhların yanından çevremi inceleyerek yürüdüm çiçekler mis gibi kokuyordu cemreler henüz düşmüştü toprağa. Güllerin bazı goncelerinin üzzerinde şebnemler vardı akşamdan yağan yağmurla. Gözüm gönlüm bayram ediyordu, çapkın bir rüzgâr bütün letafetiyle yanağımı yalayıp geçerken uçurup eteklerimi elimden tutar gibi sürükledi beni kocaman bahçede. En çok hanımeli ağaçları vardı ve, hanım eli hanım eli kokuyordu bahçe. Sanki bu köşkün sahibi hanımmış gibi bir hisle irkildim. Sanki bir an annem gülümsedi hanımeli ağacının dallarından.Elimde bir çanta içinde kalem kâğıt vardı ve ben kızın yanına kanepenin ucuna sessizce iliştim.
..
Cennet İse Ebedîdir
Geçici olan bahçe ile ebedî bahçe bir değildir.
Tek mevsimliktir dünya bahçesi, cennet ise ebedîdir.
Berlin, 3 Şubat 2009.
..
Işığımı öldürmeyin...Diyor Tarih baba
Işığımı öldürmeyin...diyor tarih baba
Gülümü soldurmayın...diyor tarih baba
Yusufumu atmayın kuyuya...diyor tarih baba
Işığımı yıldırmayın...diyor tarih baba
Habilimi taşlamayın...diyor tarih baba
..
...unutulmuş bir bahçeyle kış konuştu...
bahçe:"bir sen anımsadın beni"...
kış:"ben ayırdetmemeyi unutmam sadece..."
bahçe:"ben yapraklarımı yapraklarım da beni unuttu oysa"
kış:"üşütmekte üstüme yoktur ayırdetmeden hiçbir ayrılığı"
bahçe:"anımsanmaya değer unutulmamanın adıdır mutluluk...demek..."
..
Bülbül güle hasret zar ile öter
Bu gülün derdi de bülbülden beter
Ötme bülbül ötme dertlerim yeter
Has bahçe içinde yârinmi kaldı
Bülbülün gülüne aşkı bitermi
Gülün ömrü hiç bülbüle yetermi
..
Açmamış güller
Dalında çürümüş meyveler
Bahçe kapısıda yok
Ben geldim sen gitmişsin
..
bisiklet..
bu gün gördüm evinin önünden geçerken,balkonuna baktım o hep oturduğun sandalyenin üzerine hani sırtını verdiğin pencerenin önüne..bir sürüde çiçek koymuşsun ve birde fesleğen..rüzgarı işittim tam geçerken balkonunun önünden.hep bir türkü mırıldanırdın,yada ben tam o zaman mı denk gelirdim yoksa benimi görürdünde başlardın"altın hızma mülayim,seni haktan dileyim.yaz günü temmuzda sen te
rle ben sileyim"iki gün olmuştu bahçe duvarınızdaki incirin sütünü çıkarmayalı ki tam ikinci voltama asılacakken küçük kardeşinden duydum"sen biliyomusuunn ablam bana bisiklet alacak amcaya kaçtı"benimde dizlerimde derman yüreğimde fer kaçtı,öylece yığılıverdimmavi boyalı bahçe kapısının dibine,işte o zaman gördüm gece yarısı odanın pencere korkuluklarına astığım ellerimle topladığım yolunmuş yerde boynu bükük kır çiçeklerini.-bana söyleseydin kardeşine bende alabilirdim bir bisiklet en kırmızısını hemde..
..
ılık bir solukla
yanar yüreğimde
erken gelen ilkyaz
kokulara serpilmiş bahçe
düşürdü mü seni
kokularının ardına
..
Bir zamanlar (PAMUK) adında, süt beyazı renginde, dişi bir köpeğimiz vardı.. Sanırım, 6-7 yaşlarındaydım o zamanlar. Pamuk benim en iyi dostumdu. Yaşı, benden çok çok büyüktü… Mübalağasız belki on, belki on beş yaşlarındaydı Pamuk. Büyüklerin anlattığı gibi o günlere kadar sayısız yavruları olmuştu. Yeni doğup süt emdiği yavruluk (eniklik) döneminden beri bizim ailede olduğunu, ailemizin içinde olan bir ferdi gibi büyüdüğünü söylerdi, büyüklerim. Tabii ben, o kadar eskiyi hatırlamıyorum. Çünkü, dünyada yoktum o zamanlar… Ailemizde Pamuk’un sayısız anıları vardı. Anlata anlata bitiremezlerdi. Onu tanımaya başladığım andan itibaren, bizim de birlikte çok ortak anılarımız oldu. Öyle ki, onu yitirmeden önceki son ortak anımızı hala hatırlar, gözlerim bir sabit noktaya dalar, sanki bu dünyadan ayrılır, onunla olduğumuz yıllara uçar giderim.
Adından da anlaşılacağı gibi “PAMUK “, pamuk bitkisince bembeyaz, süt gibi lekesiz, akpak tüyleri olan bir köpekti… Onun için ailem ona, “Pamuk “ adını vermişti. Onun bir insan kadar akıllı olduğunu söyleyen ailem, diğer hayvanlardan farklı özelliklerini, becerilerini anlatmakla bitiremezdi. Daha sonraları ben de bunlara, kişisel olarak şahit oldum. Onu tanıyıp, onunla yaşayarak o özellikleri tek tek gözlemledim.. Gördüm ki, Pamuk hakkında ne anlatılmışsa hepsi gerçekti. Aslında, fazlalığı bile vardı. Eksik değildi. İnsan gibi sevmesini öğrenmişti. Yaşadığı ailenin bireylerine bağlıydı. Uysal, yumuşak başlı, sıcak kanlı, sevecen bir yapısı vardı. Bir tehlike anında, ailede yaşayanlar için çekinmeden, düşünmeden, gözünü yummadan kendini, canını, hayatını tehlikeye atardı. İçimizden biri nereye gitse ardından gider, onu yalnız bırakmaz, kapalı bir mekana girse kapının önünde bekler, çağırılmadan içeriye girmezdi. Birimizden biri, özel eşyalarından birini açıkta bir yerde bıraksa, o eşyanın başına oturur, aileden biri, yada tanıdık bir insan gelmedikçe, eşyanın başından ayrılmazdı.
O yıllarda: kentin yakınlarında bizim, incir, zeytin bahçemiz vardı. Uzun yıllar o bahçede ortakçı olarak çalışmış, yaşamışız. Ben o bahçede iken doğmuşum.Tapulu mülkümüz değildi ama, ortakçılık veya yarıcılık denen bir anlaşmayla, o bahçede ailece çalışırdık. O bahçede; Kayısı, Zerdali, Frenk Elması “Yeni Dünya”, Ayva, Nar, Erik, Şeftali, Ceviz gibi aklınıza ne gelirse, her türlü meyve vardı. Hepsini de biz yetiştirmiştik.Babamın ve ailemizin eseriydi o bahçe.. Bir çeşit yeryüzü cenneti gibiydi. Öyle ki, anlatmakla tarif edemem. Babam derdi ki:
- “ Tam yirmi beş sene o bahçede çalıştık.” Hacı Ziya Beylerin Yemişliği diye tanınırdı. Bu Söke’yi ikiye bölüp ortasından geçen Söke Çayının sol tarafında, Kuşadası yolu kenarında, kuzey batısında, çayın hemen kenarında, çayla sınır olan bir bahçeydi. Karşısında, doğu yakasında da, çayın içinde kireç ocakları vardı. Bahçeye komşuydu onlar da.
..
Düş müdür hayal mıdır bilmedim (yar yar)
Gözüm yaşı akıp gitti silmedim amman (gülüm aman)
Ben vaadliyim ben de sensiz gülmedim (yar yar)
İster dünyam felek felek bahçe bağ olsa
İster dünyam felek ey bahçe ile bağ olsa
..
bahçe
Beyaz gemiler geçiyor penceremden
derken iri gözlerin düşüyor
bahçeme
duvarlarım sarsılıyor
bir nefes alıyorsun ve
..