Uzun yıllardan beri Almanya’nın Köln şehrinde yaşıyorduk. Yoğun çalışmalarımdan sonra, Köln’deki Hukuk fakültesini kazanmıştım.
Kayıtımı yaptırdıktan sonra; annem ve babamla birlikte köyüme gitmek
istiyordum.
Özlem doluydum yurdumun her köşesine. Her ne kadar buradaki yaşam tarzına
Alışmış, olmama rağmen beş seneden beri görmediğim köyümü çok özlemiştim.
Çok heyecanlıydım. Bavullarımızı hazırlayıp bir an önce havaalanına gitmek, için sabırsızlanıyordum. Annem, babam ‘’hayırdır bu ne heyecan’’ der gibi bana baktıklarını görüyordum.
Onlar her yıl memlekete gidip geldikleri için, benim kadar heyecanlı değillerdi.
Okulum nedeniyle; fırsat bulamamış koskoca beş yıl gidememiştim yurduma.
Türkiye’ye indiğimde gözlerim dolmuştu. İnsanın vatanı, yurdu gibi yoktu.
Çok hüzünlenmiştim.
Kasabaya geldiğimizde kimsecikler kalmamıştı. Herkes hasat zamanı diye köye
yerleşmişti. Bizde herkes gibi köydeki çiftliğimize gidip yerleşecektik. Ama bir gün kasabadaki evimizde dinlenip, öyle yola çıkacaktık.
Sabah mis gibi çam kokusuyla uyandım. Mükemmel bir şeydi bu. Her taraf yemyeşil
çam ağaçlarıyla doluydu. Yeşilin her tonunu burada görmek mümkündü. Sabahın ilk
ışıkları ile birlikte köye gitmek için yola koyulduk.
Çiftliğe geldiğimde; her şeyin nasıl da değişmiş olduğunu fark etim. Bu acımasız
değişimler insanın içini nasılda sızlatıyordu.
Bize hoş geldi ne gelip, gidenler başlamıştı. Beni gören herkes şaşkınlıkla
Bakıp,
’’ne güzel büyümüş genç kız olmuş’’diyorlardı.
Gerçektende artık büyümüş bir hukuk öğrencisi olmuştum.
Köyümüzdeki ilk sabahımızdı bu.‘’Erken kalkan erken yol alırmış’’ deyip erkenden
sabahın ilk ışıkları birlikte güne merhaba deyip, hasat için tarlaya geçmiştik.
Gününün doğuşunu karşılamak o kadar zevk veriyordu ki; hele o ekinlerle günışığının
buluşması yok mu? Müthiş bir şeydi bu…
Biçerler çoktan tarlalara girmişlerdi bile. Babamla hemen tarlada ekinleri çuvallayıp
Traktörün römorkuna yerleştiriyorduk.
Annem, kahvaltımızı hazırlamak için evde kalmıştı.
Öyle kaptırmışım ki işe kendimi, saatler nasıl geçti bilmemiştim. Annemin
sesiyle irkildim birden,
''kahvaltı hazır çabuk gelin''
Babamla ekinleri bırakıp eve doğru yol aldık hemen. Karnım nasıl zil çalıyordu
kurt gibi acıkmışım. Çalışırken hiç farkında değildim zamanın nasıl geçtiğini.
Elimi yüzümü yıkayıp hemen sofraya oturdum. Serin, serin rüzgâr
esiyordu, mis gibi doğa kokusu sarmıştı dört bir yanımızı.
İçime sindire, sindire çektim’’Bir daha bulamazsın bu kokuyu’’ dedim. Şehrin
Gürültülü; egzoz kokularından, trafikten uzak doğayla baş, babaydık.
Birden kendimi çok mutlu hissetmiştim.
Kahvaltıdan sonra tekrar ekinlerin başına döndük. Ekinleri yüklemeye koyulduk babamla. Çok yorulmuştuk güneş tam tepemizdeydi. Babam,
''Hazan kızım evden bana soğuk su getir çok susadım’’
Koştum hemen.
Tam evin kapısına yönelmiştim ki bir an içimde tuhaf bir şeyler oldu. Sanki birileri
bana bakıyor, beni gözetliyor hissi doğmuştu içime. Oysa sokakta kimseleri
görmemiştim.
İçimden bir ses’’ kafanı geri çevir, ne olur geri çevir’’ diye yalvarıyordu sanki. Dinledim
İçimdeki sesi.
Birden kafamı çevirdiğimde, bana bakan bir çift göz gördüm. Genç bir delikanlı bana bakıyordu. Birden şaşırdım. Bu genç köyün insanlarına benzemiyordu. Gayet şık giyimli, çok yakışıklı bir çocuktu.
Hiçbir şey söylemeden ikimizde yolun ortasına çakılıp kaldık. Ne bir adım geri atabiliyordum ne de bir adım geri gidebiliyordum. İkimizde şaşkındık ne yapacağımızı
bilmez bir durumdaydık.
Hemen kendimi toparlayıp kafamı çevirip hızla yoluma devam ettim. İçimden
tekrar dönüp bakmak gelmişti. Baksam mı bakmasam mı derken başımı geriye çevirdiğimde onunda başını bana çevirip baktığını gördüm. Bir an göz göze geldik bu gördüğüm
gerçek mi dermişçesine.
İkimizde şaşkın bir şekilde yolumuza devam ettik.
İşimin başına döndüm hemen. Traktörün römorkuna ekinleri yüklemeye başladım.
İş yaparken kendi kendime gülümseyip duruyordum.
İçim bir garip oluyordu. Hiç böyle duygular içine girmemiştim bu güne kadar. Tam
Gülümserken babamın bana garip, garip baktığını gördüm. Hemen kendimi toparlayıp,
’’ Ne oluyor kendine gel artık belki de gördüğün bir hayaldi’’dedim.
İşe verdim kendimi hemen. Annemin sıcak şefkatli sesiyle irkilmiştim;
‘’Hazan kızım, bak sana bir yardımcı getirdim ‘’
Kafamı kaldırdım birde ne göreyim. Rüya hayal sandığım kişi annemin yanında
duruyor.
‘’Ne gerek vardı anneciğim, ben hallederdim’’dedim.
Annem ‘’tanıştırayım bu Eren, benim en samimi arkadaşımın oğlu. Ankara Siyasalda okuyor. O da tatile gelmiş senin gibi. Yolda beklerken otobüsü kaçırmış’’dedi.
Kafamı kaldırıp ta bakamıyordum gencin yüzüne. Mecburen yüzümü yere eğip kısık bir sesle’’memnun oldum’’ dedim. Utangaç bir tavırla
‘’Üzüldüm otobüsü kaçırdığınıza’’
‘’Ben üzülmedim yoksa sizinle nasıl tanışacaktım’’dedi.
Eren, girişken bir çocuktu. Eline ekin doldurduğumuz tenekeyi alıp hemen
işe koyuldu. İş bölümü yaptık Eren’le…
‘’Bak şöyle yapalım Hazan,
‘’ sen doldur bana ver, bende traktörün vagonuna atayım’’dedi
Bende’’tamam anlaştık’’dedim.
Ben veriyorum o aktarıyordu hızlı bir şekilde. Bir an ürünleri birbirimize verirken
Ellerimiz değdi bir birine. O an içim bir garip oldu, göz göze geldik. Ani bir hareketle
ellerimi çektim hemen.
İşe devam ettik. Eli elime değmesin, göz göze gelmeyeyim diye olanca çabamı sarf ediyordum. O ise tam aksine her seferinde eli elime değsin diye çaba sarf ediyordu.
Akşam olmuştu zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile. Toparlanıyorduk ki annem geldi yanımıza.
Teşekkür için Eren’i akşam yemeğine davet ediyordu. Eren gözlerimin içine
baktı.
‘’Geleyim mi’’ der gibi. Galiba gözlerim gel demişti ona.
Eren sevinçle’’tamam ben eve gidip üzerimi değiştireyim öyle geleyim ‘’deyip
Uzaklaştı hızla…
Çok güzel bir akşam yemeği yemiştik. Değişik duygular içerisinde bulmuştum kendimi.
Birkaç gün daha sürdü yoğun çalışmalarımız. Artık kasabadaki evimize dönme
Zamanımız gelmiş çatmıştı.
Annem bir gün öğlen vakti karşı komşuya geçmişti. Ben evde kalmayı tercih ettim.
Kendimce takılacaktım evde. Müzik dinleyip kitap okuyacaktım. Tam uzanmıştım ki
kanepeye, telefon çaldı.
Koşup hemen telefonu açtım. Karşımdaki Eren’di. Çok şaşırmıştım. Sesim titredi
Heyecandan.
‘’Hazan, seni daha yakından tanımak ve görüşmek istiyorum’’
‘’Hayır, olmaz zamanım yok’’dedim. Ama içim içimi yedi. Ondan çok hoşlanıyordum.
Hayır dememe rağmen her gün telefon açmaya başlamıştı bana. Her geçen gün
birbirimize bağlanmaya başlamıştık artık.
Bir akşam düğünümüz vardı. Düğün alt katta evin bahçesinde yapılacaktı. Herkes bir
Koşuşturmaca içindeydi. Ben de onlarla birlikte koşturuyordum. Bir eve çıkıp
bir bahçeye iniyordum. Bir defasında aşağı indiğimde bir de ne göreyim şaşırıp
kaldım; Eren ninesini getirmiş,
‘’Hazan bak bu ninem seninle tanıştırmaya getirdim’’
Bende bir heyecan, elim ayağım birbirine dolaştı. Ninesinin ellerinden öpüp utancımdan
Yukarı kaçtım hemen.
Ara sıra balkona çıkıp Ereni kontrol ediyordum. Gözlerim hep onu arıyordu. Birden
Kapının sesiyle irkildim. Kim gelmiş olabilirdi. Koştum kapıya, bir de ne
göreyim karşımda karşım da Eren. İki ellerini kapının kenarına tutmuş açmamı
bekliyordu.
Açtığım an Eren’e bakakaldım. Kalp atışlarımızı duyuyordum. O an kapıda olan
olmuştu.
Dudakların dudaklarıma
Değdiğinde…
Renga renk kelebekler uçuştu
Gözlerimin önünden
Yıldızlar raksa daldı
İlk öpüşün heyecanından
Yorgun düştü ay
Gece sabah döndü
Şimşekler çaktı
Yağmurlar yağdı
İlk öpüşün üzerine
Gökkuşağı nazlı bir edayla sardı
Dört bir yanımızı…
Tanık oldu bu ilk öpücüğe
Heyecandan ayaklarım yer tutmuyordu. Kendimi nasıl balkona attığımı bilmiyorum. Nefes, nefeseydim. Yarabbi nasıl cesaretti bu.
Akşam düğün saatine kadar şaşkın ördek gibi dolanıp durdum. Düğün yaklaşmıştı ben daha hazırlanmamıştım bile.
Bin tane şey düşündüm ne giysem diye. En sonunda çiçekli bir elbisem vardı onu giymeye karar verdim. Saçlarımı bıraktım. Hafifte bir makyaj yaptım. Herkes çok güzel olduğumu söylüyordu. Acaba ‘’Eren’de beğenecek
Miydi? ’’dedim içimden. Düğün de hep Eren’le evlendiğimi hayal ettim. Çok güzel bir duyguydu bu. Eren gözlerini benden alamıyordu. O’na da beyaz çok yakışmıştı.
Eren, utangaç bir tavırla yanıma geldi. Beni dansa kaldırdı. Çok heyecanlanmıştım. Dönüp annemle babamın yüzlerine baktım. Onay verecekler mi? diye.
Annem hafiften başını onaylar gibi salladı. Kalbim yerinden fırlayacak sandım. Sanki o düğünde sadece ikimiz vardık. Müzik sesleri, kalabalık insanlar hiçbirini görmüyordu gözlerim. Sanki soyutlanmıştık ortamda.
İnce bir rüzgâr gibi şiir fısıldamaya başlamıştı kulaklarıma,
‘’ Buz eriyince su olur ya hani,
Ateş yandıkça kor olur
Ben sevdikçe sen olurum sevgili.
Sevdikçe, sen olurum... '
Eren’in her söylediği sözü yudum, yudum yutuyordum. Gecenin karanlığında
savrulan iki gül gibiydik sanki.
Tanrım bu gece hiç bitmese, bir ömür sürse böyle Eren’in kollarında…
Ertesi günler telefon görüşmelerimiz arttı. Kaçamak buluşmalarımız başlamıştı. Yoğun duygular içindeydik. Birbirimizi görmeden, sesimizi duymadan nefes
alamıyorduk sanki.
Son günlerde gelenlerden gidenlerden görüşme fırsatımız hiç olmamıştı. Benim içim içime sığmıyordu. Eren diyordum başka bir şey demiyordum. Gözlerim hep onu arıyordu.
Geçmesini istemediğim halde günler çok hızlı; bir su gibi akıp geçmişti. Artık iznimizin son günleri gelip çatmıştı.
Son gün gözlerim hep Eren’i aradı durdu. Arabaya istemeye, istemeye bindim ağlayarak. Onu görebilme umuduyla çevreme bakındım durdum. Eren gelmeyecekti umut umu yitirmiştim gözyaşlarım sel olmuştu. Araba hareket ettiğinde tam ümidimi yitirmişken dönüp arkama baktım. Eren hem ağlıyor hem de ağlayarak koşuyordu arabanın peşinden. Ben ise çaresizdim. Bir daha ne zaman birbirimizi görecektik dokunacaktık.
BUNU SADECE KADER BİLİYORDU…
Okullar açılmıştı. Okula gidip gelmeye başlamıştım artık. Eren aklımdan çıkmıyordu bir türlü. Derslere bile doğru düzgün aklımı veremiyordum. Bir gün sabah Eren’den mektup geldi bana.
O’nu görmüş kadar sevinmiştim. Mektubu bağrıma basıp, basıp öpüp, öpüp, kokladım. Özlem hasret dolu bir mektuptu. Gözyaşlarımı tutamadım mektubu okurken. Onu çok özlemiştim. Burnumda buram, buram tütüyordu.
Mektubun alt köşesine telefon numarası yazmış ‘’aramanı bekleyeceğim Hazan’ım’’ diye bir not düşmüştü.
Gözyaşlarımı hemen silip kampusun telefon kulübesine doğru koştum. Çok heyecanlıydım. Kalbim küt, küt atıyordu. Aylardan sonra ilk defa Eren’in sesini duyacaktım.
Ne çok özlemişim Eren’i ne çok. Anlatmak imkânsız bir şeydi. Özlem dolu, hasret kokan konuşmalar ardından; artık her gün telefonla görüşmeye başlamıştık.
Bir nebzede olsun onun sesini duymak varlığını hissetmek beni rahatlatıyordu. Şimdilik hasret bitene kadar telefonla idare edecektik. Başka bir çaremiz yoktu.
İki yıl boyunca telefon görüşmelerimiz sürdü.
Annem benim durgunluğumun farkındaydı. Bir gün bana,
‘’Hazan sende bir şeyler var ve de bana söylemiyorsun’’dedi
Ben annemle bu meseleyi paylaşmam gerektiğini düşündüm;
‘’Eren’i seviyorum, o da beni seviyor anne’’dedim.
Annem bunları duyunca küplere binmişti.’’Ölsen de olmaz o çocuk sana yaramaz; zengin şımarığın biri’’dedi.
Ben ağlayarak annemi dinliyordum,
‘’Anne ben onu seviyorum’’derken gözyaşlarıma hakim olamıyordum.
Annemin son sözü;
‘’Unut onu sen unutmak zorundasın’’demişti.
‘’Ben hep kızımın bir sevgilisi olursa onun yanında olurum’’diyen annem, bana düşman kesilmişti. Aramız gitgide kötü oluyordu annemle.
Ama ben Eren’den başkasını sevemezdim. Babamın da haberi vardı ama
Bu konuda sessiz kalmayı tercih ediyordu.
İki yıl nasıl geçti bilmiyorum. Zehir zemberek özlemlerle dolu günlerdi. Yaz tatili için Türkiye’ye gitme zamanı geldi çattı. İçimi korkular sarmıştı. Mutlu olamıyordum bir türlü. Belki de başıma geleceklerden korkuyordum. Annemi ikna etmiştim ama sorun yaşayacağımı hissediyordum.
Kasabaya geldiğimizde bütün aile elinden geleni yapıyordu, onunla görüşmemem için. Beklediğimden daha kötü şeyler olmaya başlamıştı. Telefonla konuşmam yasaktı. Kapı önüne bile yalnız çıkamıyordum. Peşimde hep birileri vardı. Çok kötüydüm boğuluyordum. Buralara kadar gelipte Eren’in sesini duyamamak, görememek beni adeta çıldırtıyordu. Her akşam aile toplanıyordu. Bu durumu konuşmak için. Beni sevdamdan vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Çok sıkıntılı dönemler geçiriyordum. Bir akşam daha kötü bir haberle dünyam başıma yıkıldı.
Beni hiç tanımadığım, yüzünü bile görmediğim biriyle evlendirmeye karar vermişler. Ben direniyordum’’ kabul edemem’’ dedim.
Sevmediğim bir insanla nasıl evlenirdim. Eren’i bu kadar severken.
Her günüm ağlamakla geçiyordu. Eren’le görüşemiyordum. Olanları anlatamıyordum. Ama kasaba küçük yer olduğu için duymuşlardı bile.
Akşam Eren’in ailesi beni istemeye geldi. Çok heyecanlıydım ne yaptığım bilmiyordum.
Ama çok kötü şeyler oldu Eren’in ailesini kovmaktan beter etmişlerdi. Bunu üzerine sekiz defa istemeye geldiler. Ama her seferinde daha da kötüye gidiyordu her şey. Annem çok acımasızdı onlara karşı. ‘’Neden beni anlamıyordu, neden kabul etmiyorlardı onu çok sevdiğimi.’’
O kadar perişandım ki direniyordum olanca gücümle.
Bir gece karar verdim artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Canıma kıyacaktım.
‘’Bu işkence bitsin artık’’ dedim. Ben Ereni sevmekten vazgeçmeyecektim. Ailemde beni ona vermemekten vazgeçmeyecekti.
Odama geçip ne kadar ilaç varsa hepsini biriktirdim.
Uykuya yatmadan önce hapın hepsini yuttum. Artık ben ölünce herkes kurtulacaktı diye düşünüyordum.
Gözümü açtığımda kendimi hastanede buldum. Ölmeyi bile becerememiştim. Ağlamaya başladım işkence devam ediyordu. Ben bu hayatı istemiyordum.
Hayatın yükü bana çok ağır geliyordu. Bir taraftan sevdiğim insanı görememek, diğer taraftan istemediğim bir adamla zorla evlendirilmeye çalışılmak beni mahvediyordu.
Ondan ne bir ses ne bir haber alabiliyordum. Evin önüne bile yaklaştır-
mıyorlardı.
Ne ümitlerle geldiğim izin zehir olmuştu.
Ama bir gün Eren’le görüşme imkânı doğdu. Eren’le evden kaçacaktım. Başka çıkar
yol bırakmamışlardı ki bize…
Gece Eren beni sokak başında bekleyecekti.
Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemiştim. Ailem sanki sezmiş gibi evin her yerine
anahtar taktırmışlardı.
Bir sürü engel vardı önümde. Muhakkak kaçmayı başarmalıydım.
O gece herkes odasına çekildiğinde; annemde kapıyı kilitleyip odasına geçmişti
uyumak için. Ben sessizce yatağımda pusuya yatıp herkesin uyumasını bekliyordum.
Herkesin uykuya daldığından iyice emin olduktan sonra; yavaşça kalktım
yatağımdan. Parmaklarımın üzerine sessizce basaraktan kapıya yöneldim.
Uzunca bir ip üzerine bir sürü anahtar takmıştı annemler. Kapıya her elimi attığımda
Anahtarlar çok kötü sesler çıkartıyordu.
Korkudan ödüm patlıyordu. Kapıyı açarken yakalayacaklar diye. Kararlıydım bu gece kaçacaktım. Çünkü dışarıda beni Eren bekliyordu.
Heyecandan elim ayağım titriyordu. Üç defa denedim kapıyı açmayı. Ama olmuyordu.
Deneyip, deneyip tekrardan odama dönüyordum.
Sonunda kendini toparladım. Kendi kendime düşündüm. Olsa, olsa sonu ne olurdu
diye. Ölümde olsa ne fark ederdi. Ölümü göze almamış mıydım aşkım için. Kararlıca
kapıyı açmaya çalıştım. Gecenin sessizliğinde ki o gürültüyü anlatamam.
Çok korkunçtu.
Nihayet açmayı başarmıştım.
Hemen merdiven başına fırladım daha bitmemişti. Bir kapı daha vardı; açılması gereken.
Aceleyle ellerimi anahtarlara attım. Elim titriyordu heyecandan. Her tarafımı ateş
basmıştı.
Korkudan ellerim anahtarı bulamıyordu. Nihayet bulmuştum anahtarı. Hemen kapıyı
açıp dışarı fırladım.
Kapı çok kötü gıcırdamıştı. Nefes nefese kalmıştım. Çok hızlı bir şekilde etrafıma
bakındım. Eren’i arıyordu gözlerim alacakaranlıkta. Kalbim fırlayacak gibiydi yerinden.
Birbirimizi gördüğümüzde koşmaya başladık. Boynuna bir atladım.
Birbirimizi öpüp kokluyorduk. Hiç bir şey umurum değildi. Evden uzaklaşmayı bile
Unut muştuk. Hemen kendimizi toparlayıp yola koyulduk.
Artık sevdiğim insanla beraberdim. Hiç bir şey; dünya bile umurumda değildi.
İkimizde çok mutluyduk.
Ayaklarımız yerden kesilmişti. Bulutlar vardı ayaklarımızın altında…
Mersin/Ayşe AKDOĞAN
Ayşe AkdoğanKayıt Tarihi : 20.10.2009 14:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok sevdiğim bir arkadaşım yaşadıklarının öyküsüdür.

Başarılarınızn devamını dilerim.
Yüreğinize sağlık.
İkimizde çok mutluyduk.
Ayaklarımız yerden kesilmişti. Bulutlar vardı ayaklarımızın altında…
Harika bir öykü okudum,değerli kaleminizden,yüreğinize sağlık.Saygılar sunuyorum...
TÜM YORUMLAR (5)