Cuma Ali Çetin
Sömürge arıyor haçlı dünyası
Piyonlar dururken verir mi ası
Türkiye'yi yutmak onun rüyası
Avrupa birliği bize yaramaz
Ömer Gündoğan
..
Her ne yapsak Avrupa'ya şirin gözükmek için
Avrupa'nın gözü kör olmuş görmüyor ki
Emekler,uğraşılar çabalar boşuna
Avrupa bizi kabul etmez.
Gökyüzündeki yıldızları ellerine verseniz
Doğu ile Batı'yı değiştirseniz
..
Has yüzüne hasret miyim.? ... der gibi
Özüne sözleşip
Canına koyarak
Bağrına basamıyorsa bizi Avrupa
Ne biçim sevinmek şunun şurası ciğer parçamızdan bizi yolan koparan
Yerinden kımılda demedikçe müsade yok sana
Ne ışıkla görüşmeye, ne gölgeyle tanışmaya, ne de dünyanın aynasıyla bakışmaya
..
Haykırıyor bak zaman, aslına dön Türk diye.
Türk'ün dostu yine Türk, vatanı da Türkiye.
Kulak ver avrupanın dilindeki türküye:
- Böl parçala sessizce, ye Türk'ü ye, Türk'ü ye! ...
...
' İt ürür kervan yürür ', ürü avrupa ürü.
Kim demiş millet diye, sürü avrupa sürü...
..
Aylardır heyecanla-yurtta beklenen rapor
Brüksel’de sunuldu-bizleri acıya kor
Satır aralarında-kurulu bütün tuzak
Türkiye ile sizin-yol birbirine uzak
Avrupa Birliği’ne-ültimatom veririm
Vatanımı savunan-yiğit bir öğretmenim
Kuşkuyla bakarsınız-ya evet ya da hayır
..
Proje Konusu: ISPARTA DA KİRAZ YETİŞTİRİCİLİĞİ ARTIRILMALI
Bilgi: Avrupa ve Dünyanın vitamin deposu olarak tanımladığı kiraz: İklim açısından Isparta ve çevremiz yapılan ihracatlarla bunu kanıtlamıştır. Kiraz yetiştiriciliğin daha da artırılması için bu proje desteklenmeli. Türkiye'nin bir çok bölgesinde yetişen kirazın Isparta ana merkezi olmalıdır. Rosense ürün çeşitleriyle dünya ülkelerince tanınan gül şehrimiz: Kiraz çiçeklerini de artırarak, güzelliğin sembolü olduğu gibi: İnsan sağlığına verdiği değerle de anılmalıdır. Organik meyve olan kiraz sofralarımızda da yerini almalıdır.
Tanımı: Dünya da 1500 ile 2000 türde kiraz cinsi olduğu bilinse de! . Avrupa standartlarına ve ihracata uygun: Napolyon diye bilinen ziraat 0900, Burlet, Van, Kısa saplı, Nif çeşitleri % 80 çoğunluktadır. Bodur kirazlar üç,beş yıl sonra meyve verse de, diğerleri 10 yılda olgunlaşmaktadır. Bölgemizin
iklim avantajı sayesinde 30 ve 40 yıldır kiraz veren ağaçlar mevcuttur.
..
“Bir gün asra bedel” sözü nasıl da tecelli edermiş, bir daha bütün Türkiye gönül alkışlarıyla tarihi bir günü, yazılan bir büyük destanı yaşadı. Türkiye, Avrupa Şampiyonasında, ‘olmazları’ başardı. Bab-ı Âli’nin sadece manşetleri değil, ‘ruhu’da değişti!
Avrupa Şampiyonası’nın ilk maçında, ‘Bern boğazını’ geçtik! İkinci maç bizlere o kadar keyf verdi ki, bir his bizlere bugün şampiyonluğun, ‘Çek’ini kestik dedirtti.
Gecenin ortasında, “Yüreğimi geri ver, Yeşil Tuna” diye ne kadar içten haykırdığımı bir bilseniz. Elbette, “Kur, Aras coştukça, Tuna, Volga taştıkça/ Benim şarkılarım okunacak, türkülerim söylenecek” Avrupa semalarında, yıllarca ‘garip’ ve ‘gurbetçi’ diye anılan Türk’ün heybetiyle birlikte ay-yıldızlar dalgalanıyordu. “Dalgalan sende şafaklar gibi Ey nazlı hilal” demek ne kadar temiz bir duygu değil mi?
Türkiye-Çek maçında, ‘Arda’ ‘Nihat’ ve sahanın ‘on bir yıldızı’ bana neyi hatırlattı biliyor musunuz, Avrupa’yı derinden sarsan, yürekleri ağızlarına getiren, ‘akıncı beyleri’ni; Hacı İlbeyleri, Gazi Evrenosları hatırlattı. Arda’yı maç sonunda dinledikçe, ‘bu ses taa Anadolu’nun bağrından kopup gelen’ 70 milyonu bir yürek yapan sestir!
..
Iraklı Müslümanlara ve
Kin şairi Emin Bülent SERDAROĞLU’na ithaf olunur.
Nerde bir garip var boynu bükük,ensesindesin
Dukak’ın zulmünde, Deccal’in son nefesindesin
Lan! üç günlük tarihinle neyin hevesindesin.
..
Bu günkü gazetelerde ilginç bir ayrıntı ilginç bir haber belki birçoğunuzda gördünüz ya da kiminiz es geçtiniz bu haberi ‘'Kitap Matikler geliyor.'' Ve haberin ayrıntıları da özet olarak şöyle ‘'ODTÜ'lü araştırmacılar ilginç bir çalışmaya imza atarak, içecek otomatlarına benzeyen bir kitapmatik projesi geliştirdi. İlk defa bu gün Antalya'da tanıtılacak olan kitap matik, kütüphanelere monte edilebilecek. Kitap matikler, içinde ki robot sayesinde, aranan kitabı açılan kapaktan okuyucuya ulaştıracak.'' Basından - Hürriyet Gazetesi
Gazete ve kitap okuma alışkanlığının Avrupa ülkelerine göre çok gerisinde kaldığı bir toplumuz biz. Böyle çalışmalar olduğu zaman gerçekten, toplumda ve okumayı seven az sayıda ki insanlarda heyecan yaratıyor. Gece uykun kaçtı al paranı eline, git kitapmatiğe ver parayı al kitabı. Kitapçılar kapandı oğlunun ders yapması için kitap lazım, gece atla arabaya en yakın kitap matiğe uğra al oğlunun istediği kitabı dersinden kalmasın çocukta. Ya da araştırma yapıyorsun doktora tezi vermen için kaynak kitap lazım gece gece çık dışarı bastır parayı kitap matiğe al kitabını araştırman yarım kalmasın. İşte bu kadar var mı bundan daha güzel buluş.
Aslına bakacak olursanız biz ‘'OKU'' diye başlayan bir yüce kitabın Kur'an-ı Kerim'in muhatabı olan bir toplumuz ama ne hikmetse düzenli okuyan insanlarımız ve yazılı basılı yayınlarımızın sayısı maalesef istatistiğe vurduğunuz zaman gelişmiş ülkelere nazaran yerlerde sürünmektedir.
Avrupa ülkelerinde bir metroya ya da toplu taşım aracı otobüse bindiğiniz zaman elinde kitap ya da gazete olmayan insan göremezsiniz. Bu, toplumda okumayı seven bireyler olarak bizim de özlediğimiz hayat tarzı ve davranış kalıplarıdır.
..
Türkçe eskiden olduğu gibi yakında da Ortak Dünya Dili olacaktır.Zira bütün milletlerin düzene ve mantığa karşı bakışları ortaktır.Düzenli bir kâinat ağacının düzenli ve mantıklı bir meyvesi olan insan da elbette kaynağına mutâbık kalacak, düzenli ve mantıklı bir dil olan Türkçe' yi arayacaktır.
Türkçe üzerine çok sözler söylendi, çok çalışmalar yapıldı.Ama biz şunu söylüyoruz:
“Türkçe kendini savunan akıllı ve akıllıca bir dildir.Başka hiçbir dil Türkçe gibi nesnel zaviyelerle haklılığını ispat edememiştir.Elbette herkes öznel olarak kendi dilinin güzelliğini savunur ve belki bunda da kendince haklıdır.Ancak Türkçe bilimsel ve de mantıksal bakış açısıyla da düzenliliğini, güzelliğini haykırmaktadır.Bu yönüyle Türkçe sadece Türk denilen o asil milletin değil düzene meftun tüm dünya insanlarının dilidir.”
Biz diğer milletleri, onların dillerini ya da kültürlerini küçümsemiyoruz ancak Türkçe’de gördüğümüz o eşsiz güzelliği haykırıyoruz.Herhalde başka bir milletin de mensubu olsaydık eğer hakperestsek, yine de Türkçe derdik.
..
kimimiz geldik genc yasimiz yirmi
kimimiz calistik döndük vatana
ciger kanser bel bükük egri
bilmem ne kazandik degermiydi
-
cogumuz hasret anaya babaya
hasaretle bekledik gün saya saya
..
cehennem cinneti gibi hayatin heryerini kusatip devleti kapai ve calismaz daireler gisesine evirip ceviren aciktan aleni KARABORSALALA GASPI hesabini gören DOLAR-YURO yüksek kur süksesi niye yahut nicin mi azdi köpürdü böylesine böylemesi…? ?
Hep `her mahallede bir milyoner yaratma yahut kücük Amerika olma ` gayret güdücülügün bugüne bugün nice küresel baglamli uygun usaklik tasaronculugunu devamli daha etkin-yetkin IRADESIZLIGE devrederek BOP tecavüz ve isgallerine daha yüksek kalite kazasndiran gise maliyetli yüklü yükümlü islem görücülügün haciz kafasiyla herseyi SERBEST PIYASA ekonomiciliginin otamatigine talan, taciz, tarumar ve teslim edisi yüzündendir, üretimi olmayan ve varolan üretkenligini ARAP BAHARCIKLI Avrupa Birligine grime rüyalariyla süsleyerek bütün isgallere, sömürülere, tecavüzlere, soygunlara, vurgunlara, haramlara, hirsizlara pesges ceken sanal yapili servet saltanat düskünlügü iradesindeki Yuro-Dolar tükürügünden ekonomi idareleyen haciz yekunu.
Serbest düsünmek ve özgün davranmak; akla, fikre, inanca, güvence, sorumluluga, sevgiye, hukuka, paylasimciliga, emege, egitime, ulasima, ilime, bilime, sorgulamaya, samimiyete, katilimciliga, ilgiye, belege, bilince, kültüre ve nice diger insani degerden iletisime dayali ÖZGÜR IRADELILIGIN özü ve esas itibariydi….Oysa altin ve bison avcilarinin, server düskünlerinin, köle tüccarlarinin, kita isgalcilerinin, toprak ve kültür yagmacilarinin acligindan nefesi kokanlarla ayni gemilerde sanki sonu gelmedik tufanlara dirilircesine kasirgasi kiyameti PAYLASAMAYAN INSANLIK ÖLÜMÜNDEN kopmus huzursuz mutsuz kacakligin kesintisiz MÜLTECI ÜLKESIYDi yerlilerini ISA ADINA carmiha gererek insanliga bela ve lanet okuyan bugünkü son hali dehset vahset korsan küresel sembollü ve tüm SERBEST PIYASALAR kuluk kölelik bayicisi AMERIKA´nin ta kendisi…
Sabikali yollardan suikastci gaspci el izlerinden varligini ayni kiyametin kaynak saglayip sebep aktaran esasi ve özü olarak AVRUPA; zaten ayni cins karakterliligin eskiyen yüzüne kendini AMERIKA yahut AVUSTURALYA olarak yenileyen haydut haramiligin tüm dünyayi ÜRETIMSIZ kilarak, sürekli kendi ürettigi kimyasal ve sanal dünyasizligi DOLAR –YURO yüksek seans cerahat cerrahligiyla körükleyip kiskirtan baskidan tüketip kapis kapis kölelige kulluga tüm dünya insanligini mahkumlayan esaret veyagma dükkanciligiydi…
Yetmedigi yerde kargasalar, catismalar, bozgunlar türlü türlü yikimlar kundaklayarak özel ve seckin usaklari sayesinde hali harabeye dönüsmüs dünya sokaklarinda siginacak birdilim huzur, bir nefes can, bir kuyu yahut duvar dibi cirilciplak sigintiya ARAP BAHARLI süslü rüyalar satarak…
Dolar-Yuro hic kizginligi düseyen yüksek baskili küresel kur ayarini bu yüzden missal, Türkiyede PEKAKA Bop esbaskanligi dairesel ekseninde yüksek seviyelerde Piyasa Ekonomiciliginin herseyi kendiliginden düzeltecegini yaygaralayip Boplamakta…
Sorunun temel ana kaynagina cirim ciglik ve tüm insanligin cipcirkin yüzünü disa vura vura; Avrupa-Amerika kovulmus ve kilitalti kapilaina mülteci akinlari hucum edip en rezil rüsva insanlik disi sigintilara herseyini ölü bir mezar gibi teslim eden köleligin zirve yaptigi piyasadan, mahrum ve haraba kitlik kiyametlilik harci etmekte…
..
ESPERANTO DİLİ
Esperanto’yu geliştiren kişi, Polonyalı Yahudi bilgin Doktor Ludoviko Lazaro Zamenhof’tur..Bu bilgin 15 Aralık 1859’da Polonya’nın Bielestok şehrinde doğmuştur..O bilhassa Hint-Avrupa dillerinden pek çoğunu çok iyi bilmekteydi..Bu dillerin düzensizlikleri, diğer milletlerce öğrenilmelerinin güçlüğü, onu yeni bir dil arayışına itmiştir..Ona göre bu dil yeni dünya dili olacaktı..Zaten Zamenhof’un imzası olan “Esperanto” kelimesi de anlam itibariyle “ümit eden doktor” anlamına gelmekteydi...Daha sonra oluşturduğu yeni dilin ünvanı olacak olan bu kelime grubu “tüm dünyanın ortak ve düzenli bir dilde buluşması ümidini” içinde saklı tutan bir isimdi..Şimdi biz bu çalışmamızda Esperanto namıyla anılan yapma dil ile Türkçe’mizi karşılaştıracağız..Çalışma sonucunda görülecektir ki, Esperanto, Hint-Avrupa dillerini ve bilhassa Avrupa’nın kutsal dili Latince’yi tüm dünyaya egemen kılma çabasının bir aracıdır.Bir bilgin tarafından oluşturulan ve dünyaca rağbet görmüş bir dil olan Esperanto’nun, doğal süreçler içinde, tesadüfen oluştuğu öne sürülen dilimiz Türkçe ile girdiği yarışta nasıl geride kaldığını da gösterecektir bu çalışma..Sonuçta ise Türkçe’nin hem doğal bir dil hem de düzenli, mantıklı bir dil olarak dünya dili olabilecek tek dil olduğu ortaya çıkacaktır..Eğer bir Türk olmasaydım, başka milletten hakperest bir bilgin olsaydım yine de Türkçe’nin üstünlüğünü söylemekten çekinmeyecektim..Yani bu söylem milliyetçilikten çok öte bilimsel bir savdır..Zaten Jean Deny gibi yabancı dilbilimciler bile Türkçe’nin düzen yönünden diğer dillerden üstünlüğü gerçeğini tüm dünyaya ilan etmişlerdir.Ben de bir Türk olarak, elbette yüreğimde, zihnimin kıvrımlarında saklı bu mücevheri ve onun güzelliklerini tüm dünyaya gösterme aşkıyla yanıp tutuşuyorum..Yaradan’ın Türklere ve onların şahsında tüm Müslüman milletlere verdiği bu güzelliği, yine bu dili oluşturan Yaratıcı’ya bir teşekkür edasıyla, tüm dünya insanlarıyla paylaşmak gibi bir davanın içinde buluverdim kendimi..Türkçe’nin güzelliklerine ulaşılmasını engelleyen yapay surlardan birisi olan Esperanto yapma dili, Türkçe’nin dünya dili olmasını engelleyemeyecektir..Çünkü Türkçe, tüm gücüyle bağırmaktadır.. “Ben şu bilgi ve mantık çağının tek dili olacağım” demektedir.Biz naçizler ise sadece ona tercümanlık yapmaktayız..Konuşan yine Türkçe’dir.
Zamenhof tarafından uzun uğraşlar ve düşünceler sonucunda oluşturulan Esperanto yapma dili, doğal süreçler içinde, kendiliğinden oluştuğu iddia edilen Türkçe’ninkine benzer kurallara da sahiptir..Zaten Esperanto dilini Hint-Avrupa dillerinden ayıran özellikler de bu kurallarda gizlidir çoğunlukla..Peki neden Türkçe gibi harika ve de doğal bir lisan varken bu bilgin gitmiş yeni bir dil oluşturmuştur? Üstelik bu oluşturulan dil pek çok yönden Türkçe’ye benzemektedir..Neden insanlar hemen yayılabilecek, canlı bir dil varken onun değişik bir versiyonunu, tüm dünyaya yayılması oldukça zor olan bir dili yeniden oluşturmuşlardır? Bizce bu araştırılması gereken bir konudur..Zamenhof’un Türkçe’yi bilmediği öne sürülebilir..Ancak 1880’li yıllarda, hem de Avrupa’nın gelişmiş bir bölgesinde pek çok dili ana dili gibi bilen bir bilgin, Türkçe ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değildi iddiası gülünç bir iddia değil de nedir? On küsur dili bilen bir adam herhalde merak edip, Türkçe’yi de incelemiştir..Böylelikle o, bu dilden de ilham almış olabilir yeni dil oluşturma çalışmasında.Bazıları “Zamenhof Türkçe ile ilgili bir şey kesinlikle bilmiyordu diyebilirler” ve bunu da belgelerle ispat edebilirler..O halde şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır..Zamenhof’un uzun çalışmalar sonucunda geliştirdiği dil, onunla pek çok benzer yöne sahip olan Türkçe kadar, en azından bazı kurallar yönünden düzenliyse ve bu dil ancak 19.yy’ın sonların oluşturulabildiyse, binlerce yıldır matematiksel bir düzene sahip Türkçe’nin üstünlüğü ispat edilmiş olur..Çünkü bin yıl önce de düzenli olan bir lisanın benzeri daha dün oluşturulmuşsa, elbette önce var olan yarışmayı kazanmış demektir..Türkçe’nin Esperanto’dan üstün tarafı bu çalışmamızda göreceğiniz gibi onun eskiden beri düzenli olması değildir sadece..Bu yönleri, ilerleyen yazılarımızda incelemeye devam edeceğiz..Şimdi şu birinci maddeyi açıklayalım..
Esperanto’da da kelimeler yapılarına göre üç gruba ayrılırlar..Basit, türemiş, birleşik..Bu durum bilindiği gibi Türkçe’de de böyledir..Yine bu dilde kelime yapımı Hint Avrupa dillerinde olduğu gibi “bükümlüleşme” yoluyla olmaz sadece eklerle yapılır..İşte burada Türkçe’nin bir üstünlüğü fiili olarak ispatlanmış olur..Türetme eklerle yapılır ancak bu ekler Esperanto’da başa da eklenebilir..Burada bir mantık bölünmesi vardır..Türkçe bu yönden de Esperanto dilinden üstündür.. “Bütün ekler sondadır” kesin mantığı Türkçe’yi Esperanto dilinden daha mantıklı bir konuma getirir..Bu yönüyle Türkçe öğrenilmesi daha kolay bir dil olmaktadır..Zira bu dili öğrenmeye çalışan bir kişi en azından “hangi ek başta, hangi ek sonda? ” şeklinde bir kaygı taşımaz..Bütün eklerin sonda olduğunu bilir..Böylelikle Türkçe’nin ek bölümünü kolayca öğrenir..Türkçe’de kelime bazındaki bütün iş eklere düştüğüne göre “ek” meselesi kolayca öğrenilirse Türkçe de öğrenilmiş demektir.İşte bu özellik Türkçe’ye bariz bir üstünlük verir..
..
Dost derim benzemen dosta ahbaba
Müneccim kesilin nedir? bu çaba
Hani önemsizdi? din mezhep tebba
Tehcir yalanının eli Avrupa
Hayun huyun benzer çamış katıra
..
Bizler Papaz resmi çizdik mi hiç,
Çizipte katıla katıla güldükmü hiç,
Hepsine demiyorum çizenler piç,
Karikatür çizersek güzel çizeriz.
Domuz eti yemedik yemiyoruz,
..
Her gördüğümüzü iyidir
Doğrudur; güzeldir; sanarak...
Avrupa uygarlığını benimsemiş;
Avrupa eğitimiyle
Yetişmiş kimse.
Avrupa kültürüne Pontus
Özgü olan.
..
Zalimliğin tarihine milatsın
İnsanlığa iki yüzlü evlatsın
Asırlardır garibe-i hilkatsın
Zulme yüzer gemilerin hep pupa
Çek elini üzerimden Avrupa.
Namertlikte herdem başa soyundun
..
Türkiye referandum sürecine yıldırım hızı ile girdi girmesine de öyle acayiplikler, öyle gariplikler oluyor ki güzel yurdum Türkiye'de bunlara şaşmamak ve de gözlerimizin fal taşı gibi açılmamasına imkan ve ihtimal yok. Sayın Başbakanımız bir şehre seçim konuşması için gitmiş bir yerde temel atmış, sonrada oradan Karadeniz'in güzide şehir Gümüşhane'ye geçmiş. Başbakanın Gümüşhaneli hemşehrileri atlar ile karşılamışlar Sayın Başbakanı... Tabi ağzı kulaklarında Sayın Başbakanın... Bir de pankart açmışlar. Pankartta yazanları görünce hayrete düştüm. Bu devir de bu kafa, bu akıllar, anlamak zor gerçekten. Yazı aynen şöyle ''Sayın Başbakanım İzin Verin Atlarımızı Hollanda'ya Sürelim.'' Böyle bir sloganı görünce, güler misin, ağlar mısın? Yoksa ikisini beraber mi yaparsın?
Birinci ve İkinci Viyana Kuşatmalarının üstünden asırlar geçti. Avrupa devletleri ile çok uzun yıllardır savaşmıyoruz. Tamam Hollanda bir takım haksızlıklar yapmış olabilir, hem vatandaşlarımıza hem de milletvekili ve bakanlarımıza... Gerçekten bir Türk Vatandaşı olarak bunları kabul etmemize ve onaylamamıza imkan yok, ama tutup da, ''Hadi yürüyün yiğitler, vurun yiğitler Hollanda'ya sefere çıkıyoruz hem de atlarla.'' deseler, önce gülmekten yerlere yatarsınız, sonra da bunu söyleyenlerin acaba akıl sağlıkları yerinde mi diye sormadan edemezsiniz...
..
AVRUPA BİRLİĞİ VE ÖTEKİLEŞTİRME
Ötekileştirme insanın yapısında var. Nerede ve ne zaman bir fırsat bulsak hemen birilerini ötekileştirmeye bayılırız. Kendimizden fakir birini görsek ya da üstü başı kirli bir işçi, bir amele hemen ötekileştirmiyor muyuz?
Yıllar yılı Kürt vatandaşlarımız Kıro diye aşağılamadık mı? Yıllarca Romen vatandaşlarımızı Çingene diye aşağılamadık mı? Hala daha aynı yolda yürümüyor muyuz? Aynı hal ve minval üzere.
İşte Batı da aynı hal ve minval üzere bizi ötekileştiriyor. Önce biz Avrupa’ya işçi diye gittik. Batılı tarihi şuur altıyla biz davul zurnayla karşıladı. Ancak biz o Osmanlı değildik artık. O iman kuvveti ve ahlak timsali Osmanlı hayali ile bu gerçek örtüşmüyordu. Kısa zamanda aradaki farkı anladı batı. Ve bizi işte o gün ötekileştirmeye ve aşağılamaya başladı. O gün bu gündür aynı hal ve minval üzere bunu yapmaya devam ediyor.
Oysa asırlarca batı Osmanlı korkusuyla yaşadı. Anneler çocuklarını ‘Osmanlı geliyor’ diye korkutarak uyuttu. Dahası Osmanlı bir fermanıyla Avrupa’da olan her hadiseyi bertaraf edebiliyor, her türlü haksızlığı önleyebiliyordu. Kralları tahtından alaşağı ediyor, hanedanlıklara son veriyor, yeni hanedanlıklar tesis edebiliyordu.
Ama gel gör ki devir döndü, her şey ters yüz oldu, aşağıda olanlar yukarıya, yukarıda olanlar aşağıya çevrildi. Dün Kâfir diye hor gördüğümüz batılı bizi hor görmeye, aşağılamaya başladı. 2.,3. Sınıf insan haline getirdi.
..
Ellerde kadeh, neyi kutluyorsun? kim bu fikrin ustası
Kutlamak ne demek! olduk avrupa hastası
Gerçekten kutlamak istersen, namazla, niyazla
İşte, sana mübarek'' kutlu doğum haftası''...
..