İçimde sana dair çok şey var.
Güne henüz merhaba dememiş.
Kalpsiz dilime geliyor içim.
Kelimeler bana küskün.
Leblebi parmaklarım ısırılmıyor artık,
Her biri birer kabuklu ceviz.
Ben Mardin’im Mezopotamya’nın orta yerinde,
Şahadet parmağı misali yükselirim göğe.
Ezan sesi çana selam durur, çan ezana.
Güvercinler kâh kiliseye, kâh cami avlusuna
Melek Tavus raks eder Müslüman’a, Hristiyan’a
Siyah ile yeşil cübbe yan yana
Ay ışığı toplamış yakamozları ağlak gözlerine,
her biri asılmış yorgun yorgun çekiyor kürekleri.
Hüznün ve sevincin aynı bakışlarda
yan yana duruyor Nestor ve Odiseus.
Sonsuzluk bakışlarının dili,
hoş çakal yarın, merhaba dün gibi.
Senin için kurumuş göl kenarına salıncak yaptım,
Dağların başını da eğdim,
Gel artık.
Toprakta ayak kokunu bırakmadan gel,
Köpekler kokunu almasın.
Gecenin ayazında ısınacak mumumuz da var.
Sensizliğe yaslanmış serin sularda
Çakıl taşları,
İnat konuşur sertliğin tavı,
Aşınmış kıyı boyunca.
Çocuk düşlerin acemi boğukluğu,
Ufkun bakışlarıyla dertleşir.
Gün, yazın kışa simetri çizgisi,
Ay nöbette.
Bir ses umutları uyandırır,
Bereket avuçlarda
Daha dudak değmemiş,
Günebakan çiçeği yüzün.
Anne!
Ümitsiz sevinçlerde yaşadım seni,
Dilsiz çığlıkların umutsuzluğu gibi.
Manasız sevinçlerin sesini,
Hıçkırıklar boğacakmış gibi.
Ses gelir uzaktan yalnızlığıma,
Çocuk kalbi yaşatır bende.
Sıcak ekmek kokusu gelir,
Sen anı bayat ekmekte.
Sıcak iklimlerde düşlerim üşür,
Üst üste gelirse kirpiklerin.
Taş sokak aralarında yanık uçlu özlemler
Demlenip içilir yaldızlı ince belli bardaklarda
Böler kaşık sesini karanlık kuşları
Abbaralardan fısıldar
Özlemi yaşanan utangaç yılları
Rendelenmiş o yıllar destek olur
Gizlenir yürek sancılarında
Aynaya dost kabullenişler.
İyilik inanç, kötülük perde.
İkilem yaşar karanlık yürekler.
Su damlacıkları, iğneli yapraklarda
selamlar mardinli hemşehrimi güzel şiirlerinden dolayı tebrik ediyorum başarılar bremenden selamlar