Mağaza sahibi Hüsameddin Ağabey bizden de epeyce, yedi sekiz yaş büyüktür. Zamanında atölyesi için deri, kösele, yapıştırıcı gibi ayakkabı malzemeleri vermişiz. Alacaklarımız bayağı birikmiş. Epeydir da tahsilat yok. Artık üç beş günde bir kapısını aşındıracağım. Aslında kötü de adam değildir ha hakkını da yemeyelim de işte fazla açılmış bu sebep ile de biz alacaklarımızı bir türlü tahsil edemiyoruz... Hani derler ya ''Ne verir ne inkar eder.'' O cinsten bu bizim Hüsameddin Ağabey, yani bir nevi alacaklarımız esnaf deyimi ile teneşir vade...
Bir cumartesi günü selamünaleykümün de samimiyetine ve sıcaklığına güvenip dükkanından içeri daldım. Aleykümselam hemen bana doğru uçarak geldi... ''Çay içer misin Ahmet?'' çayı da severim de aslında, boş ver. ''Yok ağabey içmeyeyim sabah dükkanda çok içmiştim.'' O sırada tezgahta da bir taraftan iş yapıyor. ''Biraz çıkma yapsan ağabey şu sıralar bize, biz de sıkışığız sen piyasayı biliyorsun.'' Biraz başını, biraz mabadını kaşır. Lafı döndürür dolaştırır. ''Hallederiz Ahmet'im ne demek, hem bak ne diyeceğim sana, geçenlerde babanı, Şevket Ağabeyi rüyamda gördüm.'' Hadi ya diyecektim ki tam! ''Ağabey ne Şevketi babamın adı bir kere Cevdet.'' Tüh ki tüh! ''Tabi ya Cevdet diyecektim de dilim sürçtü işte, Cevdet Ağabeyi gördüm rüyamda.'' Allah Allah ben daha göremedim bunca senedir, babamı rüyamda bu nereden görüyormuş ya! Bozulurum vallahi şimdi babama... Yok canım neler saçmalıyorum ki ben de... Atıyor işkembe-i kübradan... Dönerim yine Hüsameddin Ağabeye... ''Ağabey rüyada sana görününce bir şey söyledi mi babam?'' Biraz öksürür, aksırır, biraz kaşınır Hüsam Ağabey... ''Önce bir zaman konuşmadı, sonra da sen iyi adamsın bizim oğlanlara borçlarını ödersin.'' Ben de dönerim hemen. ''Eee iyi işte ödesene o zaman ağabey.'' biraz daha öksürür... ''Dur evlat lafımı bitirmedim ki, ödersin de yine de benim oğlanlara söyle seni fazla sıkıştırmasınlar.'' dedi... Allah, Allah bana senelerdir görünmeyen babam, Hüsameddin Ağabeye adeta konferans vermiş, şaştım kaldım vallahi...
Herhalde bu gün bir üç yüz lira koparırım gibi geliyor bana Hüsameddin Ağabeyden de hayırlısı bakalım, hiç belli olmaz. Dönerim ona ''Ağabey bu gün bir üç yüz lirana talibim Allah'ın emri, peygamberin kavli hem de ortağımın gaz vermesi ile...'' Başlar dizlerini ve döşünü dövmeye ''Aaaah Ahmet'im ah! Sen benim şu son iki üç aydır neler çektiğimi bir bilsen, bırak benden para istemeyi cebinden çıkartır iki üç yüz Türk Lirası da al ananın ak sütü gibi helal olsun der, sen bana verirsin.'' Oy ki Oy Oy! Yüzsüzlüğün böylesi de görülmüş bir şey değil. ''Ne oldu Ağabey anlat hele?'' Yine dizlerini ve bağrını canhıraş bir şekilde döver. ''Sorma sorma.'' Yahu he he sorduk işte anlat da... Devam eder... ''Geçen gün otobüste, eve giderken bir kalabalık bir kalabalık.'' lafın nereye gideceğini anlamış gibiyim. ''Çarptılar mı yoksa Ağabey emekli maaşını?'' Bu gidişle dizler dövülmekten kurtulamayacak... ''Sade emekli maaşımı çarpsalar iyi, işte sağa sola ödemeler için ayırdığım başkaca para vardı onu da cebellezi etmişler, tabi kimliklerim de gitti bu arada. İçinde sana ayırdığım para da vardı.'' Hay Allah ki Allah hepte ben biraz tahsilat yapacağım zaman mı oluyor bunlar ya? ''Üzüldüm ağabey neyse sağlık olsun ben yine sonra uğrarım. '' Kapıya doğru yönelirim. ''Tabi Ahmetciğim uğra uğra her zaman başımın üstünde yerin var.'' Kös kös çıkarım Hüsameddin Ağabeyin yanından...
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta