Bir ağacın gövdesinde saklı değildi elbette tüm bu olanlar ama ağaçtan açıldı oluk ve içerde büyük bir tazyikle duran her türlü engellenmişlik sel oldu aktı. Cebimizde öyle hazırda duran beylik sözlerle açıklanamayacak kadar...yeni bir oluşum bu. Bu süreci tarihsel, sosyolojik, psikolojik gibi pek çok açıdan okumak mümkün. Ancak dikkat edilmesi gereken, şu ki bu okumaları eski bildiklerimizin üzerinden eski cevaplarımızı devreye sokarak mı yapacağız, yoksa bambaşka ve yepyeni bir akılla mı...Görünen o ki şimdi bildiklerimizin ötesine geçme zamanı. Bambaşka bir yerden; şiirden okumak istiyorum bu süreci; bilimden okumak istiyorum ama önce Afrikalı bir kabilenin çocuklarından söz etmeliyim size.
Afrika’da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülünün, o meyveleri yemek olacağını söyler ve çocukları izlemeye koyulur ancak hiç beklemediği bir şey olur. O anda bütün çocuklar el ele tutuşup koşarlar ve ağacın altına aynı zamanda vararak meyveleri hep beraber yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını merak edip sorduğunda ise aldığı yanıt şöyle olur:
“Biz “ubuntu” yaptık. Yarışsaydık, yarışı kazanan bir kişi olacaktı ve o kişi meyveyi tek başına yese diğerleri yemediği için çok mutsuz olacaktı. Oysa biz ubuntu yaptık ve böylece hepimiz yedik. Ubuntu, bizim dilimizde "ben, ancak biz olduğumuz zaman ben'im" demektir."
Soruyu soran antrapoloğun yüzünü görmek isterdim o anda. Merak ediyorum; acaba bu sürpriz bilgi karşısında heyecan mı duydu yoksa kendi bakışının böylesine parçalanması karşısında korkuya mı kapıldı. Göstereceği tepki, bu güzel paylaşımın kendisi kadar önemli çünkü. İster istemez aklıma Albert Einstein'in bir sözü geliyor, dahası gelmekle kalmayıp çok daha anlaşılır oluyor benim için. Einstein diyor ki;
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta