düşündüm o gece...
o yalın ayaklı
küçük çocuklara bakınca
tutamadım gözyaşlarımı
çaresizlikten...
Duyuyor musun?
Beni bu yalnız günüm de
Bu kalp senin için sürgün de
Sanki yeni yeni çırpan kuşlar gibi
içim de bir ürperti...
şafak söktü bugün
başladı bir yağmur
sonra hafif bir rüzgar
ardından suskun bir gece
filmin son perdesi gibi
Nasıl da geçti yaş yirmi iki
Bir yudum su içer gibi
Ağacından düşen yaprak misali
Yeşil taze bir yaprakken
Yavaş yavaş
Sararmaya kurumaya
filmin son perdesiydi
Belki de en acısıydı
Beni sardı bir heyecan
derinden derine
gerçek sanmıştım
anlamaz oldu beni
ne dostlar ne akrabalar
kanatlarımı çırpsam
uçamaz oldu yaralı kuş gibi
Gideceğim
Bugün yarın belki de daha sonra
Zaman sürüklemesse beni
Fani dünyanın rengine
Ecel tebdil-i mekan etmezse
Bu aciz bedenime
Gönül ister, Seni bir gün görmek
Maziyi unutup geleceğe yönelmek
Seni bir ömür boyu sevmek
Gönül ister ki dünyaya sığmayan bu sevgiyi
Kalbinde hissettirmek
sıra sıra dizilmiş dizeler vardır
yalan olsa bile ...
gönül mahkumdur
beden tutsaktır
bir ömürde yoğurur kendi kaderini
Dağların üstündeki eriyen kar gibi
Suskunluğum Beni alıp götürüyor
Hakikatlara nurlara
Bir vadinin tabanında aktırıyor beni
Bazen denize…
Gezdik uzak diyarları bıkmadan usanmadan
Memleket kabul ettik Doyduğumuz toprakları
İnce ince eledik fani hayatı
istikbali kendimize gaye sandık maziye aldanmadan