Aşka yasak bir hayat sürgünüydü; kurtarılamadı...
Yalnızlık ve hayatla derdi olan şiirler karaladı... Acı, hüzün, neşe, melodram ve umut aynı anda şiirlerinde barınabildi. Bu karmaşa yer yer, eski Türkçe tabirlerle renklenerek, neo klasik ama çağdaş ezgiler taşıdı. Kelime oyunları yapmayı da çok severdi.
Kaldın mı yine sırılsıklam yağmurda
Yetmedi dayağını da yedin mi?
Eşek unuttu mu yolunu?
Şeref dediler, yine ayağını diredin mi?
"Akıl ıslatan" bu yavrum
Anlatılsa anlaşılmaz;
Bundan anlatılmaz hüzünler vardır...
Sığmadığın yataklar,
Yattığın sığ bataklar...
Sen durulmaya yer ararken
Zıvanayı düşüren
Ne kadar da yormuş bizleri, bir taşım kaynattığımız o yıllar... Kendileri gitti, özlemleri kaldı bir tek. Aslında ne kadar da herkestik, sadece biz olmaya çalışırken. Hep aynı sevdaları arzuladık, aynı denemelerle, hatalı derlemelerle; deneme tahtası da olduk bazen. En güzel olanı bulduk, iki tamdan bir mükemmel de yaptık, sonra ayrılınca mübrem kesirli kaldık ve nakıs... Fakat yorulmadık, yoğrulduk bizliğimizde. İçimize döndü gözlerimiz. Keşfettik yeni yanlarımızı. Dar alanlarımızı, enine boyuna ölçtük, tarttık. Ne itici bir güçtü o... Çok geçmedi yeni 'fora' lara hali hazırdık. Suçu karşıya yükleyip sildik hata paylarımızı. Oysa astığımız elekten geçmiş unduk, topaklanmadık; biz yine toparlanıp umduk. Bir metal öğütücü gibi aşkı da heveslerimizi de öğüttük ama ne öğüt dinledik ne de yeterince dinlendik. Aradık... Durmadık aradık; kaybettiğimizi değil, bulamadıklarımız içindi bütün savaşımız. Ne kazandık, ne kaybettik. Sonra başkaları da geldi-gitti. Azalan mecalimiz gidenleri çağırdı bazen ama gerçek hiç değişmedi: İlk gelen aslında hiç gitmedi. İnanç orantısını hiç düzeltmedi tecrübeyle. Heveslerimiz yerini makul beklentilere bıraktı ve tebessümle terk etti gençliğimizi. Listemizden çoğunun üzeri karalı ve yanına çentik atılacak özelliklere sahip olasılıklar da fazla değil. İşte tam bu kırılma noktasındayım.Yolun buradan sonrasını yaşamışları görmek korkutmuyor da değil hani... Yasak bir 'U' dönüşüyle en başa dönmek için kaçmak bile daha cazip geliyor. Kaçmak, sıradanlaşmaktan ve tek tip ruh giyinmekten. Başka çare görünmüyor duygusallıktan sıvışmaktan.Yaşayıp göreceğiz, ne, ne kadar, nerede, nasıl? Korkutmuyor bu tek mücadele de, içim başka dışım başka, artık sesim benden de alçak oldu. İşte bütün meselem bu asıl...
Her ölüm haberinde aynı...
Önce gözler donar kalır,
Sonra bükülür dudaklar...
Taksiratların affı dilenir,
Hüzne küçük bir mola;
Sonraki sahneye geçilir...
Kara delik gibi basiretler gördüm;
Işık hızında kaçan kısmetler...
Oysa fani dünyalılardık,
Aynı doğruda başka başka gerçekler...
Bazı insanların yürekleri büyüktür kendilerinden,
Gülüşlerinde saklarlar geçmişinden emanetleri...
Elmastan tılsımdır gözyaşları; paylaşmazlar!
Kan davası gibidir sevgileri; geçmez-bitmez...
Kopmadan, bir bütün durmanın o zorlu metaneti,
Taşınır iliklerinde, derinliklerinde...
Bir tek sevgi...
Bulamayıp yarattık,
Yarattığımızı sevmedik.
Yara bere seviştik düşle...
Düşünce yükselip de,
Nefrete dar attık cesedi...
Bir yaprağı daha düşüp giderken dallarından hayatımın
Aynalarım düşman, perişan değilse de buruk kalp yalnızlığından…
Hanem boş, dostlar avaz avaz sessiz…
Yok işime bulaşıp, karışan.
Olsaydı keşke dizelerimi süsleyecek kahramanlarım,
En kötü bir çay içimlik berjerime yakışan…
Her şey biraz daha eksik yokluğunda,
Gittiğin günden beri bir tek ben kaldım…
Ne karda çok şey yaşadım oysa,
Ne kadar yansımayı sen sandım…
Ama geçip gitti zaman ve zamanla hepsi,
Ben sadece baka kaldım…
Geçmiş...
Geçmiş, gitmiş azizim...
Biz kaçırmışız...
Bastığım ne adım, ne mühür,
Kalan ne acı, ne izim.
Biz yalnız şu ana yakınmışız.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!