Dillerinin iğfal edildiğinden, yaşamlarını hep şifre ile dolduruyor olmaları kaçınılmazlık doğuyor, doğal olarak. Puta tapıcılıktan tek tanrıcılığa ilerleyiş sürecinde, ilk kitap Zebur”dan sonra, saldırganlığı vahşet hakimiyeti koruyan bu toplumun belirtisini, sürekli güç kaybediyor olacağı ihtimali düşünülürse, ikinci kitap Tevrat”a tutunmayı anlamlandırıyor. Yahudiler, bu saldırganlıkta bu kez de hukukla zorlanmış olmalı. İğfal yetenekleri ile Roma imparatorluğuna kadar ilerliyor soylu soysuzluğu ve hukuku, eğitimi kontrolüne almayı başarıyor, Avrupa diline Allah kavramını terim olarak işlettiriyor, yani Allah” ın oğlu diyerek, çarmıha germe kararını veriyor. Zira, Allah ve ruha ulaşamayışı hazmedemiyor veya amacını engelliyor diye zorbalık icadını aktifliyor.
Avrupa”nın bu iğfal edilmiş dil ile yaşam sürmesi hiç de kolay bir hal olarak algılanamaz. Allah yardımcıları olsun! Sürekli bu baskı ile yaşamanın etkisini de hissettiriyor çevresinde böylece, denilebilir sanıyorum.
Atatürk, Batıya dönmeli yüzümüz derken, bu yardımlaşmayı düşünmüş olabilir mi? Göktürklerin şahadet parmağı ile gögü gösterdiği, ruhu ne büyük içtenlikle bir aşk duyarlığını yaşam özeninde, sevgiyi saygı büyümede aşk medeniyetini bağımsızlık karakteri edinmenin emanet yüceliği korunmayı, genç tarihimize Oğuztürk”ten sonra Atatürk ile gençligi ebedileşmiş olmasi bir tesadüf müdür? Avrupa deyip geçilir mi diye içimi yokladım, zihnimi okşadım. Bugün yaşanılan bu baskı cenderesinde formatlanmaya karşı duruşun, ne kadar doğal tutum olduğunu kanısadım.
AB,ABD,Ingiltere ile düşman değiliz!
Araplarin kini, Yahudilerin ırk bilincine düşmanım!
Diliyorum, insanlık diyecektir ki, anlıyorum...
Anlıyorum demek, saygı duymaya hislerimi koruyorum demektir dersem, saygı duymak yüce bir his beliriyor duygularımda. Duymak çünkü hislerdir, beş duyumuzun özelliği olarak, anlayış duymak ötesi, saygı duymanın gerçek bir yücelik olduğunu söyleyebiliyorum kendime. Bütün bu güzelliklerden mahrum edilmiş olarak yaşamak acı, çağ dışı ve eksikliktir korkunç derecede. Anlayış, sevginin yarısıdır, teyzenin anne yarısı gibi bir duygu. Bütün içtenliğimle, Almanya”da anlayışımı koruyarak, zaman zaman korunarak yaşıyorum. Hiç kolay değil bu yaşam. Cenderede gibi hislerin yansıdığını algılamak ve bunu da gün ve gün yaşamak çok aci veriyor. Bu acı duyumuyla, insanlık hali işte, bir savunma mekaniği, yani stratejisi büyüyor içten içe, anlayış hissimi boğmakla baş başa kalıyor olmanın bitmez tükenmezliği ister istemez bir antipati belirdiğini terimlerle vurguluyorum. Ama, böylesine bir antipatiyi asla uygulamam, uygulayamam. Çünkü, yaşami seviyorum. Bu galiba, kendimi seviyorum demenin öteki hali, Yahudinin öteki adı Arap demek gibi...
Yeryüzünün bu bütün doğa güzelliği de dahil, zehir zemberek bu vahşete, ben dosdoğru ve istisnasız hepsini aynı kapta bilmek istiyorum artık, o sınırsızlıkları kadar antipati duyuyorum endişesizce. İşte böyle başlıyor günahlar da. Çünkü öyle hissediyorum bu vurgumla. Zorlandırılmanın yarattığı etkiyle doğan bir doğal tepki. Günah eşiğinde bir titrek yaşamı başarabilmek için, doğanın bu zenginliği yardım etmeye hassasça direniyorken, günah işlemeye önce hislerle, sonra eyleme ramak kaldı boyutu ya bilinir, ya bilinmek istenmez bir sınırda, kimi zayıflıkla baş başa olanlar rahatlıkla bulur kendini veya bulunurlar kolaylıkla. Ve burada şimdi, potansiyel olarak hislerle veya eylemle günah işlemenin arasında ne fark var? Bunlar, sanıyorum ki, Allah”ın şeytan dediğidir. Bu işte, hisler alarm çalıyor olduğuna belirtidir. Bunlar, insanlığa zulmet tazminatı ödemeliler! Bu yüzden belki zorlayıp duruyorlar Soykırım sırtarıklığını. Beni benden kurtar der gibiler anlamı da anlaşılabilir bundan, denilmiştir sanıyorum Batı dilinde. Yardım et demenin bir ifadesi diye de algılanabilir yine, belki...
Anayasa mahkemesinin 46. yılı anıldı.
Ermeni, Yahudi sığınmaları takıldı kaldı aklımda
Bir hastalık illeti gibi var mıdır başka?
Başlarını derde sokan yeryüzünde, karıştıra hırlaya...
Bu vatan toprağımın yüreğine kıymayacağım bir daha
Almak istemiyorum bir daha onların bir tekini bile
Hep böyle en acil en muhtaçlık durumunda da olsa...
Tövbe! Tövbe! Tövbe....Tövbe....
Avrupa deyip geçmemeli. Hep en zirvede ve şifreyi çözmeye de birlikte dikkat düşünmeli....
Nisan 2008
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 27.4.2008 10:37:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Sevinç Kavuk](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/04/27/avrupa-deyip-gecilir-mi.jpg)
yoksa..
cümle alem iyi biliyor ki.. insanlığın iflas etmiş yaşama tarzı karşısında yine binlerce yıllık çözüm formülü bizim uhdemizde mevcut bulunmaktadır..
yapacakları basit bir itiraf ve hakikati arayışın kabulü ve önyargıların bir tarafa itilip aslen insanlığın ortak değeri olan ama bizim benimseyip özdeşleştiğimiz değerlere dönüşten ibaret oysa..
insanlık yaşamaya devam edecekse..ve dünya dönmeye devam edecekse eninde sonunda olacak olan budur..
selam ve muhabbetle.
TÜM YORUMLAR (1)