Kendim benden kaçtı, arayışa baş koydu.
Tanımamış meğer beni, kimmişim
Nerelere gitmişim.
Geri getirmeye çabalıyorum.
Olmuyor, kaçıyor.
Düz yolda yürüdüğümü söyledim, inanmıyor.
Gökyüzünde mavinin üstüne
yapışan pamuk beyaz bulutlar
yaklaşan kara buluttan korunmak için
karlı dağlara yaslanarak saklanır.
Hücum sürer.
Sis çıkar bilinmeyen yerden.
Sabah saatin erken vakti.
Güneş doğsa mı, uykuya mı doysa kararsız.
Yakınlardaki göl güne hazırlıkta.
Çırpıntısız sakin duruşuyla,
süzülüyor kuğu gibi ışınların yansıması suya.
Eski hataların gölgesi uzundur.
Her yöne yayılıp dağılır.
Can sıkar, kovalar seni.
Azgın nehirlerle ulaşır.
Kurtulmak için asla geç değildir.
Ruhuna yapışanları atıp bitirmek,
Hislerim çekildi, bir şey hissetmiyorum.
Düz, dümdüz bir çizgi içimde
ne gülüyor, ne düşünüyor öylece yaşıyorum.
Heyecanımı da yitirdim.
Yorumladığım, yoran hayat bende heves bırakmadı,
beni terk etti.
Hüznü kovmak için inadına
uğraştığım zamanları yaşıyorum.
Karşılıklı restleşiyoruz kaderle.
Direniyorum, güneşin bir kolunu yakalamak için.
Ellerim yandı vazgeçmedim.
Koca yüreğim kavruldu, üzülmedim.
Issızlığın ortasındayım.
Ses yok.
Yaşam buz gibi soğuk şu sıcak ağustos gününde.
Beklenen, yerine gelmeyen dileklerim.
İstemekten yorulan dilim.
Artık duyan yok bilirim.
Yalnız kalırım korkusuyla
hayatı doldurduğumuz boş kalabalık.
Nasıl gereksiz nasıl da ağırmış.
Kalabalık.
Kelimenin kendisi kara, sıkıcı, bulanık.
Ne kadar saklanırım zannetsen aralarında
Kendimden kendimi yeniden yaratıyorum.
önce saflık berraklık, hoop at gitsin.
Yerine, bulanık dere suyundan iki yüzlülüğü çıkart,
yapıştır yüzüne, kamufle.
Karışık içi zaten çer çöp dolu, kimse ne yapsan anlamaz.
Sonra masumiyet!
Bir arpa boyu yol alamamak günün kaosunda.
O, bende bende.
Sessiz ağlamak, için için ağlamak.
Kederden, boğazını sıkan bir düğümle boğulmak.
Yudum suyun onda olduğunu bilip, uzanamamak.
İşte sessizlik!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!