BABA 50BABA100BABA 150…….
Şaban amcanın huyuydu, bir yere ne kadar erken gitmek mümkünse o zaman giderdi. Maden Ocaklarında 29 yıl çalışarak emekli ikramiyesi ile aldığı pikap ile köylünün taşınacak odun, un, sap, saman gibi taşımacılık işlerini yapar köylüyü kasaba pazarına getirip götürürdü. Köyde acil hasta olduğu zaman hastaları doktora yetiştirerek bir nevi ambulans görevini de üstlenmişti. Kasabanın pazarı olduğu günler erkenden pikabı köyün meydanına çeker yolcular gelene kadar bir o yana bir bu yana dolanıp dururdu, derdi kasabadaki işlerini de biran önce bitirip köye gün ışığında dönebilmek olan bu adamın bu yüzden köyde seveni kadar sevmeyeni de vardı, Şaban amcanın bu huyu bilindiğinden pazara gidecekler yataktan kalkıp fazla oyalanmadan koşar adım arabanın yanına gelmek zorundaydılar.Domuzdamcı yedeği Fuat’ın iş elbiseleri birkaç şahsi eşyası ve bir iki öğün yetecek kadar kuru gıdadan oluşan erzak kapının hemen eşiğinde hazırlanmış duruyordu.Annesi daha oğlunun elbiselerini yıkayıp söküğünü iliğini dikerken ağlamaya başlar, Fuat her defasında anasının bu haline üzülür ana ağlama ben artık maden ocağına alıştım diye söylese de fukara kadının daha da yüreği derpleşir o ince tiz sesiyle ağıtlar yakmaya devam ederdi. Oğlunun maden ocağına gitmesine üç beş gün kala ne zaman aklına gelirse sofrada yemek yerken ahırda hayvanlarıyla meşgul olurken bostanda tarlada ağlayıp dururdu, Bu durum hemen hemen madence işçi gönderen her evde yaşanır maden işçileri madene giderken üzüntü evlerine dönüşleri büyük bir sevinç yaşanırdı,çünkü maden ocaklarında çok kişi ya ölümcül kazalarda grizu göçük vs yada kazalarda yaralanmış sakat kalmıştı bunlarda olmaz ise madenden emekli olanlar çok değil 5-10 yıl sonunda meslek hastalığına yakalanır hastanelerden ve doktor kapılarından kurtulamazlardı. Onların bir evide artık hastane odaları olurdu,hele bir hastaneye yatmaya görsünler kovuş arkadaşlarından ufak bir tanışma faslından sonra mutlaka birbirlerini bir yerlerden tanımış olurlardı yada başka bir yerde aynı işi yapmış olduklarından meslektaş çıkarlardı..Köy halkının bu olaylar adeta bilinç altlarına yerleştiği için kendilerine madene gidenin ardından bin türlü üzüntü ve ağlama sebebi bulunurdu. Fuat elbise ve erzak çuvalını kapını eşiğinden alıp omzuna kaldırdı çuval bu ay da her zamanki gibi ağırdı anası elinden geldiği kadar çok yiyecek malzemesi koyardı, merdiven başından aşağıya iner inmez anası ağlamaya başlamıştı,anasının bu üzüntüsünü hafifletecek tek şey büyük oğlunun madenden köyüne dönecek olmasıydı iki oğlundan birisi A-grubu diğeri B grubu işçisi olarak çalıştığından 30 gün birisi maden ocağında çalışıp köye gelirken diğeri maden ocağına giderdi.Arabanın köy ortasında durak olarak kullandığı yer evlerinin yakınında olduğundan bu sabah Fuat en önde gelenlerden birisi olduğundan eski bir madenci olan aynı zamanda akrabası olan aracın sahibi Şaban amcasından aferin bile almıştı hemen hemen herkes meydana gelmişti sabahın alaca karanlığında sokağı bir uğultu kaplamış ortalığı sigara dumanı kokusu sarmıştı aralarında her zaman her yere geç gelme alışkanlığı olanlar olmasa herkes tamamdı.Babası Ahmet amca hem onları yolcu etmek hem ağılındaki birkaç küçük baş hayvanı köy merasına getirmek için dışarı çıkmış, madencileri yolcu edene kadar oğlu Fuat ve diğer madene gideceklerle sohbet ediyordu, hayatının büyük bir bölümünü bu köyde hatta bu mahallede geçiren bu ihtiyar adam, köyde madende çalışmayan nadir erkeklerden birisiydi o yanı başındaki bir ayağı sakat kardeşi ile geçimini çiftçilik ve hayvancılık yaparak sağlamış fakat kendilerinin çalışmadıkları maden ocaklarına iki oğlunu da işçi olarak vermişti. Madene ve kasabaya gideceklerin hepsi arabanın yanına gelmiş araba yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı araba hareket ederken kadınlar birbiri ile yarış eder gibi ağlaşıyordu kimi kocasına kimi babasına kimisi oğluna galiba en sahici ağlayanlar analardı. Hava yeni aydınlandığından mahallesinin görüntüsü de yeni yeni meydana çıkıyordu bu iki küçük dereciğin birleştiği yere kurulan bu 15-20 hanelik mahalle ayrılığın verdiği üzüntü ve kederle.gözlerine şimdi daha bir güzel görünüyordu. Yeni yağmur yağmış olduğundan karşıdaki ormanların rengi öyle canlı görünüyordu ki ağaçlar adeta yıkanmış ütülenmiş gibi yemyeşil onlara veda ediyordu, yol kenarlarındaki kır çiçeklerin güzelliği de bir başka güzellik olarak onları selamlıyor gibiydi.İşçilerde evlerinden ayrılmaya üzülüyorlardı ama üzüntülerini pek belli etmiyorlardı ağlamalar ve dualar arsında yolculuklarına başladılar bir ay boyunca buralardan uzaklara maden ocaklarına çalışmaya gidiyorlardı. Araba mahalleden biraz uzaklaştıktan sonra içlerindeki üzüntülü halleri biraz olsun gitmiş, aralarında birbirleriyle şakalaşmaya başlamışlardı bile ne kadar üzülseler de bu maden ocaklarına gitmelerini engellemeyecektiki, yaklaşık 20 kişi 40-45 dakika yolculuktan sonra kasabaya vardılar.Araba her zamanki durağına park ettiğinde yolculuk ücretlerini verip arabadan indiler
Kasabada genellikle yapacak fazla bir şeyleri olmadığından çok vakit kaybetmeden kendilerini madene getirecek olan kurum arabalarının geleceği yere doğru yürüdüler burası her zaman.ana baba günü olur iğne atsan yere düşmeyecek şekilde kalaba olurdu.Kasabanın diğer köylerinden madene gelenler ve madende bir ay çalışıp köylerine geri dönenler hep bir araya geldiklerinden, hemen hemen her ay bu manzara tekrarlanırdı her zaman uğrak yerleri olan köfteci hacının dükkanı ve diğer bakkal manav gibi esnaf böyle günlerde tıklım tıklım olurdu en çok iş yapıyor gibi görünen,köfteci hacının tahta ve betondan karışık yapılmış mekanı kendisi ayakta zor duruyordu ama herhalde çok para kazanıyor olması lazımdı Az ötede hükümet binası,belediye binası karşılıklı cepheleri birbirlerine bakıyordu aralarındaki ve gelişi güzel kurulmuş esnaflar bu günlerde dükkanlarını hep açık tutar rızklarına düşen payı kapmaya çalışırlar hem de veresiye defterlerinden borcunu vermeyenleri tespit ederek alacaklarını tahsil etmeye çalışırlardı. Fuat kalabalığın dışında bir yerde eski bir tahta parçasını yüksek bir yere koyarak oturdu uykusu öyle bir gelmişti ki o anda bir iki saat uyku uyusa kendini dünyanın en şanslı kişisi sayacaktı. Fuat bir yardanda uyanık kalmaya çalışıyor bir yardanda düşünüyordu,bu güne kadar hani gün yüzü görmemiş diye bir deyim vardır ya bu sözü kendisine ne çok yakıştırıyordu, ne okula gidebilmiş nede doğru dürüst yaşantısı olmuştu çocukluğunda ilk öğrendiği şey çobanlık yapan babasının peşinde davarları koyunların yönlerini oradan oraya çevirmek olmuştu. Birkaç tane çoban köpeği ile bu sayede güzel dostlukları olmuştu. Babası okula kaydettirmişdi ama okula gittiği gün sayısı çok azdı zaten okula gidebilenlerde 2 yıl yada üç yıl okulda okur kendilerine bir belge verilerek okuldan ayrılırlardı. İlkokulu 5.sınıfa kadar okumak isteyenler ilköğretim okulu olan başka köylere yada kasabaya inmek zorunda olurlardı Bu yolla ancak köylerinden üç beş kişi ilkokulu 5.sınıfa kadar okuyup diploma alabilmişti.Biraz daha büyüdükten sonra gündüzleri babası ile çobanlık yapıyor, geceleri mısır tarlalarını hasat mevsimi yaklaştığında yaban domuzlardan korumak için tarlarda yatarlardı köpeklerle birlikte mısır tarlalarının ortalarına tahtadan yaptıkları sayvan denilen barakalarda kalırlar yaban domuzlarını tarlalarına yaklaştırmamak için uyanık kalmak gürültü yapmak zorundaydılar sabahın ilk ışıklarına kadar gürültü çıkarıp bağırıp çağırarak.teneke çalarak ara sıra boşa silah atarak, köpekleri tarla etrafında gezindirerek vakit geçirirlerdi. Bu hiç sevmediği işlerdendi uykusuzluğa yenik düştükleri zamanda ilk fırsatta yaban domuzları tarlalara zarar verirdi domuzların verdiği zarara mı aile büyüklerinden işiteceği laflaramı üzüleceklerdi.
Uykusu o kadar ağırlaşmıştı ki kalkıp gezinmek ihtiyacı duydu maden ocakları sayesinde çok fazla kişi tanımıştı gerek aynı işyerinde kartiye sindeki beraber çalıştığı arkadaşları gerek başka yerlerde beraber oturup kalktıkları çok tanıdığı vardı. Karşılaştıklarında bazıları ile selamlaşıyor bazıları ile kısa konuşmalar yaparak birbirlerine hal hatır soruyorlardı. Her yaştan her sanat kolundan işçi arkadaşları olmuştu. Kazmacı,lağımcı,yol marangozu,domuzdamcı,motorcu,nakliyatçı,mekanizasyon işçileri,ocak içi elektirikçileri,tulumbacılar,vinççiler,kuyu bakım işçileri,ambarcılar,silo işçileri bant bakım işçileri,puvantörler,sondajcılar,basınçlı hava makınalarını tamir eden ustalar soğuk demir kaynak işçileri,torna tesviye işiçileri, tonluk arabaları tamir eden araba tamiri işiçleri, lambahane işçileri, idari bölümde çalışan memurlar, kısaca ocaktaki maden kömürününü çıkarabilmek için gerekli olan ve birbirini tamalayıp bir kurumu oluşturan işyerinde çok tanıdıkları olmuş birçokda arkadaş edinmişdi,kendisi bir orman köyünden olduğu için onuda diğer büyükleri gibi domuzdamı sanatına verirler, bu yüzden işe alınırken yapılan mülakatlarda yapılan sözlü ve teorik sınavlar ın bir parçası olarak avuç içleri kontrol edilmiş ellerinde nasır olup olmadıkları bakılmıştı. Kendisini amele olarak Şahin ustanın yanına vermişlerdi artık ustasının yanında hem çalışacak hem de ocak işlerini öğrenip yarın aynı işleri kendisi yapacaktı ve öğrendiklerini de kendinden bir sonraki nesile öğretecekti ki bunu düşündükçe işine daha fazla önem vermesi gerektiğini biliyordu. Hem çalışacak kendisini,yanına verilecek amelenin ve diğer iş arkadaşlarının hayatını tehlikeye atmayacaktı. Zaten köyde gerek kışlık yakacak ihtiyaçlarını karşılarken gerekse çoğu malzemesi ağaçtan olan evlerini ve köyde yapılan diğer evlerin yapımı sırasında işçi olarak çalıştığından eli balta il iş yapmakta baya hünerli sayılırdı, evlerinin yapımında kullandıkları hemen hemen her ağacın ormandan kesilip yontulup mandaları ile köylerine taşınmasında ağaçların evlerindeki yerine yerleştirilmesinde emeği vardı. Kendilerinin yapamayacağı kadar ağır ve fazla olan işleri için imece usulü ile komşularının yardımıyla başarabilmişlerdi. Evlerinin yapımında ilk imeceyi temel atılırken yapmışlardı, babası da bugünün manasına uygun olarak gerek adet gerekse dini duygularla bir koç kurban etmişti
Az ötede koltuk değneklerinin yardımı ile yürüyebilen bir arkadaşını görür görmez hemen yanına koştu bu başka bir köyden adı Hüsnü olan bir arkadaşıydı bellikli madende iş kazası geçirmişti geçmiş olsun deyip kucaklaştılar, kazmacı yedeği Hüsnüye’e göre kazanın sorumlusu üst tarafında çalışan ustanın, ustaya göre ise aşağıya direk gönderirken haber verdiği halde kaçmayan kendisinindi. Neyse ayağında bereket versin kırık yoktu doktorlar her ihtimale karşılık ayağını alçıya almışlardı. bir arkadaşının da aynı gün bir başka ustanın elinden kaçan direk ayağını direk ile domuzdamı arasına sıkıştırmıştı arkadaşı neredeyse bundan kurtukayım derken kömür taşımak için kullanılan bandın makaralarına kolunu kaptıracaktı. Bir yandan sitem ediyor bir yandan da başına daha büyük kaza gelmediği için şükrediyordu.Bu kazalar kartiye mühendisi ne rapor edilmiş böyle kazaların her zaman olabileceğini bilen mühendis yinede daha dikkatli olunmasının gerekliliğini kartiye şefleri aracılığı ile işçileri uyarmıştı.çünki bu kazalar ölümcül yada sürekli sakat kalma gibi dahada üzücü sonuçlar doğurabiliyor hem can kaybı hemde işgücünden kayıp olarak sonuçta üretimide etkiliyordu.
İşçi arabalarının durak olarak kullandığı yer hareketlenmeye başlamıştı bu ayrılma vakti demekti arkadaşı ona kazasız belasız çalışmalar diledi oda ona tekrar geçmiş olsun dileklerini ileterek arabanın yanına doğru yürüdü.Kurumun işçilerini taşıyan araçlardan 4 tanesi daha gelmişti,madenden gelen işçiler birer ikişer araçlardan iniyor herkes ayrı bir yöne doğru gidiyordu,madene gidecek işçilerde kasabadan kendileri için gerekli kişisel ihtiyaçlarını temin etmişler üçerli beşerli gruplar halinde hem sohbet ediyorlar hemde araçların haraket saatlerini bekliyorlardı. İşçi sevkıyatı için kullanılan kamyonlar işçi taşınması gerektiği günlerde üzerlerine tente örtülüp içerlerine tahtadan sıralar yapılarak işçi taşınması için hazırlanırdı.araçların kalkış saatleri yaklaştıkça birer ikişer araçlara binmeye başladılar. Herkes kafasına göre arkadaşları ile yan yana yada yakınına oturuyor 3 saate yakın sürecek olan bu yolculuklarında canlarının sıkılmaması için kafadengi arkadaşları ile yolculuk yapmayı yeğlerlerdi Fuat ikinci sıradaki arabada kendisine bir yer bulmuş elbiselerinin bulunduğu çuvalını uygun bir yere koyarak bir yere oturmuştu anasının yolculuk sırasında yemesi için hazırlamış olduğu azık torbasınıda elbiselerin üzerine koymuştuki acıktığı zaman kolayca bunlara ulaşabilsin, Araçların hemen hemen tamamı dolmuş haraket etmeye hazırlanıyorlardı en öndeki araba klakson çalarak alandan ayrılırken diğer araçlarda onu takip ederek beraberce yola çıktılar ilk beş on dakika kimseden çıt çıkmıyordu herkes bir ay boyunca köyünden kasabasından ayrı kalacakları için oturduğu yerden kendi halinde öyle duruyordu. Hiç kimsede ne bir ses ne bir haraket vardı madende çalışmanın ağır yükü şimdiden omuzlarına çökmüş.herkes derin düşüncelere dalmıştı.Kimi tarlasını bağını bahçesini çoluk çocuğunu ana babasını her neyse bir şeyler düşünüyordu Kim neyi düşünür kim bilebilirdiki köyde yarım yamalak bıraktıkları işlerini mi düşünsünler, yoksa bir türlü denk gelmeyen bütçelerini mi. Maaşlarının çoğunu bakkala kahvehanelere lokantalara veriyorlardı az da olsa içki sigara kahvehane hayatı olanların vay halineydi onlar için bir aydan bir aya para yetiştirmek daha da zordu, kendiside bu gruba dahil olduğundan bir türlü parasını aydan aya yetiştiremez bu yüzden abisinden babasından çok nasihat bazen de azar işitirdi. Bir türlü parasını hesaplı harcamayı öğrenememişti bakkala lokantaya hesabı kabarık çıkıyor birazda yufka yürekli olduğundan yardım isteyen herkese yardım etmeye çalışıyor fakat arkadaşlarına borç olarak verdiği paralar bir türlü vaktinde geri gelmiyordu,bu yüzdende abisine ve babasına doğru dürüst hesap veremiyor türlü yalanlarla işi geçiştirmeye çalışıyordu. Genelde boş gruplarından işe dönüş günlerinde çok hesaplı olanlar haricinde kimsede para kalmazdı onlarda daha önceki tecrübelerinden bunu bildikleri için çare olarak herkes kendine göre bir arkadaş bulmuş çalışanlar maaş aldıkları zaman belirli bir parayı köyden gelen arkadaşına cep harçlığı olarak daha önceden belirledikleri bir yere bırakılırdı. Bu adet hep böyle devam ettiğinden ve düzenli olarak bu kurala uyanlar pek para konusunda pek sorun yaşamazlardı. Bu kural onlar için adı koyulmamış bir kanun gibiydi zaten bu ya kardeşler arasında yada baba oğul arasında, akraba ve güvenilir arkadaşlar arasındaydı bir evden iki üç hatta dört madenci birden olduğundan bunlar aynı anda çalışmazlar A_grubu B grubu diye gruplara ayrılarak bir kardeşin baba oğlun çalıştıkları grup farklı farklı olurdu böylelikle bir evden bir kişi madende 30 gün çalışıp ailesine katkıda bulunurken diğer kardeş köydeki yapılması gereken işleri 30 gün köyde yapardı. Yani ne tam köylü ya tam bir sanayi işçisiydiler abisi A grubu işçisi kendisi B grubu işçisi olduğundan abisinin ona maaşını aldıktan sonra kendisinin harcayacağı parayı daha önceden belirledikleri bir yer bıraktığından emindi. Kendiside maaşını aldığında muhakkak bu parayı bırakırdı bazı aylar eksik de olsa bu parayı bırakıyordu abisi ona bazı haftalar hafta izini ni köyde geçirmek için köyde karşılaştıklarında biraz sitem ederdi ama kendisinin dağınık halini bildiğinden abisi bir şekilde başının çaresine bakar kardeşine pekte fazla kızamazdı nede olsa kardeşlik vardı. Araba kasabadan birkaç kilometre uzaklaşmıştı ki işçiler içinde bulundukları bu suskun havadan kurtulmak için nihayet birbirileri ile şakalaşmaya ve sataşmaya başladılar her toplumda olduğu gibi bu toplulukta da alt sınıf üst sınıf kendiliğinden oluşmuştu ya birbirlerini kızdıracak kadar üzerlerine gidiyorlar oradan buradan boş laflarla vakit dolduruyorlar sesi güzel olanlara türkü söylemesi için baskı yaparlardı türkü söyleyecek olan genelde biraz naz yapar sonra arkadaşlarından istek bile alırdı böylece yolculukları gırgır şamata içinde geçer yolculuğun verdiği eziyet biraz olsun hafiflemiş olurdu. Yoksa sıcak havalarda toz ve sıcak soğuk havalarda soğuk bu şartlara birde yolların bozukluğu eklenince bu yolculuklar daha zor olurdu.Köylerde yaptıkları işleri çoğu birbirlerine yalan yanlış çoğu kez de abartarak anlatırlardı, yanındakiler bu anlatılanlara pek aldırış etmez hatta onları yalandan pohpohlayarak palavralarının derecelerinin daha da artmasını sağlarlardı mesela aşağı dereden kadir köyde tarlasının etrafındaki çitlerin tamamını elden geçirmiş tarlasına değil yaban domuzu,keçi koyun sığır gibi hayvanların girmesi kuş bile giremezdi eğer yanındakilerden onay alıp doğru sen bu işleri tek başına yapmışsındır yaman adamsın dedilermi adamın keyfini bozmamış olurlardı belki tarlanın etrafı çitlerle çevrilmiştir ama bu zaten bir kişini yapabileceği bir şey değildi, kendide o tarlaya ya bir defa ya iki defa gitmiş zavallı babası Şevket amca beklide kaç aydır o tarlanın etrafında uğraşıp duruyordu. Birde öteköyden yenceli Durmuş un ortanca oğlu Kadir’in kendisini askere gitmeden önceki yıllarında bir av meselesi vardı ki konu dağ ve avcılık meselesine doğru uzandığı zaman ilk kez o konuşmalı gittiği avda yaşadıklarını anlatmalıydı. Herkesin onu dinlemesi gerekirdi veya en azından bu onu istiyordu bıkmadan usanmadan her ortamda bu av macerasını anlatır birazda anlatmasını ve dinletmesini bildiğinden anlattıkları çokta sıkıcı olmazdı. Aşağı köyden gelmesi gereken 4 kişi gelseydi yukarı köy ve diğer mahalleden gelen 9 kişi ile birlikte neredeyse 20 kişi olacaklardı. Yanlarında 5 tane eğitilmiş av köpeği ile birlikte herkes av için gerekli eşyalarını almış yola çıkmaya hazırlanıyorlardı, biraz sonra ava gideceklerin hepsi gelmiş sabahın ilk ışıkları ile yola çıkmışlardı. Yola çıkarken çiseleyen yağmur az sonra kara tipiye dönüşmüş fırtınayla birlikte yağan karla karışık yağmura yakalanmışlar göz gözü görmez halde yollarına devam etmeye çalışıyorlardı. Bu zorlukları önceden bilenler ona gelmemesi için ikna etmeye uğraşsalar da dinlememiş illa sizinle birlikte ava gideceğim diye tutturmuştu. Evden eline verdikleri tek kırma av tüfeği ve sırtındaki yük kendisini şimdiden bayağı zorlamaya başlamış içten içe kendi kendine kızmaya başlamıştı bile. Geldiğine çoktan pişman olmuş fakat köyden bayağı uzaklaştıklarından geriye kendi başına dönemeyeceğinden mecburen arkadaşları ile birlikte ilerliyordu. Onun bu yatı avı dedikleri dağda üç beş hatta daha fazla kalmak için gittikleri ilk yatılı avıydı. Gerçi daha önce anlatılanlardan avcılık hakkında pek çok şey dinlemişti ama anlatılanlarla yaşanılan arasında pek çok fark vardı. Vakit öğleyi aşmıştı yola çıkalı 5 saatten fazla olmuş ve ufak bir mola verme zamanı gelmişti. Aşağı köyden Veli üzerine kış mevsiminin gerektirdiği gibi kalın giyecekler giymemiş birazda gençliğine güvenerek neredeyse yazlık kıyafetleri ile yola çıkmıştı. Kendisi ne kadar üşümediğini söylese de vücudunun soğuktan titremesi onun yalan söylediğini gösteriyordu yağan yağmur ve kar soğuğunda etkisi ile saçlarının etrafında buz tutmuş kafası adeta miğfer şeklini almıştı. Soğuktan kendisini neredeyse kaybedecek hale gelmiştiki bu durumu gören Ramazan amcası onun bu halini görünce deliye dönmüş hemen acelece oraya bir ateş yakıp üzerindeki yaş giysileri çıkartarak hazırlıklı gelen diğer avcı arkadaşlarından temin ettiği kuru elbiseleri giydirmişdi. tekrar yola çıktıklarında avcı başı olan eski bir madenci ışık Şaban onlara az sonra varacakları yerde av hayvanı arayacaklarını bu yüzden kimlerin nerelerde duracaklarını şimdiden anlatmaya başlamıştı av yapacakları yere vardıklarında ise herkes ne yapacağını hemen hemen biliyordu av hayvanı olması ihtimali olan yerin etrafı hayvanların kaçış yerleri önceden tahmin edilerek tutulacak daha sonra iki veya üç kişi av köpekleri ile birlikte etrafı tutulan yerin iç kısımlarına doğru hareket edip bu esnada da gürültü yapıp yüksek ses ile bağırılıp silah atılacak daha sonra eğitilmiş av köpekleri bırakılıp av hayvanlarını rahatsız ederek yerlerinden kaçırarak muhtemelen bir avcının önünden geçecekti. Bu arada kar şiddetini o kadar arttırmıştı ki bu planlarını iptal edip konaklayacakları yerin yolunu tuttular. Orada ormancıların tomruk çekmek için yaz aylarında yaptığı sayvan denilen konaklama yeri olduğundan bu gece rahattılar ateş yakılabilmesi için birkaç kişi odun toplamaya gitti yeteri kadar odun tomruk çekenlerin stoğunda olduğu için çok geçmeden ateş yakıldı. Yorgun ve açlığa dayanamayanlar için hemen yiyecek bir şeyler hazırlandı, sayvanda konaklanabilmek için hemen hemen her şey mevcuttu bu yüzden çok kişi için zorluk yoktu ama bu yinede hüsnü için zor bir gece olmuştu gece yarısına doğru hastalanmış sabah da hava av için uygun olmadığından eve dönülmüştü.
Hemen hemen maden ocaklarının yanına varılana kadar işçilerin birbirleri ile şakalaşmaları ve yalandan sataşmaları devam etti yol azaldıkça üzerlerine yeniden o hüzünlü hava kendiliğinden çöküverdi önlerinde zorlu ve tehlikeli geçecek bir ayları daha vardı.Maden ocaklarında bir ay boyunca kendilerinin yada başka arkadaşları kömür üretimi sırasında çeşitli iş kazaları yaralanmalar ve Allah korusun ölümcül iş kazalar geçirme ihtimalleri vardı,Vardiya tertiplerine göre ya sabah ya öğleden sonra dört vardiyasına yada geceleyin saat onikide işe gideceklerdi.Domuzdamı sanatında çalıştıklarından ocaktaki işleri kendilerinden önceki vardiya arkadaşlarının almış oldukları kömürün oluşturmuş olduğu boşluklara bir gün önceden yapmış oldukları domuzdamlarını sökerek birkaç metre ileriye almaktı.Görvleri kömürü alınan galerilerde göçükler meydana gelmesin diye boşlukları direkler ve yatay olarak kullanılan sarma ve belleme diye tabir edilen ağaçlarla tabanla tavan arasını domuzdamı örerek sağlamlaştırmaktı (domuzdamı takriben 1-1.5 metre boyunda meşe ağacından 10 *20 cm ebadındaki ağaçların göçükleri önlemek için yaklaşık 2 metre boyunda araları sarma ve bellemelerle bağlanan ağaç) böylece çalışma sırasında olası göçük tehlikelerini ortadan kaldırmak kömürün kazılması ve nakli sırasında meydana gelebilecek tehlikeleri en aza indirerek arkadaşlarının ve kendilerinin emniyetli bir şekilde çalışmalarını sağlamak oluyordu. Artık maden şehrini tepelerden görmeye başlamışlardı az sonra başka arkadaşlarının çalıştığı kuyuların yanından geçtiler kendileri gibi grup değişimi yapan arkadaşlarının acelece yaptıkları hararetleri gördüler.şimdiyse önlerinde balkanların ve orta doğunun en büyük maden makineleri fabrikası sayılan EKİ: MADEN MAKİNALARI FABRIKASININ yanından geçiyorlardı, buraların ülkemiz için bir gurur kaynağı olduğunu bildikleri için içlerinden onlarda gurur duydular artık şehrin merkezindeydiler az sonra kendilerini Karadeniz in mavi suları selamlayacaktı denizi ilk gördükleri anda denizi ilk defa görenler yada denizin nasıl olduğu hakkında bir fikri olmıyanlar denizin su değil de büyük bir düzlük olduğunu zannederek,ve bu meraklarını arkadaşlarına sormak gafletinde bulunanlar kendileriyle bu yüzden uzun süre dalga geçilen kişiler olarak tarihteki yerlerini aldılar.Çalıştıkları işyerine dakikalar kalmıştı az sonra kendilerini ocaklara indirecek kuyuların üzerinde kurulu dönen moletleri gördüklerinde araçlar duracak ve yolculukları bitmiş olacaktı araçlardan iner inmez ilk işleri köyden getirdikleri yıkanıp söküğü iliği dikilmiş iş elbiselerini çalıştıkları yerde kendileri için ayrılan yazıhanenin en alt katındaki dolap hanede dolaplardan bir tanesine iş elbiselerini koyup kilitlemek olacaktı. Dolaplar iki katlı olup alt bölümüne kirli elbiseleri üst bölüme ise temiz elbiseleri için kullanacaklardı. Burası kendi köylerine ne kadar çok benziyordu mahalleleri gibi çukur bir yerde kurulmuştu tıpkı köylerindeki gibi iki tane derenin kesiştiği yerdi dört bir tarafı ormanlarla kaplıydı. Az ileride gözüken kendilerini yerin 560 m yerin derinliklerine indiren kuyunun platformları ve bu kadar insan kalabalığı olmasa mahallesine daha çok benzeyecek beklide burasını daha da sevecekti. Her taraf işçi kaynıyordu gece vardıyası işçileri gündüz vardıyası işçileri A grubu B grubu işçileri hepsi birbirlerine karışmışlardı bir aydır burada olan işçiler iş çıkışı paralarını alıp kirli iş elbiselerini bir çuvala doldurup bakkala lokontaya ve diğer borç yaptıkları yerlere borçlarını vererek acele kendilerini köye getirecek araçlara gidiyorlardı. Araçlar bu gün işçilerin köylerine en yakın kasabaya yada köylerinden gelecek işçileri kasabalardan işyerlerine nakillerini yapıyorlardı. Araçlardan indiklerinde herkes bitkindi çoğunun mideleri alt üst olmuştu kendileri gibi köyden gelen işçi arkadaşlarıyla birlikte iş yerlerine doğru yürümeye başladılar,önceden gelen arkadaşları elbiselerini dolaplara yerleştirmiş dönüyorlardı üç katlı büyük yazıhane artık karşılarındaydı en alt katı giyinip soyunmak ve banyo yapmak için ayrılmıştı onun üstündeki katta kartiye şeflerini ve mühendislerini ocak işlerinin gidişatını ve yapılacak işlerin karar verildiği tertip salonuydu. Daha üst katlarında kartiye mühendisleri memurlar ve en üst katında da müdürler otururdu genellikle bu binanın birinci katını bilirler,hatta ocaklarda 20 yıl çalışıp ta yazıhanenin birinci katından başka bir üst kata çıkmayan işçiler vardı. kendi kartiye sinin işçileri için ayrılmış olduğu dolap hane bölümüne ulaştıklarında genizleri kömür tozu ve ter kokusuyla dolmuş oldu. Bu dolapların birini temizleyip elbiselerini yerleştirip alt ve üst bölümümün asma kilitlerle kilitledi.Şimdi bir ay boyunca yatacağı yatağın numarası için yatakhanelerine giriş kartlarını ve yemekhanede yemek yiyebilmek için puantörlerinden yedi günlük yemekhane ve kuru katık tikelerini almaları gerekiyordu bu işlemleride halledip yatakhanelerine gittiler kuru katık tikeleri ile ocaklara giderken kendilerine helva süt peynir gibi gıdalar verilirdi,ocaklarda bunlar yenirdi isterlerse de bakkallardan mevsimine göre üzüm domates salatalık elma gibi yaş sebze meyvede alırlardı. Yatakhanelere vardıklarında uzun bir kuyruk vardı sorumlu yurt amiri getirdikleri bu kartları kontrol ediyor onlara teker teker koğuş ve yatak numarası veriyordu kalacağı koğuşa çıkıp yatarken lazım olacak fanila terlik traş takımı gibi kişisel eşyalarını da yatacağı koğuştaki dolabına yerleştirdi. Karyolasına isminin yazdığı yatak kartını astı bu herkesin kendi yatağında yatması için gerekli bir işlemdi burada düzen öteden beri böyle gidiyordu yatak çarşafları haftada bir değişiyor koğuşların içerisi de her zaman temiz oluyordu bu işler için görevli arkadaşları aksatmadan görevlerini yapıyorlardı. İşlerini tamamlandığında karınlarının acıkmış olduğunu hissedip arkadaşları ile üçüncü kattaki koğuşundan ayrılıp yemekhanenin yolunu tuttular. Koğuşların bahçe bölümüne indiklerinde içlerini güzel bir ferahlık sardı karınlarının aç olmasına rağmen buradaki çeşitli süs bitkileriyle süslenmiş bahçeden geçerken her zaman bu bahçe ona rahatlık verirdi,içinde bir huzur hissetti az ötede çay ocakları biraz aşağısında yemekhaneleri vardı tek katlı olan yemekhanede aynı anda 150 200 kişinin yemek yiyebildiği yemekhanenin önüne vardıklarında yeniden yemek kuyruğuna girdiler, yemek için verilen günlük tikenin bir bölümünü yırtıp eline hazırladı sırası geldiğinde tikesine görevli memura verdi yemek kabını alıp önceden dilimlenmiş ekmeklerden yeteri kadar alıp yemek kabını genellikle üç çeşit olan akşam yemeğini almak için görevlinin önüne koydu. Hazırlanan karavanaların başında her bir aşçı bir çeşit yemek koymakla sorumluydu arkadaşıyla yemeklerini aldıktan sonra kendilerine bir boş masa buldular masaların üzerinde içi su dolu çelik sürahiler ve bardaklar vardı yemeklerini karınları aç olduğu için çabucak bitirmişlerdi boş yemek kabını alarak yemekhanenin çıkışındaki bulaşık bölümüne bıraktılar. Yanındaki arkadaşı ile nereye gideceklerine kara vererek yavaş adımlarla müşterisi olduğu kahvehaneye gittiler. Artık işçilerini bitirdiklerinden yatma vaktine kadar buralarda vakit geçireceklerdi.İşçi yurtlarına yakın bu yerleşim yeri genellkle tek katlı binalardan oluşan lokanta ve en fazlada kahvehaneler ile doluydu bir tane sinemaları iki tane camisi, postane fotoğrafçı birahaneleri, hatta dişçi bile vardı,İlköğretim okulundaki öğrenci sayısı 1500 civarlarında oynardı şimdi böyle kalabalık neredeyse belediye olacak bu yerin bir köy nufusu kadar olduğu söyleniyor alışveriş yaptıklar bakkalın önünden geçerken buraya geçen ayki grubundan yapmış olduğu alışverişin borcunu vermediği aklına geldi. Lokantaya ve diğer vermesi gereken yerlere de borçlarını verememişti buralara borçlarını verse bu sefer babasına ay sonunda vermesi gereken parayı veremeyecekti bu yüzden buralara vermesi gereken parayı babasına vermişti. Genelde maden işçileri maaşlarının kendi ihtiyaçları dışında kalan kısmını ne kadar para aldıklarını gösteren belgelerle birlikte babalarına verirler evin geçimlerine pek karışmazlardı bu yüzden bakkalın ve lokantanın önünden hızlı bir şekilde geçme ihtiyacını duydu gerçi onu bu kalabalıkta esnafın tanıma olasılığı yoktu çünkü her taraf tıklım tıklım insan kaynıyordu onları tanıyan esnaf ve buranın yerleşik insanları hoş geldin diyorlar ayak üstü hal hatır soruyorlardı. Kahvehaneye geldiklerinde kahvehanenin içindeki ve dışındaki masalarda grup grup işçiler istirahat ediyorlardı kimisi kağıt oynuyor kimisi arkadaşları ile vakit geçiriyorlardı bir masaya oturdular onları köylerinde ocakta postabaşı lık yapan ve kurumun lojmanında ailesi ile birlikte kalan kendileriyle yaşça büyük olan Hasan dayı karşıladı selamlaşıp kucaklaştılar. Posta başı onlara köylerde olan biten ne varsa soruyor bir haber edinmek istiyordu 5 yıldan beri köyünün özlemini hasretliğini içinden bir türlü atamamıştı köydeki evinde kendisi damat olduğu için madenlerde eskiden çavuşluk yapan İsmail çavuş kayınpederi ve kaynanası otuyordu. Tarlalarını başkaları ekip sürüyor onlardan anlaşmaları neyse o kadar mahsul alıyordu hanımı ve çocukları yanında olduğundan köyüne ancak yıllık izinlerinde ve dini bayramlarda gidebiliyordu bu yüzden köyden gelen arkadaşlarıyla uzun sohbete koyulurdu çaylarını içerlerken kahvehaneye gelenler ve gidenler birbirine karışıyordu iki tane garson çayları vermeye zor yetişiyordu bu kahvehane diğer 15-20 tane kahvehane en azından 1500 ile 2000 bardak çay satıyordu kahvehanedeki herkes hemen hemen birbirini tanıyor genellikle aynı kartiye de çalışıyor olmalarından dolayı muhabbet iyice koyulaşırdı bir müddet sonra posta başı içtikleri çayların paralarını vererek yanlarından ayrıldı kendileri de birer ikişer kahvehaneden ayrıldılar vakit geç olduğundan içeride ve dışarıda lambalar yanmıştı kağıt oynayan arkadaşların yanlarına gidip biraz onları seyretti onlarda ona bir çay söyleyip biraz vakitte orada geçirdi artık yatma zamanı geldiğinden arkadaşı ile yatakhaneye gitmek için oradan ayrıldı giderken yarın ocak içinde yiyecekleri öğle yemeği için gerekli ekmek peynir zeytin domates gibi mevsime göre yiyeceklerden almak için bakkala girdi bakkal sahibinin yardımcılarına istedikleri yiyecekleri ve bir adette 5 kg lık boş plastik su bidonu aldı yiyecekler küçük bir paket yapılarak gazeteye sardırdılar sıra aldıklarını veresiye defterine yazdırmaya gelmişti genelde işçilerin çoğunun izlediği yol buydu bir ay boyunca yaptıkları alışverişleri deftere yazdırırlar maaşını aldıklarında hesabı tamamını öderlerdi önce ismini söyleyip abisinin kendisi için bırakmış oluğu parayı aldı. Sonra bakkal defterinde ki numarasını söyleyip aldıklarını kaydettirdi. Bakkal sahibi burada verilmeyen borcu görünce bir daha böyle olmamasını, kendilerinin de başka yerlere hesap verdiklerini söyleyip uyarıda bulundu. O bu ay verilecek ikramiyeye güveniyordu. Bu onun sağa sola olan borçları kapatacak kalan bölümünü de babasına verecekti. Bakkalda arkadaşının da işinin bittiğini görünce beraberce yatakhanelere doğru yürüdüler. Yatakhanenin kontrolü için kurulan nizamiye denilen yere geldiklerinde oradaki görevliler onlardan yatakhane giriş kartlarını göstermelerini istedi. Nizamiyeden içeri girdiklerinde. yaya yolu olarak hazırlanmış bölüm dışında etraf çeşit çeşit süs bitkileri ile kaplı idi. Bu bitkilerin verdiği hoş kokuyu soluyarak koğuşlarına çıktılar, dolaplarındaki pijamalarını giyip ellerini ayaklarını yıkayarak yataklarına uzandılar. Arkadaşları ile birbirlerine hangimiz erken kalkarsa uyandırmaları için sözleştiler. Zaten bu iş içinde koğuş görevlileri vardı. Burada yeterince sessiz olmaları gerekirdi. Kendilerinden önce gelenler ya uyumuşlar ya da uyumaya çalışıyorlardı. Sabah onları koğuş görevlilerinin etrafta dolaşması uyandırdı, birçoğu da kendiliğinden daha önce uyanmıştı. Bu ay madende ilk günleri olduğu için bugünün zor geçeceklerini biliyorlardı. Madene ilk geldiği günleri hatırladığında bu çekingenliğin ve korkunun yersiz olduğunu hissedip toparlandı. çünkü bu duyguların çok daha kötüsünü yaşamıştı. Ranzasını askerde yaptığı gibi düzeltti, sağına soluna bakarak eşyalarını kontrol etti, lavaboya gitti, elbiselerini bir an önce giyip yemekhanede sabah çorbası içmesi için acele etmesi gerekiyordu. Çünkü yemekhanede sabahları bayağı sıra beklemesi gerekiyordu. Bu sabah yemekhane beklediği gibi kalabalık değildi, yemekhane görevlilerine tikesini verip ekmeğini ve yemek kabını aldı, şansına sevdiği çorba mercimek çorbası vardı. Bir masaya oturup aceleyle çorbasını içti, erkenden iş yerine varıp iş elbiselerini giyecek kendileri için ayrılan tertip yerinde vaktinden önce olması gerekiyordu. Bakalım bu ay hangi ustanın yanına amele olarak vereceklerdi. Kendisi de bir gün usta olacağı ve yanına amele verileceği günleri iple çekiyordu. Eğer ters bir ustanın yanına düşerse bu ay yine çekeceği vardı, Yemekhaneden çıkan herkes gruplar halinde iş yerine gidiyordu. İşyerinin yolu üzerindeki demir yolundan geçerken yol üzerindeki demirci dükkânının çalışanları da yeni uyanmış hazırlıklarını yapıyorlardı. İşyerine vardıklarında burada büyük kalabalık bölüm bölüm, kartiye kartiye önceden belirlenen yerlerde toplanmış iş amirlerinin verecekleri tertibi bekliyorlardı, kendisi de çabuk giyinip kartiye sindeki yerini alması gerekiyordu. Adeta kalabalığı yararak dolap hanede kendi dolabını buldu. Dolap hane boşken ve şimdi ki hali çok farklıydı, neredeyse dolabını bulamayacaktı. Bugün elbiseler yeni yıkanmış olduklarından kendisinin ve diğer arkadaşlarının ki tertemizdi, üzerlerinde çok güzel duruyordu. Elbiselerin akşama ne hale geleceğini iş çıkışında elbiselerinin ve ellerinin yüzlerinin kömür karasından görünmeyeceğini sadece dişlerinin ve gözlerinin görüleceğini bu haldeyken kendilerini çok yakınlarının bile tanıyamayacaklarını düşününce tebessüm etti. Elbiselerini giyip baretini taktı şarz olmuş lambasını alırken numarasını da unutmamak için bir yere yazdı. Buradaki hareketlilik yüzünden yerde ne varsa toz toprak havaya kalktığından bir an önce dışarıdaki tertip yerine ulaşması gerekiyor du. Biraz sonra en az elli kişilik gruplar halinde dizilmiş işçilerin arasından geçerek kendi kartiye sindeki yerini aldı. Selamlaşıp beklemeye başladı. Herkes kafasına göre bir arkadaşıyla konuşup muhabbet ediyordu. Birazdan kartiye nin vardiya sorumlusu şef muavini gelecek herkesin yapacağı işleri söyleyecekti tertipleri daha çok usta ve nezaretçi pozisyonundaki işçiler alıyordu amele olarak çalışan işçiler işin bu tarafına kulak vermezlerdi bu esnada arka taraflarda birbirleriyle şakalaşıp matrak geçerlerdi onların tek derdi yanına verdikleri ustalarla iyi geçinebilmekti tertip bitti kendilerini gibi diğer kartiye lerinde tertibi bittiğinden ocaklara inebilmek için kuyuların önlerinde sıra olunacaktı herkes hep birden kafeslere yöneldiğinden büyük bir gürültü şamata ile kuyuların önüne yığıldılar büyük bir gürültü şamata ile itiş kakış kırla gidiyordu en nefret ettiği şeyde buydu buralarda koca koca adamalar adeta çocuklaşıyor itişip kakışmalar argo kelimeler havada uçuşuyordu bu manzara kafese binerken de inerken de böyleydi ustasıyla birlikte kafesten kendilerine bir yer bulabildiklerinde artık yer altını o zor çalışma koşullarını ilk dakikalarıydı 4 8 dakikalık kafes yolculuğundan sonra herkes iç güdüsüyle hareket eder gibi o yer altı şehrindeki tünellerden kendi kartiyelerine gidecek daracık yollardan ve desen derelerden geçerek kendilerini tertip edilen domuzdamı sırasının başında bulacaklardı daha önceden yapmış oldukları domuzdamlarını söküp takriben bir buçuk iki metre kömürü alınmış yere tekrar aynı domuzdamını yapacaklardı. Kafes ağır ağır hereket etmeye başladı artık yeryüzünden ve gün ışığından uzak yerin derinliklerinde rızklarını aramaya gidiyorlardı aklına her ay başı onları köylerden yolcu ederlerken eşlerinin ve analarının o mahzun durumları ve ağlamaları geliyordu. Fukaralar buradaki çalışma koşullarını görseler kim bilir ne kadar daha fazla üzüleceklerdi kafes kuyu dibine vardığında kapılar açıldı birer ikişer kafesten inmeye başladılar. Artık dışarıdaki neşeden birbirleri ile şakalaşmalardan eser yoktu burada kendiliğinden bir ciddiyet oluşmuştu herkes yavaş yavaş bu yer altı şehrindeki ilk yevmiyelerini almak için iş yerlerine doğru ilerlerken insan ve kömür nakli için yapılmış küçük paytonlar ve tonluk arabalar için hazırlanmış demiryolundan ilerliyorlardı yolun kenarlarındaki kanallardan akan su önce büyüklü küçüklü havuzlarda toplanıp tulumbalarla dışarıya pompalanıyordu böylece ocak su baskınından kurtuluyor rahat bir çalışma ortamı yaratılmış oluyordu. Yol boyu ocak için gerekli alet edevat ile doluydu kısa mesafede kömür taşımacılığı için kullanılan bant eskileri kömür kaydırmak için oluklar çağrı cihazları belirli mesafelerde ocak içindeki havanın yönünü değiştirmek için yada hızını kesmek için kurulmuş hava kapıları vardı. Önceden bu kapıların başında bir görevli işçi bulunur kapının açılması ve kapanması görevini üstlenirdi şimdi ise yapılan bir düzenek sayesinde kömür ve malzeme taşımacılığında kullanılan tonluk arabalar geçerken bu kapılar kendiliğinden açılıp kapanıyordu bu geçtikleri 3. kapıdan sonra artık gittikleri yol daralmış ve aydınlatılması kesilmişti yolun hemen kenarından açılmış dar bir geçitten eğilerek geçilmek zorundaydılar artık baretlerindeki lambaların aydınlattığı kadar görüyorlardı kömür taşımak için kurulan bantların kenarlarından yokuş aşağı iniyorlardı bazı zamanlar yasak ve tehlikeli olduğundan bu bantların üzerlerine binilip yolculuk edenlerde oluyordu bir tarafdanda hayran hayran yer altında bu kadar yerin nasıl hazırlandığını şaşarak lambasının gösterdiği kadar sağına soluna bakıyordu birden aklın köyündeki büyüklerinden önceki çalışma koşulları ile anlatılanlar geldi. Onlar şimdiki gibi 8 saat sonunda dışarı çıkamıyor verilen tertip ne zaman biterse o zaman dışarı çıkabiliyorlardı banyolarını civardaki derelerden tenekelerle taşıdıkları su ile kendi yaptıkları barakalarda yada dere kenarlarında yapıyorlar. burada yemeklerini kendileri yapıyor burada yatıp kalkıyorlardı buralar daha sonraları uzak illerden gelenlerin sürekli yerleşim yerleri olarak kalmış irili ufaklı mahalle ve belde olmuştu. Gündüz vardiyası işçileri çoğu kez güneşi görmeden günlerini bitiriyorlardı bunları düşündükçe kendilerinin şanslı olduklarını saydı işyerine vardıklarında postabaşı o gün yapılacak işlerin gidişatını olabilecek aksaklıklara yerinde müdahale edebilmek için yanlarından ayrılmıyordu bu kartiyede en azından bir usta bir ameleden oluşan 40-50 takım domuzdamcı ekibi vardı ustalar yanlarındaki amelelere kaçar tane direk getireceklerini söyledikten sonra kuracakları domuzdamların yerlerinin hazırlıklarına başladılar önce tabanları sağlam zemine gelen kadar kazıp öyle domuzdamları kurmak gerekiyordu. Bir gün önceki kömürü alınmış yerdeki domuzdamları sökülüp bir buçuk iki metre ileriye yeniden kuruluyordu. Söküm esnasında alınamayan direkleri ve diğer malzemeleri ameleler dışarıdan gönderilen malzemelerden temin ederlerdi malzeme arabalarının gelebileceği yere kadar getirdikleri en fazla 20-25 cm çapındaki çam direklerini ve diğer gereçleri Fuat Şahin ustasının söylediği şekilde getirip ustasını yanına getirdi. Şahin usta şakacı ve vurdumduymaz birisi olduğundan hem çalışır hem bir alt sırasındaki ve bir üst sırasındaki usta ve amelelerle hem matrak geçer hem günlük verilen 5 veya 6 tane domuzdamını çabucak bitirirdi. öğleye doğru öğle yemeklerini yemek için düz bir yerde toplanıp altlarına kama ve diğer ağaç parçalarından bir sofra kurdular öğle yemeklerinin yeneceği ortamı hazırlamak amelelerin işiydi bu öğleyin şahin usta Fuatı, Yükseli ve Veliyi görevlendirip 6 -7 takım domuzdamcı ekibin yemek yiyeceği sofrayı hazırlamak için görevlendirdi su bidonları sofranın yanına getirildi ilk gün olduğu için sofrada yemek bolluğu vardı beyaz peynir zeytin salata domates köyden getirilen gözlem somun ekmeği tavuk gibi kısaca Allah ne verdiyse olanlarla karınlarını doyurdular sonra tekrar yarım kalan işlerini bitirmek için işlerinin başına vardılar o sırada kartiye şefleri yanlarına kadar haberleri olmadan gelmiş yaptıkları işleri kontrol ediyordu bu onların ve ocağın güvenliği için yapılması gereken rutin bir işti bir müddet sonra verilen tertipler yavaş yavaş bitmeye başladı işlerini bitiren ekipler geldikleri yoldan yeryüzüne çıkmak için kuyu başına doğru hareket ediyorlardı, eğer çıkış saati gelmediyse birde kuyu dibinde kafeslerin insan nakli başlayana kadar beklemek vardı terli terli hava akımının bol olduğu yerde beklemek tam hastalığa davetiye çıkarmaktı. Zaman geçtikçe kuyu diplerinde işçi.gitgide çoğalıyor herkes bir an önce dışarı çıkmaya can atıyordu kafes insan nakli için geldiğinde bugün ön sıralarda olduğundan ilk kafesle kendini dışarı atabildi. Sabah anasının güzelce yıkayıp tamirini ettiği. İş elbiseleri ilk gün kirin tozun içinde kalmıştı bile aynaya baksa kendini bile tanıyamayacak kadar elinin yüzünün kömür karasına bulanmış olduğunu biliyordu. Nihayet 6-7 saat sonra dışarıdaydı kafesten dışarı adımını atan işçi koşar adımlarla lambasını lamba hanedeki şarj aletine takıp banyoya gidecekti hemen yanındaki dolap haneye geçerek kirli elbiselerini soyunup banyoya girdi banyosunu acelece yapıp dışarı çıkması gerekiyordu çünkü kendisi.gibi diğer işçi arkadaşlarıda banyo yapmak için sabırsızlandıklarını biliyordu. Mümkün olduğu kadar çabuk banyosunu yapıp dışarı çıktı temiz elbiselerini giydikten sonra doğru yemekhanenin yolunu tutu kendileri yemekhaneye gelirken henüz ocaklardan herkes dışarı çokamadığından diğer vardiyadaki arkadaşlarından son kalanları da kuyu başı diplerinde bekliyorlardı giderken oluşan arkadaş gruplarıyla sohbet ederek yemekhanenin önüne geldiler. Oradaki kalabalığı görünce biraz duraksadılar yemekhanenin önündeki boş alanda güreş yapan işçi arkadaşları ve onların seyircileri olduklarınını görünce onları biraz izlediler bunlardan bir tanesi kendi köylerinden Nizamettin ustaydı ve güreşmeyi seven ve kendisini de biraz iddialı gören birisiydi. Sonra yemeklerini yemek için yemekhaneye doğru ilerlediler yemeklerini yedikten sonra kahvehaneye doğru yola çıktılar kahvehane tıklım tıklım doluydu kendilerinden önce gelen arkadaşları çay ına kağıt oyununa başlamışlardı bile 20 ye yakın kahvehanenin hepsi hemen hemen gün boyu böyle dolu oluyordu kahvede boş masa bulmak birazda şans işiydi. bunun için oyun oynama alışkanlığı olan arkadaşları aralarından seçtikleri bir kişiyi kahveye masa tutması için öncü olarak gönderirlerdi/ Kağıt oynayanları seyrederken az ötedeki lokantanın garsonu kulağına eğilerek kendisin lokantada yemek yememekte olan köy amcasının çağırdığını söyledi beraber lokantaya vardıklarında başına gelecekleri çoktan anlamıştı çünkü kendisini çağıran içkiye düşkün birisiydi demek ki o da bu akşam içki içmeye zorunlu gibi bir şeydi masaya oturur oturmaz itiraz etsede rakı kadehini çoktan avuçlarına almıştı bile.Burada epey vakit oturdukdan sonra yatma vakti geldiğinden hesabı yine veresiye defterlerine ortaklaşa yazdırıp yatakhaneye geldiler sessizce yataklarına uzandılar bu ay kartiyelerinde pek iş kazası olmamıştı duydukları kazalar ise küçük yaralanmalar ve sıyrıklardan ibaretti onun için bu ay iş hayatı yönünden iyi bir çalışma ayı olmuştu göz açıp kapayana kadar bu ay gelip geçmiş son gün tertipleri her zamankinden biraz daha erken verirlerdi erken işe başlayıp erkenden dışarı çıkılacak maaş lar alındıktan sonra erli geçli akşama köye varılacaktı erkenden tertip yerine vardığında işçi nakli kafesi erken başlamış çoğu işçi ocaklara inmişti bile kendiside acele hazırlanıp ustası ile birlikte ocağa indiler işlerini bitirip dışarı çıktıklarında ilk iş olarak maaş kuyruğuna girdiler ve maaşları uzun süre kuyrukta bekledikten sonra ancak alabildiler. Belki 25-30 yerde tediye memuru görevlendirildiği halde ancak 2 saat bekledikten sonra paralarını alabildiler verilmesi gereken ikramiyeler verilmemişti şimdi yine kara kara düşünme sırası gelmişti ya borçları bu ay yine vermeden köye gidecek yada babasına para veremeyecekti. Kendisi ile uzun bir süre mücadele ettikten sonra babasına para vermemeye karar verdi önce bakkala uğrayıp abisine harçlık olarak bırakacağı parayı verdi daha sonra geçen aydan kalan hesabını ve diğer borcunu lokantaya da hesabını verdikten sonra kahvehane sahibinden ve diğer iki arkadaşından borç olarak almış olduğu paraları da verdi. Cebinde bozukluk sayılabilecek en küçük banknotlar kalmıştı paralar yeni tedavüle çıktıkları için yeni ve en büyük banknot paraya benzediğinden o anda aklına hemen bu paralarla babasını kandırabileceği geldi. Okur yazar olmayan babası gerçi köylerde sigara kibrit satardı ama tanıdığı sadece bozuk paralardı kağıt paralarla yapacağı alışverişleri genellikle güvendiği kişilere sorarak yapardı.Fuat karmakarışık düşüncelerle nasıl işçi arabalarına bindi nasıl kasabaya oradan da köyüne geldi bilemedi köyüne vardıklarında annesinin sevinci bir anda her şeyi unutturdu anası boynuna sarılmış bir türlü bırakmak bilmiyordu. Sanki en ağır misafir gelmiş gibi onu nereye oturtacağını bilemiyor defalarca ne yemek istediğini soruyordu. Karnını doyurup yatağına nasıl yattı ne zaman sabah oldu bilemedi sabah başucunda o tiz sesli Fatma ana yine her anne yüreği gibi kahvaltısının hazır olduğunu kalkmasını söylüyordu. Kalkıp üzerini giyindi daha dışarı çıkar çıkmaz babası ile göz göze geldi babasının halinden ondan beklediği paraları bir an önce vermesi isteğini anlıyordu güzelce elini yüzünü yıkadı kahvaltısını hep beraber yaptılar paranın kendisine verilmesi için sabırsızlanan baba oğlum diğer arkadaşların babalarına 2000 lira vermişler sen ne vereceksin dediğinde baba bende aynısını veririm dedi ve cüzdanından yalandan yere özene bezene çıkardığı yirmi tane 50 liralık banknotu çıkarıp bir tane 50 lirayı uzattı baba 500 peşinden bir 50 lira daha baba 100 bir 50 lira daha çıkardı baba 150 sonra 50 lira daha- baba 2000 verdiği 200 lirayı 2000 lira diye babasının eline verdi baba sevinçle bereket versin oğlum diyerek 2000 lira zannettiği 200 lirayı para için hazırlamış olduğu çıkınına indirdi.Fukara paraların kaç lira olduğunu nereden bilirdi ki ve sevinerek beklide dışarıda arkadaşlarına caka satmak için acele adımlarla hem hayvanlara bakayım diye evden acelece ayrıldı.Fuat için yalanının ortaya çıkacağı günün telaşı başlıyordu baba ne kadar sevindiyse oğulda sanki tonlarca taşın altında kaldı ama artık elden ne gelirdi ki
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Okuyan beğenen yüreğinize sağlık teşekkürler saygılar hocam
YAZMAK BİR BAŞKA GÜZELLİK OKUMAK BİR BAŞKA GÜZELLİK ÜSTAD AŞK İL YAZAN YÜREĞİNİ KUTLUYORUM ELİNE SAĞLIK ÜSTAD SAYGILARIMLA
güçlü kaleminize tebrikler yüreğinize sağlık
tam puanımla saygılarımla
AĞAM;
ÖNCELİKLE EMEĞİNE SAĞLIK.
YAZIYI OKURKEN BEN BU YAZIYI OKUMUŞ MUYDUM DİYE DÜŞÜNDÜM.
DOSTUMUN BENZERİ YAZILARIDA VARDI DÜŞÜNCESİYLE DEVAM ETTTİM.
BİTİRİNCE BİR DE BAKTIM Kİ, DAHA ÖNCE OKUMUŞUM.
YÖRENİN EMEKÇİLERİNİ, ÇALIŞMA ŞARTLARINI, HAYAT TARZLARINI, SEVİNÇLERİNİ ÜZÜNTİLERİNİ SAYENDE ÖĞRENİYORUM.
ZENGİNLER VE VARLIKLILAR ZATEN HİÇ BİR ZAMAN İLGİ ALANIMA GİRMEDİ VE GİRMEZ DE.
TEBRİKLER.
SELAM VE DUA İLE.
yüreğinin tükenmez kalemiyle başarılı bir yolculuk yapan üstadı kutluyorum elinize sağlık üstad saygılarımla
Baktığımda çok uzun ve küçük yazı okumakta zorlanırım demiştim ama öykünüz oldukça sürükleyici. En ince detaylara kadar anlatmış olmanız o köye götürdü beni. Madende akrabasını kaybeden biri olarak ağlaşan kadınların sızısını duydum içimde. Yüreğinize sağlık. Saygılarımla tam puan...
USTAM ALLAH HAYRINI VERSİN.
SAAT TUTMADIM AMA SANIRIM YAZIYI OKUMAM BİR SAATTEN AZ SÜRMEDİ.
İNAN YAZININ SONUNA DOĞRU YEMEĞİMİ ALDIM YİYEREK OKUMAYA DEVAM ETTTİM:-))
FİNAL ÇOK HOŞ BİTTİ.
GÜLDÜRDÜN.
RABBİM DE SENİ GÜLDÜRSÜN.
GENEL YORUMA GELİNCE:
MÜKEMMEL BİR GÖZLEMCİSİN.
AYRINTILARIN AYRINTILARINI DAHİ TESPİT ETMİŞSİN.
SAYENDE BİR KÖMÜR İŞÇİSİNİN A'DAN Z'YE KÖYDEN ÇIKIŞ VE KÖYE DÖNÜŞE KADAR DÜNYASINI ÖĞRENDİM.
ZATEN YAZIDA BENİ SARAN DA BU OLDU.
EMEĞİNE SAĞLIK.
İLİNİ DÜŞÜNMEYEN ÜLKESİNİ DE DÜŞÜNMEZ.
ŞİİRLERİNDE İLİNİ DÜŞÜNEN VE KÖMÜR EMEKÇİLERİNİ GÜNDEME GETİREN BİRİSİ OLARAK SİZİ TEBRİK EDERİM.
HAYIRLI BAYRAMLAR DİLERİM.
SELAM VE DUA İLE.
ASLINDA ÇOK SIKILIYORUM UZUN YAZI OKUMAKTAN AMA EN BAŞTA GERÇEK OLDUĞU İÇİN VE ORDA YAŞANAN HAYATLARI BİLDİĞİM İÇİN ZEVKLE OKUDUM ÇOK EMEK VERMİŞSİNİZ ...GERÇEKTEN HER İNSAN BİR KERE GİDİP GÖRMELİ O KÖMÜR İŞLETMELERİNDE ÇALIŞAN İNSANLARIN DURUMLARINI ...EKMEK PARASI İÇİN NELER ÇEKİLDİĞİNİ ...GERÇEK KESİTTİ ...EMEĞİNİZE SAĞLIK ..BAYRAMINIZ MUBAREK OLSUN MUHARREM BEY
Okuyan beğenen yüreğinize sağlık teşekkürler saygılar hocam
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta