ucuz tebessümlerini bile katlayıp
naftalin koydun arasına
sırf görmeyeyim diye aman ne ayıp
kitledin sandığına
oysa bilsen ben ne çevik
ne arsız bir hırsızım
Yüz yıl mı oldu sevdiğim görmeyeli gözlerini
tutmayalı ellerini yüz yıl mı?
yoksa seneler duruyordu da
giden ruhun muydu zaman gemisiyle
sıcak bir fincan çay gibi
Sesinin gölgesi dolanır ıssız sokaklarımda
yağmur olup kaldırımlara çarpar hasret
her köşeden bir bahar fışkırır
soluk yüzlü...
ve ellerin gelir aklıma
1000 yıldır sonu gelmez bir karanlığın içinde yalpalıyorum... gözlerime gönül koydum. istemiyorum artık bir damla ışık bile. onlar değil miydi zaten beni gamzene mahkum eden. işte şimdi kendimi karanlığa mahkum edip,prangalarımı çözüyorum gamzenden. anlayacağın renkleri ruhuma bedel veriyorum.
abartıyorum değil mi? her zaman ki gibi abartıyorum...ve sen söylediklerimden hiç bir şey anlamıyorsun. daha gerçekçi olmalıyım dediğin gibi.mesela 1000 yıl dememe anlam veremiyorrsun. hatta bu ifade seni biraz daha uzaklaştırıyor benden. çünkü ben hep abartırım öyle ya... tamam artık gerçekçi olacağım; 'bu yıl sensizliğe mahkum oluşumun 10.yılı...' beceremedim! daha sade ifade etmeliyim; 'tam 10 yıldır seni görmüyorum.' oldu sanırım... bu sefer istediğinden daha gerçekçi oldu.
son bir kaç aydır sürekli o fotoğrafla konuşuyordu. genelde yalnızken yapardı bunu. hem sevenler arasındaki şeyler gizli kalmalı ki gözlere kulaklara değip eskimesin derdi hem de mahremini kimsenin görmesini istemezdi. ama en çok da bir elindekine bir de kendine şaşkın şaşkın bakılıp, alaycı gülümsemelerle 'bu mu murat' denmesinden bıkmıştı. 'o da öğrenecekti zamanla başkalarının ne dediğini önemsemeden bildiği gibi yaşamayı' her seferinde böyle söz verirdi kendine. adı zehraydı ama leyla derdi ona mahalleli. kimi zaman çocuklar arkasından el çırparak
zehra mektup attın mı mecnun'a
aman ha!
Kim demiş Tanrı'yla konuşulmaz diye
ben konuştum
ve kulağıma 'sen bir bitsin' diye fısıldadı
sonra bitleri sevmeye başladım
garip bir tutkuyla...
Arkamdan sürüklediğim sol bacağım gibi
arkandan sürükleniyorum
ve ne solum sağıma yetişebiliyor
ne de ben sana
30.03.06
Bulutlar pamukşeker değilmiş meğer
birer beyaz döşekmiş
uçak kazalarında ruhları tutmak için
semaya serilen
ve yalancıymış bulutlar
AMERİKAN RÜYASI
Eli anasının koynunda, uyuyakalmış çocuk,
savaş nedir bilmeden rüyaya dalmış çocuk…
tanklarla oynuyorsun kim bilir düşlerinde
canavar bombaların gürültüsü içinde.
hadi oyun oynayalım,
ben pamuk prens olayım sen yedi anne.
yedi kere sarıl, yedi kere öp, yedi kere kokla.
gökten yedi elma düşsün, yedisi de senin payına düşsün.
kötü cadıyı kovalayalım,
burnuna havuç, gözüne kömür takalım...
hadi oyun oynayalım,
ben pamuk prens olayım sen yedi anne.
yedi kere sarıl, yedi kere öp, yedi kere kokla.
gökten yedi elma düşsün, yedisi de senin payına düşsün.
kötü cadıyı kovalayalım,
burnuna havuç, gözüne kömür takalım...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!