Telefon
“-sürü dediniz de”
biğün Akmemetlerin İbiremden
bi telefon Sadıllaha
“-dedesi ağır hasda onu isdeyomuş
acele ğetceğmiş”
“-bana habar geldiğinde
yasdı ezeni okunalı hanı vakıt oluyo
yes etdik Sadıllahın eve
gecenin leylisinde
habar aynı habar
köyde telefon yok ku
ordan garaja
Gonya arabasına atladığım gibi
buzdolabının üsdünde, yönü geri
“ver elini Akşehir”
İstambul arabasını beklesem
“-iki sahata anca gelir”
yazanede bekleyip duru
Yalavaca gedecekler
“-gelin hurdan bi araba dutalım”
“-biz münübüs parası veriz”
“-beklen öyleyse”
atladığım gibi taksiye Yalavaca
ordan tekrar araba dutmakdanısa
“dah de köye”
daha ortalığın ağardığı yok
yerler don
köpekler büzüşmüş
laf olsun, adet yerini bulsun diye
havladılar sözde
“çok şükür uluma yok”
……….
“ya da dün defnedildi”
“Allah-u la ilahe ……”
yokarı çıkdım
herkeş ölgün ölgün
“hoş geldin” file deyollar da
başlarıynan
gözleriynen
halamın başı çekkili
içeri ğirdim
bakdım dedem
kösülmüş yatıp duru
“şükür
gorkduğum başıma ğelmedi”
soba gürül-gürül
bizikinner, halalarım,
Osman Çavışın Hoca
bi de hasdanın başında Musa
inil-inil Kur’an okuyoru
ne dediği bellisiz,
emme Yasin-i Şerif
usulcukdan çökdüm
gapıdan girividik yere
o derin sessizliğe bende gömüldüm
Musa’nın soluklandığında
herkesden bi “amin” uğultusu
sonra yine sobadan ateş sesi
yoğun bir ilaç kokusu
ortalık ağarmaya başlamış
usulcacık birileri gelip çöküyo
birileri fark etdirmeden
“-varan bi batmanın yeygilerini değişdireyin”
“-akşam-sabaha inek buzalaycağdı da”
deyelek, ayrılıyo
sessiz bir bekleyiş
kahredici bir suskunluk
Musa
“-Sadakallahul azim ……….”
……………..
neçeden sonura
Fatma Halam
“-hoş geldin gadın gardaşım”
……….
“-bizikinnerin habarı varmıydı”
Asiye Halam
“-senin nerden habarın oldu
ay gardaşım”
Ümmü Teyzem
“-ne zaman geldin”
……
“Yalavaca gediyomuş da
“enişde bi telefon edivi
Sadıllah bizikinnere habar edivisin
onnar İrbem’e habar veriviri” dediydim
“-demek telefon ediymiş
habarı gelmeden kendi geldi
ne var hinci,
her sahat her yere araba gakıyo”
“-yanına var bi”
“-boba bak İrbem geldi
hadi gözlerini aş bi”
“-uyandırmasaydınız”
“-narasın uyumayo”
dedem elini belli-belirsiz kaldırdı
avuçladım, terlemiş
üşümüş, buz gibi
halam ıslak bir bez verdi
su vermem için
yüzünü sildim
ellerini oğuşturdum
biraz kendine geldi
çapıtla su
çaykaşığıyla yoğurt
ne çektiğin çilleler
ne aç kaldığın günler
ne susuzluktan dudaklarıyın çatlayıpta
tırmandığın depeler
ne çoluk-çocuk yüzünden kavga
ne an başında niza
ne filana kızgınlığın
ne gardaş-gardaşa dargınnığın
ne vay olamadıydım
ne vay bulamadıydım
ne eksik
ne fazla
hiçbir şeyin anlamı yok
herkesin dilinde
sessiz-sedasız dua
derken Dedem gözlerini araladı
belli-belirsiz
“-ne zaman geldin oğlum”
…………
işaret etdi bir yun yasdık daha
koltuk altlarından çekdik
başını yünseltdik
biraz daha su, bu sefte bardakla
bağrını açarak serinletdik
üsdünü değişdirdik
“-varsın üşüsün” deyip pencereleri
sonuna kadar açtık
bi gaşşık tahrana,
istemedi
biraz yoğurt
“-boğazımdan geşmeyoru” dedi
emme baya yoğurt yedi
biraz daha
kendine geldi
birazdan canı geçdi
yoğun sessizlik
kesafetini kaybetdi
sokakdan sürüler geşmeye başladı
dedem gözlerini yarı araladı
cama doğru yeklendi
“-kimin”
buğuların damlalar halinde yol aldığı,
camdan dışarı bakdım
“-Sedet’in haralda”
“-Sedetin sürüsü mü var” dedi
“-o’na benzetdim”
bir başkası
“-Veli’nin çanına benzeyo”
“-çobanı Sedet’e benzetdim”
“-len olum Sedet’de geçi ne arar”
“-ne bileyin Dede”
biri
“-Veli’nin çobanıdır”
“-Veli’nin sürüsü mü var da, çobanı olsun”
“-Ala Deli’nin geçisi ona ğalmadı mı”
“-haa! tabi ben bilmeyon”
“-Veli yok mu başında”
……….
“-Güney(i) ye mi gediyo ku”
“-valla bilmen”
…
“-o ğadar dedim”
……….
“-o ğadar tembeyhledim
bari kendini gurtarana ğadar
-bayamlık-dan uzak durun deye
emme kime deyon
bi ğulaklarından giriyoru
ötekinden çıkıyoru
boban da gedip de bi çöğürünen-möğürünen
sağını-solunu çonalayvımadı ”
“-ne bayamlığı Dede”
Fatma Halam
“-deden Güneyinin Arkasına payamlık gardı ya”
“-hu yaşdan keyri
neye kendine ezziyet ediyon ay Dede”
yüzüme umutsuzca bakdı
…………
“-töbossun hinci dalını budağını eğşer bu ğeçi
gazya(ğı) tenikesine ordan bireş köpek boku irk de
gazyağıynan garışdır da
bulayvı findeleri
………..
ya(hut) da…….
içine açcık paçavra doldur,
deyneğinen dallara serivi(r)
………..
dur hinci sen becermezsin,
eşşe(ği) çek, palanla da
ben de geleyin bari
en azından tarif edeyin
gözümünen göreyin
içime sinmez hinci”
……..
“-ayaz, buyarsın hinci ay boba”
“-geçi ayaz dinlemez”
….
“-senin elinden kör eşşek su işmez valla
eyi kine okumuş, getmiş varmışsın da
köyde gala-file edeydin
vay senin halına
gargalar gıçıynan gülerdin”
Kayıt Tarihi : 15.12.2006 12:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
'Ömrüyün son bi sahatı da olsa 'ağaş dikceğmişsin' Harun-u İreşit'in hekayesindeği gibi.. Hu gördüğün ağaçların hepiciği, kim bili hankı Muhammed Ümmetinin emeğiynen meydana ğeldi, kölgesinde nefeslenen ademoğlu 'Allah ırazı olsun' dese ganimet, gonan guş, çiçeğine gelen arı, bin türlü niyemet, yeryüzünde evlattan maada en böyük niyemet ağaş... Rahmetli Dedem bu olaydan sonra yedi yıl daha yaşadı (kayıtlara göre doksanında gitti.. Ama son nefesine kadar bir delikanlı gibiydi. Şimdi daha iyi anlıyorum ki ağacın asıl nimetliği, insanın zindeliğine kattığıymış, Allah rahmet eylesin.. İbrahim Çelikli
TÜM YORUMLAR (1)