Sanki geçmişte, ona şu an taşıdığı genleri aktaran insanlar yokmuş gibi, sanki o insanlar Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, Yemen’de savaşıp bu topraklara gömülmemiş gibi, sanki binlerce insanın yattığı bu topraklarda ekin biçen, ter döken kadınlar, fabrikada sıcak demirin karşısında yüzü alazlanan adamlar hiç olmamış, yaşamamış gibi, dününden ve bu gününden utanmayı asaletin birinci koşulu olarak düşünen, farklı olmayı, farklı görünmeyi, farklı konuşmayı bireysel var olma amacının temel unsuru olarak algılamış, fakat hiçbir zaman aslında kendisi gibi olamamış zavallı ve yalnız bir kişiliktir bizim toplumumuzda Aydın tanımlaması…
Kendini düşünür olarak tanımlarken, içtiği Fransız şarabını, giydiği ayakkabı markasını, dinlediği klasik müziği, sevdiği manken ismini anlatmaktan garip bir haz duyar.Buna karşılık Türk toplumunda var olan lahmacunu elle yeme alışkanlığını şiddetle reddeder, bunun kültürümüzün gelişimi adına bu süreci baltalayan çok önemli bir sorun olduğunu dikkatle ve titizlikle vurgulamaktan çekinmez…
Sömürge zihniyetinin kutsal savunucusu olduğundan, sömürülen topraklarda yaşamanın kendine sağladığı ayrıcalıklı duruşla, kendini inkar eden, kendine hasım, kendine olabildiğince yabancı, devşirme fikirlerin savaşçı şövalyesi olmayı yine kendi adına kutsanmışlık sayar…
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Yurdum insanının Aydın Tiplemesi ne yazık ki yukarıdaki fotoğraftaki gibi.. tesbit, gözlem ve tanımlamalarını kutlarım dostum..
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta