Allah (C.C.) buyurdu ki “Benim için birbirini sevenler yok mu? Onlar için peygamberlerin ve şehitlerin imreneceği nurdan kürsüler vardır! (Kutsi Hadis)
“Canan, bak öğrencimiz arıyor…”
“Geldim Canan…”
Öyle seslenirlerdi birbirlerine iki canan…
İki sevgi sembolü öğretmenlerim.
60 lı yıllarda Giresun’da Türkçe öğretmenim Feriha Hanım’la fizik öğretmenim Musa Bey evlenmişlerdi. Oradan tayinleri çıktıktan sonra da artık hiç görüşmemiştik yıllarca. Ta ki birkaç yıl öncesinde Telekom’un sitesinde anılarımda iz bırakan isimleri aramayı akıl edinceye kadar. Buldum telefon numaralarını, önce telefonla görüştük. Sonra İzmir’e gittiğimde evlerinde ziyaret ettim. Feriha öğretmenimin elini öptüm. Musa öğretmenim o an orada değil, yazlıklarındaydı. Telefonla görüştük kendileriyle. Mutlaka görüşmek istediğini söyledi. Bundan sonra her bayram, kandil ve kutlama günlerinde aradım. Musa öğretmenimin her görüşmemizde söylediği “İzmir’e gelirsen mutlaka beklerim” sözüydü… Ta ki, geçtiğimiz yıl Feriha öğretmenimden aldığım acı habere kadar. Artık onu görmek kısmet olmayacak.
Onların sevgisi kutsal bir sevgiydi…
..
Bugün Adapazarı'nda üniversite öğrenimi gören ortanca oğlumun doğum günü...
Bir şiir gönderdim, aile adına kutladım.
Telefonla aradı, teşekkür etti.
Laf olsun diye sordum, çünkü zaten kaçarı yok bunun ama, kız arkadaşının kutlayıp kutlamadığını sorduğumda gecenin 12'sinde kutladığı yanıtını aldım...
Gecenin 12'si...
Bu beni 2 yıl geri götürdü,
Yoğun duygulara, düşüncelere daldırdı...
O baba görmemişti, 2 yaşında kaybetmiş babacığını. Bense bir kız evlada hasrettim…
..
Çocukların “anneciğim”, “babacığım” sesleri cıvıl cıvıl iken annesi, babası veya her ikisi de olmayan bir çocuk neler hisseder bilir misiniz? Anneler günü olur, babalar günü olur; ya o günlerde? Bana sormayın sakın, ben bilemem çünkü ben evlenip çoluk çocuğa karışıncaya kadar babam başımdaydı. Annem ise Allah uzun ömür versin, halen yaşıyor.
Ömrünü yetimlere adamış biri düşünün. İşte Cennet’lik budur demek gelir içinden insanın. Kimin Cennet’e gideceğini yalnız Allah bilir. Buna rağmen “Cennet’te olacağından emin olduğunuz birini söyler misiniz? ” diye sorulsa bana, aşağıda anlatacağım Kadriye Teyze derdim. Hem de tereddütsüz.
Bir evde olgun bir kadın gerekiyor. O evin işlerini çekip çevirmek ve çocuklara gerekli olan anne şefkatini verebilmek için. İşte bu anne olmazsa bu iki fonksiyonu evin en olgun hanımı yerine getirmek durumunda kalır. 3 erkek ve 3 kızdan oluşan 6 çocuklu bir ailenin en büyükleri olan Kariye de bu görevi üstlenmek zorunda kalmıştı. 15 yaşındaki Kadriye 5 tane yetim kardeşine hem abla, hem de anne şefkati göstermek durumunda kalırken, yaşamının bundan sonraki bölümünde hep buna benzer bir görevi üstleneceğini de asla bilemezdi.
Kadriye cahildi. O zamanlar köylerde okul bulunmazdı. Yakınlarında okul bulunan yerlerde de kız çocukların okula verilmesi kabul görmezdi. Kadriye de okul görmemişti. Ayrıca o zamanların yaşam tarzında bu yaştaki kızların kendisine teklif edilen evlenme taleplerini başkalarıyla görüşmesi de olası değildi. Kimseye akıl danışması mümkün değildi. 15 yaşındaki bir cahilin vereceği bir karara bağlıydı yaşamının bundan sonrası. Karar vermesi gereken de yine babası gibi dul kalmış ve 6 tane çok daha küçük çocukları olan bir adamın teklifiydi. Teklif tabi ki günümüzdeki evlenme teklifleri şeklinde değil, kaçırılma teklifleri şeklindeydi. Kadriye 5 yetim kardeşine olan ablalık ve annelik görevini bırakıp biri kız olan 6 çocuğa üvey annelik görevini seçmişti. Köyün tabiriyle “kocaya kaçtı”. Bir söylentiye göre Kadriye’ye büyü yapmışlardı.
Kadriye 6 tane yetime yetimliklerini unutturmakla kalmadı, 5 tane de kendi doğurdu. Üvey çocuklarından en büyüğünü evlendirdikten sonra, 6 çocuğuna da hamile iken eşini kaybetti. Son çocuğu Fazilet’i doğurduğunda tam 11 tane yetime hem anne, hem de baba olmakla yükümlüydü artık.
..
Doğum günü kutlamasında hediye paketleri açıldıkça “Oooo! ” diye sesler çıkıyor, çocuk mahçup ve biraz gözü yaşarmış bir şekilde “Harika bir şey! Neden zahmet ettiniz? ” diyerek hediyeyi getiren arkadaşının yanaklarından öpüyor ve bu işlem böylece sürüp gidiyor. Pahalı hediye getirenler daha bir havalı. Ama mutlu görünmeye çalışsa da doğum günü kutlanan çocuk bir türlü kendini mutlu hissedemiyor. Çünkü arkadaşlarının arasında gözleri birini arıyor ve göremiyor.
Günümüzde hediye günleri çok. Doğum günü, anneler, babalar, sevgililer, öğretmenler günleri, bayramlar, yılbaşı vs. Bu günlerde hep sevdiklerimizi sevindiririz ve onlara sevgimizi hediyelerle anlatmaya çalışırız. Onlar da tabi ki mutlu olurlar veya öyle görünmeye çalışırlar.
Parası fazla olan daha pahalı hediye alır ve tabi ki daha fazla sevilir. İçi sevgi dolu fakat parası olmayanlar parayla ölçülemeyen masum sevgilerini içlerine gömer ve mahçup duruma düşmemek için sevdikleri arkadaşlarını kutlamaya gidemezler.
Paran kadar sevme hakkın var...
Öyle bir çağda yaşıyoruz.
..
Umutlarını göndermiştin,
Yanımda hep güçlü kalsın diyerek
Hep güçlü kaldı,
Hep sakladım kızım…
Asla kaybetmedim.
“Siz gerçek olamazsınız! ” demiştin…
Yaşadıklarım gerçek mi?
Ben de anlayamıyorum…
Ama sevgim, tutkum gerçek…
..
Kadir Babacığım gününüz kutlu olsun
Dilerim tüm dilekleriniz yerini bulsun
Sevdikleriniz hep yanınızda olsun
Acılar üzüntüler sizden uzak olsun
Kendi babamdan ayrı tutmam sizi
Görüşleriniz benim için çok önemli
Varlığınız benim için çok değerli
Bursa’daki manevi kızınız seviyor sizi
..
Ayvanın çiçek açacağından umudunu asla kesmedi Şefkat Çağlayanı.
Gülcan’ı tanıyan ve sevenlerin Sevgi Grubunu birer birer terk etmeleri onda hayal kırıklığı ve endişe oluşturdu. Çünkü o Gülcan’ın dönüşünde muhteşem bir karşılama, çiçek yağmurları umuyordu. Hatta bu endişesini ana sayfada yaptığı değişikliklerle belli etmeye çalıştı. Ama gruptan kimse ana sayfadaki değişiklikle ilgilenmedi. Bu Şefkat Çağlayanını derinden yaraladı. Her zamanki destekçisi Şeydacık kendi sorunlarıyla meşguldü.
Bir umut deyip yeni bir grup kurdu Gülcan için. Bir zamanlar Gülcan ona telefon etmiş ve rüyasında kendisine çiçekler verdiğini anlatmıştı. Sesi sevinçten ve duygudan titriyordu. “Çiçeklerini ömrüm boyunca saklayacağım babacım” diyordu Gülcan. Şefkat Çağlayanı bu çiçeğin ismiyle bir grup kurdu. Umudu, eğer bir gün Gülcan’la görüşebilirse onu seven kişileri bu grupta toplamaktı…
Umduğu gibi gitmiyordu gelişmeler. Bir gün Gülcan’ın da Sevgi Grubundan ayrıldığını gördü ve yıkıldı Şefkat Çağlayanı. “Grupta senin için vardım” diye sitem dolu bir yazı koydu ana sayfaya… Yazık ki kimse ilgilenmedi, bir kişi dışında… Tüm sorunlarına rağmen Şeydacık onu arayarak dertleşti.
Şefkat Çağlayanı Sevgi Grubundan umudunu kesmişti. Grubu kapatmak için başvurusunu yaptı. Her ne kadar üzüntülerini bildiren üyeler olduysa da yine de üyelerin ezici çoğunluğu ilgilenmediler bile…
..