gurbet akşamında
dudaklarımın kenarına
sensizlik türküsü
ıslanır...
en anlamlı anında
gözlerinde bir dünyayı gördüm
içine girip dehlizlerinde kayboldum
özleminle yıllara, asırlara meydan okudum
geceler uzun olur dediler
bilirim saniye bile etmez
sensizlik yanında
dünya sahnesindeyken hala bedenim,
gerçeğe en yakın hikaye için;
belkide söyleyeceğin ilk söz,
hayat hikayemin ön sözüdür....
aydın gürz
Bugün inat edeceğim, ne kadar bilindik “ millet ne derse DESİN “ felsefesinin içine tükürerek. Kaçacağım en dibinizde ki sığıncaklarınıza (tdk kabul etmeyebilir) . Zulanıza koyduğunu menzilsiz, düşük kalitede ört bas ettiğiniz duygularınıza nefretimi sunacağım. Bade de olmayacak badem de … Çocuk telaşlarımı aldığınız günlere inat, bir çocuk büyüteceğim… Sırf size inat; ağzım koksun diye soğan yiyeceğim üstüne sarımsak. (nasıl saklasak) Soğansız yemek yerine sadece soğan isteyeceğim…Ve sizden nefret edeceğim, histeriye kapılmadan … an be an…
Ne kadar gizlediğiniz sır varsa. Yüzünüze vuracağım. Tekme tokat değil hece hece. Korkaklıklarınıza ait olmadığımı, örümcek ağlarının dansını; cinlerin konuşmasına benzeteceğinizi (ki çoğunuz adı batsın veya üç harfli dersiniz) ve aslında kendinizden kaçtığınızı anlatacağım. Sonra neye sığınacağınızı bilmediğinizi, bilemediğinizi … Ve bir daha aynaya bakacağım; sizden nefret edeceğim.
Nezaket icabı sorulan “NASILSIN? “ sorusuna nezaket icabı olsa da iyiyim demeyeceğim! “kötüyüm, beterim bugün “ şairin dediği gibi. Sonra başlayacağım… Naziklik yapmayın, içten olun diye! Duyacak mısın iç duvarlarıma attığım çığlıklarımı? Hal hatır sormayı bırakıp, varsa bir merheminiz onarılmaz yaralarıma sürecek misiniz! Git kendini kandırma bir merhabayla başlamıyor hiçbir şey … ve bir nasılsınla düzelmiyor acıların toz pembesi … Sonra dönüp sana; bak ağzımdan alacağın birkaç lütuf var diyeceğim. İster duymak iste ister isteme… Ben söyleyeceğim: zehirliyim bugün ve bildiğim tüm manalar ağlıyor… Ve bildiğim tüm oyunlardan, nezaket icaplarından nefret ediyorum …
gidişin yine bir gece vaktiydi
yüreğim kanıyordu
tutamıyordum zamanı
ve sen arkana bakmadan
acıları göğsümün ta içine bırakarak gidiyordun
içim acıyordu…farkındaydım
Aşk…
Bir dost aradığında
Sabahlara kadar
Sızlanmadan
Sabırla metanetle
Dinlemek kadar kutsal
kimsem yok biliyor musun anne?
eskiden ağlarken yakalardın beni
şimdi göz yaşlarım akmıyor
ve hiçbir şey o günlerdeki gibi yakmıyor anne!
ziyaret gibi hissediyorum kendimi
Yine ağır nöbetlerin gelme zamanı
Yokluğun kurşun gibi üstüme yağarken
Gecelerimle gündüzlerim birbirine girdi.
Yitik düşlerimi kaybettim.
Yüreğimde yüreğini ararken
Bir çaresizlik fukarasıydı yüreğim
Kalem kırıldı işte
Aktı mürekkep
Islandı kâğıt
Ben gitmedim
Ellerim gitti
bu hayat bir alıntıdır
kızma bana
senin oğlun olamadım
her zaman içime ektiğin umutları taşıyamadım
şimdi çalıntı bir hayatın ortasındayım…
oysa sen demiştin; umut olmalısın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!