Cinnet mi geçiriyor kendi aşk dilimi kullanan yalnızlar gibi… Deli gömleği yalnızca benim tenimde, benim aşkımda ruh bulurdu.Oysa çıldırmış sevenler, çıldırmış kelimeler, söze, öze yalınca karşı gelmekte, sevdiklerini tutku tanrısı sanıp ibadet ediyordu. Annemin sözünü dinlemeye koyuldum.' Elin kızı,kızın eli''... elin kızına yazılmış şiirler, ağlamalar, bunalımlar... gayrı yazmayacaktım.
Hayat bahane, gitmek bahane, susmak bahane yazdıklarımız bahane. Her zuhuruna yüklem.Bense özneleri tümleyen devrik bir ermişliğin sözce usçusu.Mazeretlerden oluşan bir düş'e lanet olsun...Lanet olsun,neon gecelerimden gözlerini kaçıran sana da.
Hiçbir karabasandan korkmayacağım,kara sevdaların sevi geleceğinde seni anmayacağım.Kulakların çınlamadan,ruhun inlemeden, sözlerin dillenmeden ve her halin millenmeden rahat uyuyabilirsin.
Bu heceden sonra bağıl değilsin,özgürsün… Lanet olsun İsrail diyecek kadar aynısını sana sulandıra sulandıra kullanasım geliyor. Kapatıyorum yarım kalmış ve gitmenle biten aşkın ve şevkin kitabını. İç kitabımı,kitaplığımın en ücra köşesine hapsediyorum. İçimdeki azazizlle barıştım sana karşı. Çık yandığın his ve tin yanılmalarımdan.Ki yandıkça,yanıldıkça ,anıldıkça, bekledikçe beni de yok ettiğin susma cehenneminden de çık.
Kutsanmışlar azizler arasındasın, peri suretten seni çıkardım, sen de oynaşı güzelliğine tensel zaafiye oldun.
''kırılmak''...bu sözcükten,senli kırıldığım her andan, her sonundan nefret ediyorum... Kırmamak için söylenmemiş nice gayrimeşru söz kalıyor.Bense meşru olan lainlerimi naylon bir poşete koyarak Pazar sepetine atıyorum.
Sen sustun,sen gittin kırmaları bahane ederek. İki kırık, iki yıkık, iki virane, iki ışıksız sokak,iki sayılamayan sayı, iki kavuşamayan ben,iki uzak uzak ve bir tane gelme…
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman