Bağrışarak atlarını dörtnala sürüyordu r ...

İlyas Kaplan
1263

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Bağrışarak atlarını dörtnala sürüyordu rüzgar

dağların güneşe dönük yamaçları bir çocuk nefesi kadar yumuşak ve güzeldi
sonra, buzullardan bir rüzgar esti acelesi olan alaca karanlıkla beraber
gri-mor rengini de ardından sürükleyerek sessizce
kupkuru bir soğuk
kaplayıverdi vadileri, boğazları da

gölün kıyılarına kadar inen sıradağlar kalın kar yığınları altında kaybolmuştu
saatler önce birden patlak veren ortalığı kasıp kavuran bir fırtına getirmişti kar yığınlarını
sonra doğal güçlerin karşı gelinmez iradesiyle dağlar gökyüzü ve bütün dünya, yitip gitmişti

müthiş fırtınanın etkisiyle donup kalmıştı
sessizlik içinde ,ağır kar boyundurukları altında hareketsiz
koca dağın rüzgarlı yüksek yamaçlarında saçaklanan bulutlar

puslanmış soğuk vadiye doğru uçuyordu
her geçen dakika daha da yaklaşarak
homurtusunu arttırarak havayı şişiriyor sonunda bütün gökyüzünü dolduruyordu
zorba bir kükreyişle dorukları yalın bir ses
ışığın ulaşabildiği kar yığınlarının üzerinden geçiyordu

uğultusu, dağlara ve kayalara çarparak yankılanıyor, büyüyordu
yırtıp parçalıyordu gökyüzünü tıpkı korkunç bir olayın öncesiymiş gibi

gürültü en yüksek noktasına ulaştığı bir anda
rüzgarın çıplak bıraktığı dik bir yamaçta
kayalar ses şoku ile,
donmuş parmaklara kan yürümesi gibi
tozu dumana katarak yuvarlanıyordu
daha küçük taşları da sürükleyerek
iniyorlardı aşağıya

yamaç gülle yağmuruna tutulmuştu sanki
kar yığınlarını çökerterek inen kayalar
yarı donmuş bir derenin kenarını örtüyordu
meçhul düşmanının üzerine atılmaya hazır...
öfkelerinden ışıltısı artan vahşi şimşekler çakıyor,
sinecek bir kuytu, sığınacak bir köşe bulmaya çalışıyorlardı

boz bir kurt inlemeye başlamıştı bir top gibi büzülerek başını ayakları arasına alıp
sonra sinirlerini iyice gevşetip, acı acı uludu, uludu,uludu…uluduuu..

çaresizdi ,amansız, kör bir korkuya kapılmıştı
göğün adaletsizliğine, bilinmeyen bir güce
belki de korkunç kaderine karşı idi bu sızlanışlar, ulumalar...
maalesef kaybolup gitti uğultusu kar bulutlarının arasında

kozmik bir huzur çığı ile bir anda yeniden sessizliğe kavuşmuştu
soludu, öksürür gibi sesler çıkardı gri bir ayı
kara göz bebeklerinin durgun bakışlarıyla,
belli belirsiz bir şeyler görür olmuştu
öbek öbek koruların ardında
çığların ve fırtınaların topladığı taş ve ağaç yığınlarının gerisinde
çalılıkların ortasında, sarkık kayaların altında

toz bulutları ve şimşekler arasında uğul uğul yükselen hortumlar,
başka bir alemdi, uzakta, ucu bucağı olmayan
hatırlanamayacak kadar eski çağlardan beri

okyanusta dalgaları pompalayan balinalar gibi havayı adeta hızla pompalıyor
güneşin doğuşundan batışına kadar hiç dinlenmeden
şiddetli sağanakdan önce, müthiş bir gürültü çıkarıyordu

ölüm-kalım savaşında, yoğun bir kar kokusu karışıyordu havaya
nefesleri kesilip düşüyor savrulan kar zerreleri
şimşek çakan ve yıldırımlar püskürten rüzgar
bağrışarak atlarını dörtnala sürüyordu uçsuz bucaksız bozkırın üzerinde

gökyüzünde güneş büyük bir sarı top gibi parlıyor,
tatlı sarı bir ışıkla dünyayı aydınlatıyordu
bozkırı ,uçsuz bucaksız her yönü
yeni yeni açılmaya başlayan ufuk yerle göğü birleştiriyordu

kuşlar ılgın ağaçları arasında kanat çırparak cıvıldaşıyor,
boğazlarını yırtarcasına bağrışıyor, bütün gece öten ağustos böcekleri
uyanan köstebekler yere düşenleri toplamak için harekete geçiyordu

yassı kafalı, büyükçe bir şahin
tüyleri büyümüş beş yavrusunu gezintiye çıkarmış, uçmayı öğretiyordu
bir çalıdan ötekine geçen yavrular, gözden kaybolmak korkusuyla cık cık ötüyorlardı

beyaz karlar üzerinde yakamozlar vurmaya başladığında,
rüzgar ağacın dallarını sallayarak kar döküyordu
donma ile bayılma arasında kendinden geçmiş ejder suratlı bir tilki yavrusu
üstüne zebellah gibi çökmüştü karların

köknarların ve çamların iğne yapraklarından kurtulmaya çalışıyor
bir kaç dakika sonra öleceğini bile bile
bir dakika daha fazla yaşayabilmek için
çırpınıp duruyordu tan yeri

buzların çözülmeye başladığı vakitlerde atmosfer daha az sakince idi
şafağın ilk ışıklarından önce hava hafifçe serinlemişti
ağır ve sıkıcı günler sona ermişti artık
karın hikayesi
hep böyle yaşanırdı kış mevsimleri
bizim memleketin köylerinde

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 30.7.2018 19:31:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İlyas Kaplan